Davranış bilimci, eğitimci, oyuncu, senarist, danışman, yapımcı kimliklerinin hepsini başarıyla sürdüren Mehmet Auf, kendine limit koymayan ve hayallerinin peşinden giden çok yönlü bir isim. İlgi alanları tenisten yüz okuma tekniklerine uzanan auf, bugüne kadar 35 bin kişiye eğitim vermiş. Çoğumuzun Çocuklar Duymasın dizisiyle tanıdığı Mehmet Auf, bir davranış bilimcisi ve 17 yıldır eğitim hayatının içinde. Şimdiye kadar 35 bin kişi ve 80’in üzerinde firmaya eğitim vermiş olan Auf, aynı zamanda senaryo yazıyor, yapımcılık yapıyor, firmalara yüz okuma teknikleri ve beden dili ile ilgili danışmanlık hizmeti veriyor. “Ben değerlerime çok önem veren bir insanım” diyen Mehmet Auf, başarısını şu sözlerle özetliyor: “Değerlerinize uygun bir iş yapmıyorsanız o işte başarılı olmanız çok zor ama değerlerinizle örtüşen işlerde başarıyı hızla yakalıyorsunuz. Çünkü çok basit bir mantığı var: odaklanabiliyorsunuz.”

Birbirinden farklı gibi gözüken alanlarda çalışıyorsunuz. Nasıl oldu her bir alana girişiniz?Aslında tüm bu alanların arasında enteresan bir zincir var. En alakasız kısmı makine mühendisliği. Ben Ankara Atatürk Anadolu Lisesi mezunuyum. O zamanlar mezun olduktan sonra yönelebileceğim iki alan vardı: tıp ve mühendislik. Bu nedenle mezun olduktan sonra ben de bu alanlardan birini seçmeye yönlendirildim. ODTÜ’de Mühendislik okudum. Mühendislik düşünce yapıma, sistematik yaklaşımıma, problem çözüm tekniklerime çok büyük fayda sağladı fakat mezun olduğumda istediğimin bu olmadığına karar verdim. İnsanla ilgili bir şey yapmak istiyordum. Daha sonra İşletme master’ına başladım. Master’da en sevdiğim ders sosyal psikolojiydi ve burada insanın çok enteresan bir varlık olduğunu gördüm. Bunun üzerine eğilmeye karar verdim ve yurt dışında suni zeka üzerine bir master programına burs buldum. Suni zeka beyin anlamına geliyor. Beyne girdiğiniz zaman insan davranışlarını çözüyorsunuz. Daha sonra Türkiye’ye dönüp bunu paylaşmaya karar verdim. Eğitim alanına girmem de burada başladı. 17 yıldır bu işi yapıyorum ve beni hala çok heyecanlandırıyor. 6 yılı üniversite ve kalan 11 yılı da profesyonel eğitim. Fakat diğer tarafta da hayatın gerçekleri var, bir işi ne kadar sık yaparsanız belli bir öğrenme süreci başlıyor ve heyecanınız azalıyor. Bu sefer de neye heyecan duyacağınızı düşünmeye başlıyorsunuz. İki tane misyonum var: insanlarla ilgili olacak ve anlattığım şeyin kendi içinde bir öğretisi olacak. Ben kendimi bir hikaye anlatıcısı olarak görüyorum. TRT 2’de Murat Toktamışoğlu ile Şeytanın Avukatları isimli 2 yıl süren bir program yaptık. Çok severek yaptığım bir programdı, bugün yine teklif edilse, herşeyi bırakıp yapabileceğim bir programdı.

Çocuklar Duymasın dizisine geçişiniz nasıl oldu?
NTV Radyo’da İnsana Dair isimli bir program yaptım. Her programda konusunda uzman kişileri çıkarıp onların başarılarını sorguluyordum. Bu programda Birol Güven’le tanışma fırsatım oldu. Birol Güven ne iş yaptığımı sordu, ben de davranış bilimci olduğumu, hikaye yazdığımı, insanın doğasında var olan temel çatışmaları bildiğimi söyledim. O da Çocuklar Duymasın dizisine başladığını söyledi ve burada ona danışmanlık yapmamı teklif etti. Bu alana girmem de böyle gerçekleşti. 6 ay sadece danışmanlık yaptım, sonra küçük bir rolde kızlarımın da isteğiyle oynadım. 14 bölümün de senaryosunu yazdım. Birol’un yanında olduğum için senaryonun nasıl yazıldığını öğrendim. Başka bir diziye daha senaryo yazdım. Gerçekten çok keyifle yaptığım işlerden biri, tek zor yanı belli bir tarihe yetiştirilmesi gerektiğinden stresli bir iş olmasıydı. Bu kadar iş yaptıktan sonra bir de yapımcılığı denemek istedim. O da başarıyla sonuçlandı.

