25. yıl önce şans eseri tanıştığı o dönemki PwC Türkiye başkanıyla yaptığı kısa sohbet, kariyer yolunu çizmesine yardımcı olmuş ve onu bu günlere getirmiş. Türkiye Başkanı Haluk Yalçın, “Kariyerimdeki ilk ve tek aşkım PwC” diyor.

PWC’de bu yıl 25. senesine giren ve 25 senede de Türkiye organizasyonunun en tepesine tırmanan Haluk Yalçın, “İlk ve tek aşk PwC” diyor. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1988’de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde eğitimini tamamladı. Haluk Yalçın, öğrencilik yıllarında Boğaziçi Üniversitesi’nin PwC’ye düzenlediği tanıtım gezisinde tanıştığı kişi sayesinde şirkette çalışmaya başlamış ve 25 yıl içinde en tepeye tırmanmıştır. HalukYalçın ile iş dünyasının dinamikleri ve İnsan Kaynaklarının bugününü konuştuk.

Uzun yıllardır iş dünyasında aktif olarak yer alan biri olarak Türk iş hayatını yıllar içindeki değişimini nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye’ye baktığınızda iş dünyası gerçekten çok dinamik, iş hayatının içindeki insanlar çok değişken riskleri yönetmek zorunda kalıyor. Hiper enflasyon olan dönemlerde yurt dışından gelen dostlar büyümeyi nasıl sağladığımızı sorardı. Ben ise, “Hepimizin kafasında otomatik cip vardır. Her şeyi yüzde 65, yüzde 70 reeskonta tabi tutar, enflasyon muhasebesini beynimizde yaparız. 1980’li dönemlerde liberal ekonomiye geçişten sonra Türkiye’nin 30-35 yılda gelmiş olduğu nokta hakikaten inanılmaz ama tabi bir şansımız var tekerleği yeniden icat etmiyoruz. Bizden önce yapılmış, geliştirilmiş olan sistemlerin hemen hemen en gelişkinlerini alıp akıllıca Türkiye’ye adapte edip iyi uygulayabilen bir iş insanı grubumuz ve iş yaklaşımımız var.

Türkiye’deki insan kaynağı profilini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok özellikli bir girişimci potansiyeline sahibiz zaten Türkiye’nin yakın ve uzak çevresinde Türk iş adamlarının almış olduğu başarılar, yaratmış olduğu değerlere baktığımızda bu özelliği çok rahat fark edeceksiniz. Şimdi mali açıdan sermaye büyümesi de sağlandığı zaman Türk girişimcisinin iş hayatının ne kadar yayılma potansiyelinin olduğunu daha da yakından göreceğiz. Bu kadar senelik deneyimim içinde yapılan girişimler, iş kararları ve atılımlar hakikaten yurt dışı organizasyonlarımızın karşı karşıya olduğu değişkenlikle kıyaslandığında çok fazla.

Peki, neyi yanlış yapıyoruz?

Biraz aceleciyiz. Kendimizi kurallara yönelik olarak çok elastik görebiliyoruz. Biraz Akdeniz kültürünün etkisi biraz bizim tez canlılığımızın getirdiği kuralları çok sevmeyen, kuralları devre dışı etmeyi uymaktan daha fazla tercih edebilen yapılar olabiliyor. Ama dünyanın gittiği nokta regülasyonun ve kuralları çok daha öne çıkacağı bir nokta, dolayısıyla biz önümüzdeki potansiyeli değerlendirmek istiyorsak, o kuralların ne olduğunu çok iyi bilip, onlara uyarak hatta onları genişleterek ulaşabiliriz. Türk iş hayatının o potansiyeli çok iyi kullanması, çok ciddiye alarak oraya ulaşması lazım.

İnsan kaynaklarının bir kurum için değeri sizce nedir?

Kurumların yaşayabilmesi için insan kaynağına, doğru ve iyi insan kaynağına bıkmadan, usanmadan ve elleri sıkı olmadan yatırım yapmaları lazım. İyi yatırım yaptıkları zaman insan kaynağını karşılığını en güzel veren yatırımdır. Dolayısıyla kurumların ikinci, üçüncü jenerasyona kendilerini taşıyabilmeleri için kendilerine oraya taşıyabilecek insan kaynağını sahiplenmeleri, doğru spot etmeleri, doğru geliştirmeleri ve onlara yatırım yapmaktan çekinmemeleri gerekiyor.

Kurumlar neden çekiniyor?

İnsan kaynağı zordur, maliyetlidir. İnsanlar özellikle bizim kültürümüzde insanlara karşı doğruyu açıkça söylemek yerine onlara karşı güler yüzlü olmayı tercih ederler. Ancak gün gerçekten değerlendirme günü olduğunda, değerlendirme önyargılı ve yanılgılı olur. Kendi hakkında objektif değerlendirmeyi almayan insan kaynağı, beni pohpohladınız diye teşekkür etmez. Tam tersine benim gelişim alanlarımı bana zamanında göstermediniz diye bir parça sitemkar davranır ve haklıdır. Siz insanlara ne kadar doğru zamanda gelişim alanlarını doğru gösterirseniz, onlara hiç çekinmeden doğru bir koçluk yaparsanız o insanlar önlerindeki dönemde gelişmeye açık olurlar.

