omermadraAçık Radyo’yu bugünlere kadar getiren eli sıkılası yönetici Ömer Madra, ironik ve rasyonel tarzıyla 1994’ten beri radyoda her türlü konuyu irdeliyor, farklı kültürlere ve müziklere söz hakkı tanıyor. Dünyanın en radyofonik sesine sahip kişi olarak her sabah binlerce kişiyi Açık Radyo frekansına kitliyor.
Yazar, gazeteci, radyo programcısı ve Açık Radyo’nun kurucusu Ömer Madra ortaokulu 1961’de English High School’da, liseyi ise 1964’te Robert Koleji’nde bitirdi. 1968’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni birincilikle bitirdikten sonra, aynı fakültenin uluslararası hukuk kürsüsünde 13 yıl süreyle öğretim üyeliği yaptı. 1977’de “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Bireysel Başvuru Hakkı” konusunda doktorasını tamamlayan Madra; Hollanda, İsviçre ve İsveç’te uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler ve insan hakları alanlarında araştırmalar yürüttü. Doktora tezi, 1980’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi tarafından yayımlandı. 1982’da üniversitedeki görevinden istifa eden Madra, Milliyet gazetesinde 1983 başlarından itibaren 2 yıl süreyle araştırma ve dış haberler bölümünde görev yaptı. Madra, 1985-1988 arasında Playboy, Şehir, Gergedan ve Start dergilerinde kurucu, editör ve yazar olarak çalıştı. 1989 başında Arredamento/Dekorasyon adlı mimari, tasarım, sanat ve dekorasyon dergisini kuran Ömer Madra, 5 yıl süreyle bu derginin yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını üstlendi. Bu görevinin yanı sıra, 1990’da altı ay süre ile Güneş Gazetesi’nin “P.eki” adlı pazar ekinin yayın yönetmenliğini ve köşe yazarlığını da yürüttü.
Ömer Madra, Avrupa Konseyi’nden aldığı bir bursla Fransa’nın Strazburg kentinde araştırmalarda bulunduktan sonra, uluslararası hukuk ve göçmen işçiler konusunda Migrant Workers and International Law adlı kitabı yayımladı. “Romanımla Sana Bir Ses” adlı romanı 1991’de yayımlanan Ömer Madra’nın çeşitli dergi ve gazetelerde çok çeşitli konularda yayınlanmış elliyi aşkın makale, deneme ve röportajından bir seçme ile bir hikayesini içeren Rüzgara Karşı adlı deneme kitabı 1996’da Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.
Ömer Madra, 1994’ten itibaren radyoculuk konusunda çalışmalara başladı. 13 Kasım 1995 tarihinde yayın hayatına atılan Açık Radyo’nun kurucuları arasında yer aldı. Halen de bu radyonun genel yayın yönetmeni. Her sabah ilgiyle takip edilen “Açık Gazete” adlı programın yapımcıları arasında.
Ayrıca, 1995/1996 akademik yılından itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Uluslararası Hukuk dallarında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 1999 -2000 arasında Yeni Binyıl gazetesinde haftada 5 gün köşe yazıları yayımlanan Madra’nın bu yazılarından yapılmış bir seçme de 2001’de “Rüzgâra Karşı – 2” adıyla internet kitabı yayımlandı. Türkiye’de küresel ısınma konusuna dikkat çekmek amacıyla yıllardır çalışan Madra’yı Açık Radyo’da ziyaret ettik.

Ömer Madra’yı bize nasıl anlatırsınız?
Büyüyünce ne olacaksın sorusuna dedem benim adına cevap verir; “Havada, karada, denizde giden otomobil yapacak” derdi. Kendimi bildim bileli bu esprisi empoze edilmişti. Dedem şu an yaptığım işi bilseydi herhalde bugün pek memnun kalmazdı. Modern teknolojiye yatkın işlerle, teknolojinin sırtında yükselen mühendislik gibi bir işle uğraşamadım. Her zaman ailenin kara koyunu oldum.

