Küçük yaşlardan beri depremle ilgilenen Nihan Erdoğan, İnsan Kaynakları alanındaki kariyerini aldığı afet yönetimi eğitimleri ve çalışmalarıyla pekiştiriyor. Adana depremiyle beraber hayatında farklı bir döneme başlayan Erdoğan, İstanbul üniversitesi’nde İşletme eğitimi sırasında İstanbul üniversitesi Doğal Afetler Arama Kurtarma Ekibi’nin (İSüDAK) kurulumuna katkıda bulunmuş, bu ekiple beraber Bingöl, Afyon, Cezayir depremlerinde çalışmalar yapmış. Katıldığı operasyonlar, hazırladığı raporlar ve çalışmalarıyla birçok ödül ve burs almış. Junior Chamber International (JCI) tarafından İnsanlara ve Gönüllü Kuruluşlara Hizmet kategorisinde verilen ödülün bu yılki sahibi. Çin hükümetinden aldığı bursu, Danimarka hükümetinin bursu için geri çeviren Nihan Erdoğan şu sıralarda Danimarka’da. Erdoğan burada, Danimarka Bilim, Teknoloji ve Yenilik Bakanlığı (CIRIUS) tarafından verilen “Danimarka Afet Yönetiminde İnsan Kaynaklarının Fonksiyonu” başlığı üzerine beş aylık bir eğitim alacak. “Türkiye’de henüz maalesef gelişmemiş olan bu alanın yaratıcılarından ve en iyi uygulayıcılarından biri olma amacındayım” diyen Nihan Erdoğan sorularımızı yanıtladı.

Bu tür çalışmalara ilginiz ne zaman başladı?

İlkokul, ortaokul zamanında başladı. Coğrafyaya ve altbaşlığı olarak depremlere çok fazla ilgim vardı. Dayım Kandilli Rasathanesi’nde çalışıyordu, çocukken oraya çok gidiyordum. Hem kendi ilgim hem de dayımın Kandilli’de çalışıyor olması, bu merakı gitgide arttırıyordu. Küçükken İstanbul’da olan küçük depremleri bile hissediyordum, kimse inanmıyordu, sonra Kandilli’yi arıyordum. Gerçekten deprem olduğunu söylüyorlardı. Ben de o zamanlar herkes gibi deprem sadece Erzincan’da falan olur, buralarda olmaz sanıyordum. Sürekli bir merak vardı 1998 Adana depremine kadar. 17 yaşındaydım o zaman, ilk gördüğüm büyük deprem oydu. Hemen faaliyete geçmek istedim.

Adana’daki depremde mi ilk kez çalışmalara katıldınız?

Hayır ama o deprem benim uyanışım oldu. Gitmeyi çok istedim, ama gidemedim çünkü gidip ne yapacağımı bilemiyordum. Ama o deprem, gidemesem de benim için dönüm noktası oldu çünkü ondan sonra araştırmaya başladım: Orada çalışanlar kimler? Orada çalışmak için ne yapmak lazım? Hangi yollardan geçmek lazım? Ondan sonra zaten 17 Ağustos depremi oldu. Avcılar’a gittim, en yakın orası olduğu için. Sivil savunma çalışmalarını gördüm, onlara yardımcı oldum. Daha sonra yollar açılınca Gölcük tarafına gittim.

Giderken biliyor muydunuz neyle karşılaşacağınızı?

Giderken bir şey düşünerek gitmedim, gencim, sağlıklıyım, her türlü desteği verebilirim diye gittim. Orada o atmosferi yaşamak bile çok trajik. Mesela 17 Ağustos depreminden çok etkilendim, ondan sonra vejeteryan oldum.

Eğitimlere ne zaman başladınız?

Eğitimler 1999’da büyük Marmara depreminden sonra başladı. O sene üniversiteyi kazandım, depremden 1 hafta sonra sonuçlar açıklanmıştı. Avcılar’daydı kampüs. Kayıt olmaya gitmiştim Eylül ayında, kampüs içinde çadırlar, yerde yatan insanlar beni çok etkiledi. üniversite kampüsü tamamen yerleşim alanı olarak kullanılmıştı. üniversiteye başladığım zaman başka insanlarla da tanıştım. Onlarla beraber bir şeyler yapmaya karar verdik. Kiminin depremde çalışma tecrübesi vardı, kiminin yoktu. O şekilde bir araya gelip başladık eğitimlere.

Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde de gönüllü olarak çalışmışsınız.