Kendi kariyer basamaklarınızla çalışanlarınıza örnek olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Aslında herkes için rol model olmak zorundasınız. Sizlerin de rol modelleri olmak zorunda. Buna çalışmalısınız çünkü bir şekilde insanlar sizi illa siz olmak için izlememeli ama kendilerindeki artı değerleri, kendilerindeki güçlü ve zayıf yönlerini geliştirmek için sizi örnek almalılar. Bu konuda da cimri olmamalısınız, bildiğinizi paylaşmak ve sorumluluk verme konusunda ne kadar iyi bir takım kaptanıysanız, ne kadar iyi bir takım oyuncusuysanız o kadar daha fazla kişi sizin arkanızda destekçi olur.

İşinizle ilgili olmazsa olmaz kurallarınız var mı?

Bizim işimiz çok yoğun gözükür; denetim, danışmanlık, vergi danışmanlığı mesaisi 7/24’tür diye söylenir. Bugüne kadar bizde hiç mesai başında ölen olmadı. Verimli çalışma düzenini kurduğunuzda, kendi dağarcığınıza attığınız, kendinize kattığınız değer o kadar fazla oluyor ki bu alışkanlık haline gelebiliyor.

İş dünyasında şansa inanıyor musunuz?

Doğru zamanda doğru yerde olmanın enteresan bir örneği benim iş hayatımın başlangıcında da vardır. Üniversitedeyken şirketlere iş ziyaretleri yapıyorduk. PwC’nin ofisine girdik, iki yabancı, dört Türk yönetici bizi ağırlıyordu. Ben en kenarda duran bir yabancıyla sohbete başladım. Kırmızı yanaklı, biraz sıkılgan, konuştukça açılan bir adamdı. Ben bu Amerikalı enteresan geldiği için onunla sohbet etmeyi seçmiştim. Meğerse büyük patron Tom Marcelino’ymuş. Bugün geldiğim koltuğun o zaman ki sahibi çok hoş bir yarım saatlik sohbetten sonra bana “Mutlaka başvur” demişti. Halbuki o dönemde denetim konusunda alternatiflerden biri olarak, çok da bilinçli olmayan bir seçim yapıyordum.

Türkiye’de İK kökenli CEO ve genel müdürlere çok rastlanmıyor. Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?

İnsan kaynakları hem çok zor bir alan hem de herkesin söyleyecek bir şeyi olduğu bir alan. Ama insan kaynaklarını gerçek anlamda anlamak, doğru yönetmek insan kaynağını gerçekten problemleriyle, günlük sıkıntılarıyla, geleceğe yönelik bakış açısıyla, şirket stratejisiyle çok geniş bir perspektiften hakim olmakla mümkün. Herkes nasıl Türkiye’de futbol ve siyaset konusunda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olursa, insan kaynağı da iş hayatında o alana düşer. Oysa ki, ben insan kaynakları yaptığım 10 sene de şunu gördüm ki, gerçek anlamda stratejiyle bağdaştırmadığınız, gerçek anlamda tümüyle doğruyu söylemediğiniz, gerçek anlamda “kazan kazan” formülü üzerine çalışmadığınız insan kaynağı çalışmasının başarıya gitmesi mümkün değil. Takım kaptanıyken sadece kaptanlığın keyfini sürüp kaptan köşkünde oturursanız, kaptan köşkündeki sefanız fazla sürmez. Takımdaşlarınız şunu bilmeli, sıkıştıklarında kollarını sıvayıp yanlarında olacak bir liderleri var. Daha iyi oldukları, uzmanı oldukları konuda onlardan bir şey öğrenmekten çekinmeyecek bir liderleri var. Gerektiğinde bir projenin bir amaca ulaşabilmesi için, yapılacak bir işin gerçekleştirilmesi için herhangi bir takım arkadaşının emrinde çalışmaktan yüksünmeyecek, çekinmeyecek bir liderleri olması gerekir.

İnsan Kaynakları profesyonellerine bir mesajınız var mı?

Kendinize yatırım yapmaktan çekinmeyin ve yatırım yapabileceğiniz iş ortamlarını seçin. Çünkü hayatınızda iş seçimini yaparken alıcı konumundasınız. Biz şirket olarak kaliteli insan kaynağını almak üzere her sene aslında bir güzellik yarışmasına çıkıyorduk. Bu grupla, gelecek 10-15 sene içinde meslektaş, müşteri veya rakip olarak bir şekilde mutlaka karşı karşıya geleceğiz ve insanların hayatlarında kendileri için verecekleri en önemli kararı vermeden önce onlara bütün profesyonel deneyiminizle yardımda bulunmak borcumuz. Sadece kendi insan kaynağımızı belirlemek, onları yakalamak açısından değil. Onun için insanların vereceği doğru kararlara katkıda bulunmak, onlara gerçekten yapabileceğiniz en önemli en güzel katkı o genç yaşların ve inanın o hiç unutulmaz.

Boş vakitlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

Evde küçük bir bahçemiz var. Özellikle bahardan sonra o bahçenin içinde pire gibi oradan oraya giderim. İki oğlum var diyebilirim. İkinci oğlum sonradan ailemize katılan beagle cinsi köpeğimiz. Onlarla bahçede yoğrulmak en büyük hobilerimden diyebilirim. Biraz vakit bulduğum zaman ekonomik tarih okumak. Sporu izleyici olarak icra edebiliyorum. Özellikle yine oğlumla beraber bir şeyler yapabilmek için katlanmak durumunda olduğum yelken merakımız var. Geçen sene ikimiz beraber yan yana oturarak sınav salonunda kaptan ehliyeti aldık. Biz uzun süredir zaten bunun keyfini sürüyoruz ama mavi yolculuktan şimdi artık kendimiz yelken yapar statüye geçtik. Hele kaptan ehliyetini de aldıktan sonra mutlaka senede bir iki hafta öyle bir tur yapıyoruz ailece ve iki üç yakın aile çok keyifli oluyor.