Oyunculuğa alışmanız nasıl oldu?
Aslında profesyonel eğitim her gün çıktığınız tek kişilik şovlardır. Orada da beden dilinizi, sesinizi, tiyatral yeteneklerin hepsini doğal bir süreçte kazanıyorsunuz. Dolayısıyla oyunculuğa çok da uzak bir şey değil. O yüzden denemeye karar verdim ve yönetmenimiz, setteki arkadaşlarımız da çok yardımcı oldu ve halk bu rolü sevdi.

Yaptığınız işlerin içinden en çok hangisini severek yaptınız?
Böyle bir ayırım yapmak çok zor. Hepsine çok emek vererek yapıyorsunuz. Örneğin yapımcılıkta olmayan bir şeyi sıfırdan yaratıyorsunuz. Projeyi buluyorsunuz, senaryo haline getiriyorsunuz, mekanları buluyorsunuz, cast’ı yapıyorsunuz, dekorunu yapıyorsunuz, sponsor buluyorsunuz… Bunu bir ekip yapıyor olsa da olayların başından sonuna kadar siz varsınız. Oyunculuğu da ayıramıyorsunuz. Eğitim de hayatta en sevdiğim işlerden biri, eğitim verdiğim kişi sayısı 35 bin olmuş.

Nasıl eğitimler veriyorsunuz?Ben davranış bilimleri araştırmacısıyım, bununla ilgili her türlü alanda eğitimler veriyorum. Mesela müşteri ilişkileri, iletişim, satış, çağrı merkezi eğitimleri… Bunlarla birlikte kişisel gelişim seminerleri veriyorum. Bu seminerlerde temel olarak anlattığım şey, insanların motive olmaları için aslında dışardaki etkenlere ihtiyaçları olmadığı, motivasyonun içeriden çok rahat sağlanacağını düşünüyorum.

Eğitimleriniz kurumlara özel mi?
Evet eğitimlerimiz kurumlara özel. Bugüne kadar yaklaşık 80’in üzerinde firma ile çalıştık. Bu da benim için gurur kaynağıdır. Bu firmaların içerisinde neredeyse İMKB’nin ilk 30’u içerisindeki tüm kurumlar var. Bin kişiye anlattığımız eğitimler de oldu, sadece yedi kişiye özel, onların problemlerini çözmeye yönelik drama dizayn ettiğimiz eğitimler de oldu. Eğitimde önemli olan bir fark yaratmaktır. Bu farkı da eğiticinin tarzı ve metodu yaratır. Benim sürekli söylediğim bir şey var: Eğitim eğlenceli bir şeydir. Eğitim unutulmaz anlarla hafızada kalabilir. Bu noktada da informative drama kavramı ortaya çıkıyor.

Informative Drama kavramı çerçevesinde neler yapıyorsunuz?
Bu kavram bizim bulduğumuz bir kavram değil ama en iyi uyguladığımız kavramlardan biri diyebilirim. Profesyonel oyuncularımız var, her kuruma özel hikayeler, senaryolar yazıyoruz. Birlikte çalışacağımız firmanın satış elemanları, bayileri ve çalışanları ile konuşuyorum ve onları en çok zorlayan müşteri tipini ve en çok zorlayan cümleleri, en sıklıkla duyduğu yaklaşımları anlatmalarını istiyorum. Böylece ana fikri alıyorum, üzerine senaryoyu kuruyorum. Çok başarılı doğaçlama oynayabilen oyuncularımız var. Biz karşımızdakilere kötüyü gösteriyoruz daha sonraki adımda “İyisini yapacak var mı?” diye soruyoruz. Katılımcıyı çekiyoruz, karşısında profesyonel oyuncu varken gerçek performansını göstermesini sağlıyoruz.

Yüz okuma tekniklerine ilginiz nasıl başladı?
O da tamamen bir tesadüf. CNN’de bir program seyrederken başladı. Bu konunun uzmanlarından bir kişi ile bir psikiyatristin yüz okuyarak karakter tahlil etme üzerine tartışmalarını izledim. Konuyu araştırmak istedim. Daha sonra içine girdiğimde gördüm ki yüz okuma geçmişi 3 bin yıl öncesine dayanan bir sistem, güvenlikle ilgili kurumların çok önem verdiği bir konu. Bu konuyu araştırmak istedim. Amerika’da bir enstitüde konu ile ilgili eğitimlere katıldım. Konuda yapılmış bilimsel çalışmaları inceledim. Bu çalışmalarda kişiler üzerinde yapılan incelemelere göre bazı özelliklerle karakter yapıları arasında ilişki bulunduğunu öğrendim. Daha sonra ben de bildiğim karakterler üzerinde çalışmaya başladım. Yüzde 100 doğru olduğunu söyleyemem ama faydaları var.

