Göreme

Her şey 1965 İstanbul’unda, eski adıyla Tatavla olan günümüzde Kurtuluş olarak bilinen semtte, semtin ilk sahipleri olan ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından yerleştirilen Rumların yoğunlukta olduğu bir bölgede başlar.

İzzet Baba, yani işletmenin kurucusu olan dedemiz,  geçimini seyyar süt ve yoğurt satarak sağlamakta ve semt sakinleri tarafından sattığı süt ve yoğurtların kalitesi dilden dile dolaşmaktadır.  Özel bir besiden elde ettiği manda sütünün doğallığı ve lezzeti damak tatlarının gelişkinliği ile bilinen semt sakinlerinde alışkanlık yaratır.

50 yıldır aynı besiden tedarik etmeye devam ettiğimiz bu süt, katkı malzemesiz, doğal yemle beslenen mandalardan elde edilmektedir. Kokusu, kıvamı ve lezzeti, bu sütle yapılan sütlü tatlılara, kaymağa, yoğurda da geçer. Damaklarda unutulmaz bir lezzet şöleni yaratır.

Zamanla semtin karakteristiği haline gelen Paskalya yortusundan önceki perhiz döneminin ilk Pazartesi günü yapılan Bakla Hurani panayırlarında da bu sütten yapılan ve tarifi halen sadece ailemizde saklı olan muhallebi, sütlaç, kazandibi gibi geleneksel tatlılarımızın yanı sıra nefis ayranı da alıcılarıyla buluşmaya başlar.

Bu tatlar öyle beğenilir ve öyle rağbet görür ki, müdavimlerin sürekli ulaşabileceği bir adres yaratmak zaruri hale gelir. Böylece Göreme Muhalebicisi’nin temeli ilk şubemiz ve gözbebeğimiz olan Kurtuluş şubemizde atılır.

Küçük, sevimli, mütevazı bu muhallebici bir semtin tarihine tanıklık edecek ve 3 kuşağın ortak anılarında ve damaklarında unutulmaz tatta izler bırakacaktır.

Titizliği, detaycılığı, ve güler yüzüyle müdavimlerinin gönlünde taht kuran dedemiz İzzet Baba’nın düsturu kaliteden ve doğaldan taviz vermemek olmuştur.

“İyi yemek, iyi malzemeden yapılır” felsefesini benimsemiş, bu felsefeyi kendinden sonraki nesillere de aktarmıştır. Göreme Muhallebicisi’nin sırrı; en iyi, en doğal ve en kaliteli malzemeleri en doğru tekniklerle kullanmasında saklıdır.

O küçük ama sevimli semt muhallebicisinin şanı zamanla kulaktan kulağa yayılarak semt dışına çıkmış, o zamanın kısıtlı ulaşım şartlarına rağmen çok uzak semtlerden bile İzzet Baba’nın lezzetleri için gelenlerin sayısı çoğalmaya başlamıştır.

Sıcak sütlü, ballı, kaymaklı kahvaltılara, sütlü ve kaymağa eşlik eden tatlıların envai çeşidine, organik  tavuktan yapılan çorba, tavuk-pilav gibi geleneksel lezzetler de eşlik etmiştir.

Müdavimleri Göreme Muhallebicisi’ne bağlayan sadece ürünler değil; oradaki ruh, doku, hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyetinin her şeyin önüne konmasıdır. Ne de olsa bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.

Kurtuluş şubesinden sonra açılan ikinci adresimiz Nişantaşı olmuştur. Devir değişmiş, sıra 3. Kuşak temsilcilere gelmiştir. Yüksek binaların arasında, şehrin koşturmacasına lezzetli bir mola vermek isteyenlerin buluşma noktası haline gelen bu ikinci şube, geleneksel tatlılara ilaveten lezzetli yemek menüsüyle de fark yaratmıştır.

Sosyal mecralarda bir muhallebiciden beklenmeyecek lezzette, sadece et sunan restaurantlardan bile iyi yorumunu almasının altında dedemiz İzzet Baba’dan gelen iyi malzeme felsefesini benimsemesi yatmaktadır. Yağ Ayvalık’tan, et Gönen’den olunca, malzemeye  bir de ustaların mahareti, ekibin samimi ve güleryüzlü hizmeti  eklenince, ortaya o samimi semt muhallebicisi ünvanına layık bir iş çıkmıştır.

Üçüncü şubemiz olan Bomonti şubemizde de, diğer şubelerde yakaladığımız sıcak atmosfer, güler yüzlü hizmet ve damaklarda yaratılan o şölen etkisi misafirlerimize sirayet etmiş, semt yine kendi müdavimlerini yaratmıştır.

Yıllar geçer, kuşaklar değişir, her şey hız kazanır, yemek yapma teknikleri değişir, üretim metotları değişir ancak gelenekselin verdiği hazzı hiçbir şey değiştiremez.

İşte bu nedenle Göreme Muhallebicisi geleneksele bağlı kalarak, doğal olandan ödün vermez.  Ürün gamına kattığı her üründe sadece doğal ve en iyiyi arar, bulur ve kullanır. Her ne yaparsa bu nedenle iyi yapar.