Ayvalıkta faaliyet gösteren ve isminizle anılan Ömer Madra Zeytinyağları’nın sahibi olan bir ailede büyüdünüz. Dedenizin ısrarlarına rağmen bugün bulunduğunuz noktaya nasıl geldiniz?
Toprağa delice tutkun olmama rağmen bunun ticaretini yapmayı hiç düşünmedim. İşin ticaret ya da maddi tarafı beni hiç ilgilendirmedi. Hayal gücüne dayanan biraz bilim, biraz edebiyat, biraz sanat ve kültür kokan şeylerin peşini kovaladım. Neredeyse kendimi bildim bileli dünyayı değiştirmek için uğraşmak için çabaladım. Bir çeşit iflah olmaz bir aktivist oldum. Kendimi sözü ve eylemiyle dünyaya olumlu bir yöne çevirmeye gayret eden biri olarak görüyorum. Bu da benim kariyerim.

Çocukken Don Kişot’luğa özenirdim

Kendinizi iflah olmaz bir aktivist olarak tanımlıyorsunuz. İlk aktivist hareketinizi hatırlıyor musunuz?
1965’te, 20 yaşımdayken adalet arayışı için yapılan bir protesto yürüyüşünden çekilmiş fotoğraflarım var. Halen 350 küresel iklim hareketi değişikliğiyle ilgili olarak dünyanın dört bir yanındaki insanlarla bir araya geliyorum. Türkiye ve dünya çapında hem gazeteci ve yayıncı olarak hem de bir aktivist olarak yer alıyorum. 1965’te başlayan adalet arayışı yıllar içinde beni sokağa döktü. Küresel, ekonomik ve sosyal adalet arayışı birleşti ve tek bir harekete dönüştü.

Küresel iklim hareketleri konusunda toplum olarak ne kadar bilinçliyiz?
Bu sorunun yanıtı maalesef ortada. Ama gerçek şu ki iklim meselesini halledemezsek iklim bizi halledecek. Doğanın intikamı da diyemeyiz Bu sadece kendini savunması. Gezegen meşru müdafaa halinde. Ömrümün büyük bir kısmını böyle bir mücadeleye vakfederek geçirdim. Yazdığım kitaplar, makaleler, 16 yıldır süren açık radyo macerasında ve yaptığım çeşitli işlerde tüm enerjimi bu tarz bir dönüşüme katkıda bulunabilecek uğraşlar için kullandım.
İlkim değişikliği sadece kutup ayılarının dünyanın tepesinden düşmesi değil. Onlarla bağlantılı olarak yaşayan diğer canlılarının da ortadan kalkması ve beslenme zincirinin etkilenerek hayatın dokusunun kopması. Aynı şekilde farklı dillerin ve kültürlerin yaşadığı bir toplumda bazı kültürlerin yok olması, aynı yoksulluğa gittiği kolektif bir intihar gibi görülmeli. Açık radyoda da birbirinden farklı müziğe yer vererek başkalarının bunu daha iyi kavramaya çalışmasını istiyoruz.

Açık Radyo bu mücadelenize hizmet ediyor mu?
Radyoyu bir araç olarak gördüğüm şekilde yorumlamayın, ama elbette bir araç… Benim çok uzun zamandan beri aklıma takılan soru dünyanın nereye gittiği, bizi yönetenler tarafından nereye yönlendirildiğimiz… Bu soruları cevaplama yöntemi ise bilgi paylaşımında bulunmak. Ancak o zaman kendi kaderimizi etkileyebilecek ve kontrol edebilecek hale geliriz. Açık radyo gibi bir yerde de dünyanın savaş ve barış meseleleri, ekonomik mücadeleler, küresel iklim değişiklikleri gibi kendi hayatımızı etkileyebilecek konuları dillendiriyorum.