Bu alanda profesyonel olarak nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Benim şöyle bir görevim var. Bir firmaya bu konuda danışmanlık yapıyorum. Büyük müzakereler oluyor. Ben de bu müzakerelerde bulunuyorum ve karşı tarafın analizini yapıyorum. Sadece yüz okuma değil, beden dilini de gözlemliyorum. Böylece bu kişi nerede heyecanlanır, nerede inat eder, başkasını dinler mi gibi konularda çalıştığım kişileri yönlendiriyorum. Bir de işe alımda bu teknikler kullanılıyor. Burada bir yanlış anlaşılma olmasını istemem. Ben sadece kişide gözlenebilecek karakter yapısını söylüyorum ve sorgulamalarda o konu üzerine eğilebileceklerini belirtiyorum. Yurtdışında çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Türkiye’de de kullanan firmalar var.

 “İNSANIN HAYAT TECRÜBESİYLE HAYATA BAKIŞI, SORGULADIKLARI, ÖNCELİKLERİ VE BUNA BAĞLI OLARAK DA YAPTIĞI İŞLER DEĞİŞİYOR. BEN HAYALLERİNİN PEŞİNDEN GİDEN BİRİYİM VE KENDİME LİMİT KOYMUYORUM. 3 YIL SONRA BAMBAŞKA BİR YERDE DE OLABİLİRİM.”

 

 Yüzümüzdeki hangi özellikler neyi ifade ediyor?
Aslında bu bir bütün ve tek tek anlatmak yanlış olur. Bir tek yere bakarak karar veremezsiniz tıpkı beden dilinde olduğu gibi. Örneğin kişi burnunu kaşıyorsa sadece bu harekete bakarak karar veremezsiniz. Bu hareketi yaparken kişinin duruşu, çenesinin hareketi, omuzların duruşu, gözlerinin hareketi önemli. Aynı şey yüzde de geçerli. Mesela iri bir burun; yönetme, duruma hakim olma isteğini anlatabilir. Ama iri burnun kombinasyon olarak örneğin küçük bir çeneyle birleşmesi bir anda birbirini dengeleyen bir karakter özelliğini ortaya çıkarır. Yani bu çok kolay birşey değil, bütün bir analiz yapılması gerekir.

Liderlere baktığımızda genel olarak hangi ortak özellikleri görebiliyoruz?
Yüzde 100 doğruluk payı olmamakla beraber yapı olarak genelde belirgin yüz hatları olur, kesin çizgileri görürsünüz. Büyükçe burun, irice çene, geniş yüz, şakakların daha önde olması, geriye doğru alın.

“Kötü Yönetici’nin El Kitabı”nda neyi anlatıyorsunuz? Kötü Yöneticinin El Kitabı biraz ironik bir kitap. Orada kötü yöneticiyi anlatıyoruz. Yapma dediğimiz şeyleri kitapta “yap” olarak anlatıyoruz. Yapmasan çok daha iyi olur mesajlarını veriyoruz.

Hobileriniz neler?
2 yıldır bateri çalıyorum ama benim en büyük hobim tenis oynamak. Ankara Tenis Klübü’nün takım oyuncusuydum. Şimdi de her fırsat bulduğumda oynuyorum. İyi tenis oynadığımı düşünüyorum. 40 yaş üstü Türkiye ilk üçünden bir partnerim var. Türkiye şampiyonasında çiftlere gireceğiz. Biri on diğeri on iki yaşında iki kızım var. Onlarla ve eşimle vakit geçiriyorum. Bir de köpeğimiz var.

Yeni projeleriniz neler?
Birincisi televizyonla farklı birşeyler yapmak istiyorum. Bir yarışma programının formatının dışarıdan alınmasına çok üzülüyorum. 3-4 tane yarışma programı tasarladım. Bu yarışma programlarının eğitici bir tarafı var. Bir dizi her zaman olabilir. Ama bu seneki asıl hedefim davranış bilimleriyle ilgili ama daha popüler bir program yapmak. Biri Bizi Gözetliyor programına benzer ama eğitimsel boyutu olan programlar yapmak istiyorum. Örneğin üniversite sınavına hazırlanan 8 çocuğun sınavına hazırlanışını çekmek ya da ilişkileri bitme noktasına gelmiş 4 tane çifti alıp ilişkilerini sorgulamak. Uzmanların bunları yorumlaması ne kadar eğitici olur. Bu tip programlardan yanayım çünkü eğitici bir yönü var. Ayrıca üçüncü kitabımı yazmak istiyorum. Eğitimde anlattıklarımı içeren bir kitap olacak.