Spora ve doğaya olan ilginiz çocukluğunuza mı dayanıyor?
Şanslıyım ki, o zamanlar çok şirin bir kent olan Tekirdağ’da, deniz kenarında bir evde doğdum. Bunun psikolojim üzerindeki etkisi büyük oldu. Evimizin önünde yüzerek, yelken yaparak, balık tutarak, dalıp çıkarak bu dünyaya girdim. Karne hediyesi gözlük, palet ve şnorkelle sualtındaki dünyayı daha yakından izlemeye başladım. Sonra ailemin birkaç yıl Erzurum’da bulunması sayesinde dağlarla, karla ve kayakla tanıştım. Bu dönem de yaşamımda yeni bir açılım yarattı. Karaya yüzümü dönerek elmanın diğer yarısını da görmüş oldum. Ayın her zaman bu dünyadan görünmeyen bir tarafı vardır. Onu görebilmek için orada olabilmeniz gerekiyor. Bu düşünce sizi her zaman yeni maceralara taşıyor.
Üniversite yıllarınızda nasıl devam ettiniz doğa sporlarına?
ODTÜ’de okurken doğa sporları ve sualtı uğraşılarıyla daha yakından, sistematik olarak meşgul olma fırsatı buldum. Bir süre sonra bu tür faaliyetler derslerin önünde gelmeye başladı Bu bir tercih meselesi. Tüm doğa sporlarıyla ilgilenmekle birlikte sualtı ve deniz, uğraşılarımın ana omurgasını oluşturdu. Maalesef o zamanlar Türkiye’de özellikle sualtı sporlarıyla ilgili hemen hemen hiçbir altyapı yoktu. Bugün çok gülünç gelebilecek bazı malzemelere, bilgiye ve kaynak kişilere erişmek için bile çok çaba göstermeniz gerekiyordu. Yalnızca bir İtalyan sualtı dergisini okuyabilmek, biraz anlayabilmek için İtalyanca dersi aldığımı hatırlıyorum. Bu yokluklar içinde doğal olarak, bizden sonra geleceklerin bazı şeyleri daha kolay ve hızlı elde edebilmeleri amacıyla, öncü görevler yüklendik. Arkadaşlarımla birlikte kurduğumuz ODTÜ Sualtı Topluluğu(ODTÜ-SAT), özellikle Türkiye üniversitelerindeki yapılanmayla ilgili olarak bir kilometre taşı oldu ve diğer üniversiteler bu yapılanmayı örnek aldı. Öncelikle sualtının, bir spor olmanın dışında, araştırmaya yönelik bir araç olduğunu da göstermeye çalıştık.
Uzun yıllar roket sanayinde çalışmışsınız. Roket sanayindeki döneminizi kısaca anlatabilir misiniz? Şimdi doğaya borcunuzu ödüyor gibi mi hissediyorsunuz?
Doğaya böylesi ters bir sektörde, silah sanayi içinde çalışmak beni aslında fazla rahatsız etmedi. Şimdi bir vefa borcu ödüyorum gibi de hissetmiyorum çünkü ben her zaman doğanın içindeydim ve onun için çalıştım. Okul hayatı ve ordudaki görevim bittikten sonra para kazanmak için bir işe girmek zorundaydım. Önüme roket sanayi içinde bir kapı açıldı, ben de bu kapıdan içeri girmiş bulundum. Yedi yıl kadar bu sektörde çalıştım ancak hobi ve spor faaliyetlerimi düzenli olarak sürdürdüm. Aslında bu işi de sırf spora vakit bulabildiğim için kabul ettim diyebilirim. Ancak yine de bu sürenin yetmediği oluyordu. Bir tatminsizlik hissediyorsunuz ama öte yandan da para kazanmak zorundasınız. İki ucun arasında bir denge yaratıncaya kadar, bir fırsatı beklemeniz gerekiyor.
İşinizi bırakma ve hobilerinizi iş haline getirme kararını nasıl verdiniz?
Söylediğim gibi; karşıma sualtıyla daha ilintili ve mali olarak daha cazip bir fırsat çıkınca, düşünmeden kabul ettim. Bir süre sonra bir arkadaşımla bu işi artık daha profesyonelce yapmak gerektiği kararı aldık. Ayın öteki yüzünü keşfetmek istiyorduk ve gözümüz hiçbir şeyi görmüyordu. Kendi şirketimizi kurduk. Uzun bir süre sualtı eğitimi ve endüstriyel dalış işleriyle uğraştık, birçok işte taşeron olarak çalıştık. İyi paralar kazandık diyebilirim ancak bir işle porfesyonel olarak uğraşmanın farklı bir dünya ve hissiyat olduğunu anladık. İş dünyası çok farklı. Benimsediğiniz değerlerin çoğu zaman bir işe yaramadığını anlıyorsunuz. Çok değişken kurallar var. İş ortağı seçmek, eş seçmekten daha zor. Ticarette duygusallık hatalı sonuçlar doğurabiliyor.