Orada acil serviste gönüllü olarak çalıştım. Arama kurtarma yapacağınız zaman onun destek fonksiyonları hakkında da bilginiz olması lazım. Yangına müdehale, lojistik, ilk yardım gibi konuları da bilmeniz lazım. Ben şuna inanıyorum; herkesin bir misyonu vardır. Kimisi geç keşfeder, kimisi keşfedemez. Ben o dönemde misyonumu keşfettim. Sonra bu işi profesyonel olarak ele almaya karar verdim. 99’dan bugüne kadar 5 yıldır çalışıyorum, konum İnsan Kaynakları ve işletme olduğu için o alanda çalıştım. Hem resmi kurumlarda hem de gönüllü olarak organizasyonlarda afet yönetiminin işletme şekline baktım. O gözle bakınca gördüm ki işin İnsan Kaynakları yanı hiç yapılmıyor.

Sizce bu İnsan Kaynakları departmanlarının işi mi?

Bence öyle. Mesela HSBC büyük bir saldırıydı, ama kriz yönetimi adına yine çok iyi şeyler yaptılar. Belki daha iyisi olabilirdi. Benim gördüğüm pek çok sistemin yedekleme planı bile yeterli değil. Saldırı olduğu zaman kimin öleceğini bilemezsiniz, böyle bir olay olduğu zaman kriz yönetimini kim yapacak, insanları nereden tahliye edecek… Eğitimlerin alınması, planların yapılması sadece İK’nın yapabileceği bir şey. Ama bu tabii ki satışla, üretimle, pazarlamayla ilgili şey olmadığı için daha geri plana atılıyor.

Türkiye’de bu alandaki çalışmaları yurtdışındaki çalışmalarla karşılaştırma şansınız oldu mu?

Epey farklılık var. Bu işi yapalım dediğiniz zaman burada maddi imkanlar her şey çok fazla. Ama depremi; depremin öncesi, deprem anı ve sonrası olarak bir süreç halinde düşünürsek elimizde çok fazla imkan var ama biz kullanamıyoruz. 5 yıl geçti büyük Marmara depreminin üzerinden ama hala biz yine büyük çaplı bir şey olsa yine bir şey yapamayacağız. Mesela çok fazla bir gönüllü potansiyeli var, ama gönüllülerle ilgili yönetmelikler hala uygun değil. Danimarka’da halkın %76’sı en az 2 kuruluşa ya da derneğe üye. Bizde sivil toplum örgütü olayı tam gelişmediği için elimizdeki gönüllü potansiyelini kullanamıyoruz. Sonuçta 70 milyondan bahsediyoruz ve her şeyi devletten bekleyemezsiniz.

Şu an hangi derneğe bağlı çalışıyorsunuz?

Zamanımın en büyük bölümünü İstanbul üniversitesi Doğal Afetler Arama Kurtarma Ekibi’yle (İSüDAK) geçiriyorum. Bunun dışında farklı derneklere de dışarıdan destek veriyorum.

Geçtiğimiz günlerde aldığınız bir ödül var, ondan bahseder misiniz?

Junior Chamber International (JCI) Ödülü. 2004 için olan programdaydı. 10 farklı kategoride veriyorlar. Benim katıldığım kategori, İnsanlara ve Gönüllü Kuruluşlara Hizmet kategorisiydi. Çin hükümetinden burs aldım bir de. Çin Türkiye’ye çok benziyor, gelişmekte olan bir ülke. Afet yönetim sistemlerini kurmaya çalışıyorlar. Bizden çok daha büyük bir tehlike altındalar. O yüzden onlarla çalışma yapmak istedim, başvurdum. Devletin verdiği bir burstu. Ama şu an Danimarka var. Orada edindiğim bilgiler muhtemelen daha çok işime yarayacak Türkiye’ye döndüğüm zaman.

Danimarka’dan aldığınız burs nedir?

Bursu veren Danimarka hükümeti. Orada da araştırma yapacağım. O kadar gelişmişler ki Birleşmiş Milletler’de bu konuyla ilgili yapılan bütün çalışmalarda komisyon üyelerinden biri mutlaka Danimarka. O yüzden o sistemi incelemek istiyorum. Beş ay sürecek, beş ayın sonunda bir rapor hazırlayacağım, hem onlara hem burada Milli Eğitim Bakanlığı’na ve İstanbul Valiliği’ne sunacağım. Aynı dönemde Almanya’da ve Finlandiya’da konumla ilgili iki farklı ve çok değerli eğitime katılarak kendimi geliştirmeyi planlıyorum.

Geleceğe yönelik hedefleriniz neler?

İki ana dalda hedefim var. Birincisi kariyerimi bu yönde yönlendirmek istiyorum. Birleşmiş Milletler benim çok ilgimi çekiyor. Bu konudaki bölümlerinde, afet yönetimi ve kriz yönetiminde çalışmak istiyorum. İkincisi işletme okuduğum için, onunla ilgili çalışmayı planlıyorum. Özel sektördeki şirketlere dışarıdan danışmanlık da yapabilirim.