Her saniyemi dünyayı anlayıp onu değiştirmeye harcıyorum

Radyoculuk maceranız nasıl başladı?
Özel radyolar furyasında yazı-çizi işiyle her zaman gibi uğraşıyordum. Gündelik hayata ilişkin, kültürel içerikli geniş bir alanda at oynatan yazılar yazıyordum. Tüm bu yazılarım batıda yaygın olan konuşma radyolardaki programlara benziyordu. O dönemde İzmir’de yayın yapan Radyo Aktif’le yollarımız kesişti. Bu proje hayata geçemeden İzmir radyo macerası kapandı. O dönemde oğlumla neden kendi radyomuzu kurmuyoruz fikrini ortaya attık. Temel hakları esas alan, bağımsız bir bilgi paylaşımının olduğu, medyanın bir türlü yapmadığı veya 4. kuvvet olarak gücünü kötüye kullanmadığı bir medya olsun istedik. Tam bir sebze çorbası gibi olsun dedik. Radyo fikrimizi bahsettiğimiz herkesten maddi desteğini de istedik. 92 kişiden eşit miktarlarla ortak oldu. Abidin Dino’nun taş baskılarla numaralandırdığı belgeleri verdik. Kar amacı gütmeden hareket ettik. Bu yıl 8.’si gerçekleşen dinleyici destek projesi “sessizliğin sesi” adı altında bir proje gerçekleştirdik. Hem devletten hem de her türlü çıkar grubundan bağımsız olarak ayakta kalabilmek için dinleyicinin desteğini alıyoruz. Yurtdışında özellikle  Amerika’da çok benzeri var. Bu dönemde birçok tiyatro oyuncusu, sanatçılar, yönetmenler, bu açık radyoya destek verin ahali… 1995’te yayına girdi.

TV’nin radyo dinlenme oranındaki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genelde televizyonun bariz hakimiyeti büsbütün gelişti. Televizyonsuz bir hayat düşünemeyen bir toplum yetişti. 5-6 yıldan beri süregelen yarışma ve TV dizilerinin hem hegemonyası hem de sıkıcılığı arttı. Ben televizyonu korkunç sıkıcı ve yıpratıcı olarak görüyorum. Laf aramızda çekilmez buluyorum. Ama çok önemli bir ağırlığı olduğunu inkar edemeyiz.

Yayın organları içinde “Açık Radyo”yu nerede konumlandırıyorsunuz?Ama biz hiçbir zaman eğlendirici bir misyon edinmediğimiz için farklı bir dünya “bakış”ı savunuyoruz. Benim ve ekip arkadaşlarımın kaygı ve merak duyduğu küresel ısınma hakkında radyoda sayısız makale ve kitap okuyoruz. Bugün dinleyici destek projeleri ile ayakta durabiliyorsak amacımıza ulaşıyoruz diye düşünüyorum. Bence bir yayın organının hayattaki en önemli amacı inandırıcı ve saygın olması. Biz bunu zedelemeden devam etmeye çalışıyoruz. Her türlü bilgi ve haberi birkaç kaynaktan kontrol ettikten sonra aktarıyoruz dinleyicilere… Radyoda çok sayıda müzik programı da var. Ortak olarak oluşturduğumuz 8000 CD ve arşiv için özel olarak biriktirilen plaklar var. Dünyanın bin bir çeşit kültürü arasında alışverişe imkan veren bir çeşit köprü görevi görüyor. Yeryüzünde binlerce dil ve kültür var ve biz de bunu radyoda dinleyicilerimizle paylaşmaya çalışıyoruz.

Radyoculuğa başladığınız günden bugüne sizce en önemli gelişme nedir?
Geçen ay, Çamlıca’daki vericide oluşan bir sorun nedeniyle yayın kesildi normalde 14 yıl önce olsaydı kalpten giderdim. Ama bugün sabah yayın kesildiğinde internet üzerinden yayınımız devam etti. Yaklaşık bir saat internetten yayın yapmak zorunda kaldık. Bence bu müthiş bir gelişme…

Radyonun yönetiminde zorlandığınız noktalar oluyor mu?
Açık radyo takım çalışmasıyla ilerliyor. Her şey paylaşılarak ve danışılarak devam eder. Tüm çalışanlarımızla düzenli olarak toplanarak yayına, teknik işlere ve hayata yönelik her şeyi masaya yatırırız. Başlarda bu toplantıları yapmamanın çok sıkıntısı çektik. Hiç kapalı kapı yok, kapalı kapının ardında konuşulanlarda yok. 28 çalışanımıza her şeyden haberdar olma fırsatı veriyoruz. Programcılar özgür, gönüllü olarak çalışıyor.

Radyoya meraklı gençlere bir mesaj vermek ister misiniz?
Eğlence sektörünün parçası olan radyo ve televizyonların sisteminde yoğun bir tempo vardır. Radyoculukta merakı elden bırakmadan bilimsel anlamda şüpheciliği devam ettirip etrafa ilgi göstermeliler. Haberde mutlaka olgulara dayanmak zorundasınız ama yorumlarınızda özgür olmalısınız. Reklam veren kızar, patronun çıkarlarına ters düşer diye yola çıkarsanız hemen tökezlersiniz.