Sualtı Araştırma Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alıyorsunuz. Derneğin faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?
Sualtı Araştırmaları Derneği(SAD), sualtı araştırmalarını daha profesyonelce yapabilmek için oluşturulmuş bir kurum. Geçenlerde 10.yılını kutladık. On yılda gerçekten birçok ilke imza atmış ve toplumsal öncülük görevini kendi alanında yerine getiren bir dernek. Birilerinin sualtına sahip çıkması gerekiyordu ve bu amaçla kuruldu. SAD’ni bir dalış kulübü gibi görmemek lazım. Dalışı sualtını araştırmak için bir yöntem olarak kullanan, birçok uzman kişinin gönüllülük ve/veya profesyonel ilkelerle çalıştığı bir kuruluş. Araştırma-Koruma-Eğitim üçgeni içinde birçok alt grupla amaçlarına ulaşmaya çalışıyor. Burslar veriyor, araştırmalar yapıyor, araştırmalara destek oluyor, koruma projeleri yürütüyor ve kurslar açıyor. Sualtını korumak için veri toplamak çok önemli. Bu verileri işlemek ve değerlendirmek ise bilimin ve bilimcilerin işi. Türkiye’de envanter çalışması her konuda eksik ve SAD, bu eksiği kendi alanında doldurmak istiyor. Akdeniz foklarını, yeraltı sularını, mağaraları, deniz memelilerini, kıyısal ekosistemi, deniz kuşlarını, yosunları, balıkları, sualtındaki kültürel değerleri, batıkları ve denizel tarihi araştırıyoruz. Daha fazla bilgi edinmek için www.sad.org.tr web sitesine yelkenlerinizi açabilirsiniz. Kapımız herkese açık.
Dünyada ilk defa Kuzey Denizi’nden Karadeniz’e kanoyla geçtiniz. Bu Trans Avrupa Kano Geçişi’nden bahseder misiniz?
Yine çocukluğuma dönersek, o zamanlar kıyılarda kendi kendine tahta parçalarından, brandadan kano yapmış ve bu taşıtların üzerinde kıyılarda dolaşan birçok insan görmek mümkündü. Daha sonraları nedendir bilinmez bu ‘marjinal’ insanlar kayboldu ama çocukluk günlerimdeki bu ayrıcalıklı görüntüler hiçbir zaman hafızamdan silinmedi ve denizlerde kano yapabilmek içimde bir ukde olarak kaldı. Çünkü kano çok özel bir duygu, sizinle bütünleşik bir parça. Onunla birlikte suların üzerinde bazen enginlere uçar gider bazen yeni kıyılara ayak basarsınız. İnsanın kendi gücüyle seyahat edebilmesinin güzelliğini, ancak bunu yapan biri anlayabilir.
Bir gün National Geographic dergisinin bir sayısını okurken Main-Tuna nehri arasında 1992 yılında açılan kanalı konu alan bir makale fazlasıyla ilgimi çekti. Yazıya göre iki nehir birleşmişti. Hemen haritayı önüme serdim ve fikir kendiliğinden ortaya çıktı:
Kuzey Denizi’nden Karadeniz’e kanoyla geçilecekti. Ren-Main-Tuna nehirleri boyunca kürek çekecektik ancak Ren ve Main nehirleri boyunca akıntıya karşı kürek çekmek zorundaydık. Ayrıca birçok belirsizliklerle dolu eski Demir Perde ülkelerinden de geçecektik. Ama karar vermiştim bir kez… Yakın arkadaşlarıma bahsettim; “tamam, biz varız” dediler. ATLAS Dergisi, olayı hemen benimsedi ve sponsor olarak ALCATEL firmasının maddi, manevi desteğini sağladı. 4 Ağustos 1998 günü Hollanda’nın tarihi Williamstad Yat Limanı’ndan ilk kürekleri vurmaya başladık. Toplam 87 günde, 3216 km yaparak, 10 ülke içinde birçok serüven dolu bir yolculuktan sonra 29 Ekim 1998 tarihinde Romanya’nın Köstence limanı güneyindeki Agigea şehrinde ekspedisyonu tamamladık. Bu seyahat kategorisinde bir ilkti. Dünyada ilk defa bu rota kanolarla geçilmişti. Yolculuğumuza, salt fiziksel ve ruhsal bir maraton gerçekleştirmenin yanında, başka bir anlam yüklemek istemiştik. Bu nedenle Project Raft girişiminden etkilenerek yolculuğumuzu ” Tek Dünya Tek Nehir” sloganı altında gerçekleştirdik. Amacımız nehirlerin kirlenmesine ve korunmasına kendimizce dikkat çekebilmekti. Ayrıca bir Hollanda prensinin yüzyıllarca önceki düşünü de gerçekleştirmiş oluyorduk. Yol boyunca birçok farklı ülkede ve noktada basın toplantıları oldu, yerel ve ulusal medya kuruluşları bu konulara yer verdiler. İki denizi küreklerimizle birbirine bağlamıştık. Bu yolculuğun kısa bir özetini www.dragoman-turkey.com\trans-avrupa\trans europe tr.htm web sayfasında bulabilirsiniz. Hikayemizi anlatan kitabın detaylarını da tamamlamak üzereyiz. Uygun bir yayıncı bulduğumuzda diğer insanlarla da paylaşacağız.
Peki “Dağ Aşma Yarışması” fikri nereden doğdu?
Elmanın öteki yarısı demiştim ya; işte gönlümün bir yanı öteki tarafta yaşıyor. Dağlarda, yaylalarda, çöllerde ve ovalarda… Açıkçası kısa adı “Eco-Challange” olan uluslararası yarışmadan esinlendim. Neden böylesi bir yarışmanın bir benzeri ülkemizde yapılmasındı? Kuruluşundan bugüne kadar içinde olduğum DASK(Doğa Araştırmaları, Sporları ve Kurtarma Derneği) içindeki arkadaşlara bu konuyu açtım. Büyük bir heyecanla fikrimi desteklediler ve 2000 yılında yarışmayı başlattık. Bu yıl beşincisi yapılacak ve katılım gittikçe artıyor. Bu yarışmada herhangi birisiyle ya da doğayla yarışmıyorsunuz. Kendinizi, doğadaki becerilerinizi sınıyorsunuz. Yarışmacılar arasında 65 yaşında olup 15 yaşında torunuyla katılan çiftler bile var. Bu yarışma DASK üyelerinin büyük bir özverisiyle, olağanüstü katkılarıyla yapılıyor. Ülkemiz için ilk ve tek olma özelliğini koruyan bu çalışma önümüzdeki yıllarda eğer yeterli destekçiler bulunabilirse ” Mountain Marathon-TURKEY” adı altında uluslararası hale getirilmeye çalışılıyor. DASK ülkemizdeki birçok sessiz, ama verimli kuruluş gibi çalışmalarını üyelerinin gönüllü katkılarıyla yürüten istisnai bir kurum. Derneğin diğer önemli çalışmaları hakkında www.dask.org.tr web sayfasından haberdar olabilirsiniz.
Kaş’a yerleşmeye nasıl karar verdiniz?
Yıllarca Kaş’a gelip gittikten sonra bir arkadaşımın teklifiyle taşındık. Kaş, doğal ve tarihi çevresiyle ve burada yaşayan ilginç insanlarıyla değişik bir yer. Henüz fazla bozulmadı ancak son 5 yıldır genişliyor. Bizim gibi dışardan gelen çok sayıda insan var. Tatil geçirmek için çok güzel bir belde. Denizi, kıyıları, dağları ve yaylalarıyla oldukça çekici..Şehir yaşamı olarak da farklı bir atmosfere sahip.Umarım buralarda yaşayan herkes, Kaş’a tüm özellikleriyle sahip çıkar. Kaş gerçekten doğal ve kültürel varlıklarıyla büyük bir potansiyele sahip. Dalış konusunda dünyada adı bilinen bir merkez. Doğa sporlarında da, özellikle deniz kanosu faaliyetiyle, ön plana çıkmaya başladı. Kilometrelerce bozulmamış kıyılar var. Yamaç paraşütü parkuru da Türkiye’nin en uzun uçuş süresine sahip. Bizler de bunlardan etkilenip buralarda turizm sektörüne girdik. Doğa ve sualtı turizmi ile ilgili, Dragoman adlı bir seyahat acentamız var.
Gelecek için planlarınız, hayalleriniz neler?
Yakın gelecekte öncelikle işlerimizi daha sağlam bir zemine oturtup, doğa turizmi konusunda bazı yasal ve tüzel konulara eğilme planım var. Bu konuda Türkiye’de büyük bir kaos var. Birçok şey yanlış veya eksik. Bunları yazıp çizmek de başka bir görevimiz. Ayrıca bazı hobi konularımda yayınlar hazırlamak ve bazı küçük yolculuklara çıkmak istiyorum. Hayaller ise çok… Hangisinden başlasak? Okumak ve önünüze açılan bir harita size her zaman yeni maceralar için fikir verebilir. Birkaç büyük ekspedisyon projem var. Vaktim, param ve en önemlisi sağlığım yeterli olursa bunları yapacağım. Akarsuların korunması konusunda Türkiye’de bir örgüt oluşturabilmek en büyük düşlerimden birisi. Bunun başlangıcını yakınlarda yapmayı düşünüyorum. Son olarak ise, çocuklar ve gençler için doğa sporları ve deniz uğraşılarına rehber olacak, onlara yaygın eğitim verebilecek bir eğitim merkezi, bir vakıf kurabilmek beni son derece mutlu ederdi.