Ekranların sevilen yüzü ve başarılı oyuncu İlker Ayrık, yarışma programının yanı sıra oyunculuğun tüm dallarında aktif çalışıyor. “Yapışık Kardeşler” filmiyle yönetmenliği de deneyimleyen Ayrık, hangi oyuncudan nasıl bir performans alabileceğini bilmekle, hangi çalışanın neler yapabileceğini bilmenin aynı olduğunu söylüyor. Bir yönetici olarak her zaman işi erbabına bırakmakta fayda olduğunu belirten Ayrık, “Kimin nasıl bir performans gösterebileceğini kestirebilmek iyi idareciliktir” diyor.

ilkerayrikk

“Samimi bir sohbet gerçekleştirdik” birçok röportajın kapanış cümlesidir. Artık okuyanlara da pek gerçekçi geldiği söylenemez. Ancak başarılı oyuncu İlker Ayrık’la yaptığımız röportaj tam anlamıyla samimiydi. Yoğunluğundan dolayı yorgun ama oldukça heyecanlı olan Ayrık, Yapışık Kardeşler ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturuyor. Oyunculuk yaptığı sırada aynı zamanda bir nevi yönetmenlik yaptığını esprili bir dille kaydeden Ayrık, seyirci olarak da kendini “Beğenmek üzere izleyen bir seyirci” olarak tanımlıyor. Olumsuz yaklaşımın, toplumumuzda ve gündelik sosyal hayatımızda her yere sirayet eden ve matahmış gibi çok fazla reklamı yapılan bir şey olduğunu söyleyen oyuncu, “Beğenmeyen insan akıllı gibi, fazla derin ve entelektüel gibi gözüküyor memlekette. Ben tam aksini düşünüyorum. Beğenmek kadar hoş bir şey var mı?” diyor. Ayrık’la gişede büyük beğeni toplayan filmi ve kariyeri üzerine konuştuk.

Küçükken endüstri mühendisi olmak istiyormuşsunuz. Neden?

Akrabalarımızdan çok başarılı bulduğum ve beğendiğim bir abim vardı. Endüstri mühendisiydi ve ailede hep takdir edilirdi. Onu kendime örnek almıştım herhalde. Ama endüstri mühendisinin ne iş yaptığını bilmiyordum, hala da bilmem.

Yıllardır hiç merak etmediniz mi?

Herkes bir şey söylüyor, kafam karışıyor. Dolayısıyla endüstri mühendisi iki nokta üst üste diye bir tanımlama yok aklımda.

Peki, neden endüstri mühendisi olmadınız?

Lisede okul tiyatrosuna dahil oldum. Sahneye çıktım ve işte buradayım! Sahne tozu hikayesi işte; hem çok klişe hem de şiirsel. Keşke anlatacağım spesifik bir hikayem olsaydı da etkileyici olsaydım.

ilker ayrık

İstanbul’a gelişiniz nasıl oldu?

Ben bir okul kazanarak ya da bir okul bularak gelmedim. Gelmek için elimdeki tek sebep oyuncu olma isteğimdi. Bir yandan Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde tiyatro kursuna giderken bir yandan da fast food restoranlarda ve kafelerde çalıştım. İki yıl sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kazanmam ise kariyerimin dönüm noktası oldu.

İlk rol aldığınız tiyatro oyunu neydi?

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde “Eşeğin Gölgesi” adlı oyunda yer aldım. MSM’de ise 2000 yılında Anton Çehov’un “Vişne Bahçesi” adlı çocuk oyununda bir hamalı canlandırmıştım. Sahnedeki toplam sürem ise 10-12 saniyeydi!

Bu rol size nasıl teklif edilmişti?

Teklif falan yok, hoca “oynayacaksın” derse oynarsın. Yönetmen Engin Alkan’dı. Benden büyük sınıfların yer aldığı bir oyundu. Büyük bir lütuftu benim için, olağanüstü bir deneyimdi o 10 saniye.

Oyunculuktan kazandığınız ilk parayla ne yaptınız?

21 yaşında MSM’de rol aldığım Antigone adlı oyundan para kazandım. Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler romanını almıştım. Ama kazandığım para o kitaba bile yetmemişti! Kitap hala kitaplığımda durur, kapağında da o güne dair bir notum vardır.

Yapışık Kardeşler filmini siz yönettiniz. Daha önce oyun yönetme deneyiminiz var ama sinema filminde yönetmenlik yapmak nasıl bir deneyimdi?

Oyuncular yönetmenlik, yönetmenler de oyunculuk yapabilir. Tiyatroda öyle bir iş bölümü vardır. Daha önce okul oyunlarının yanı sıra profesyonel tiyatroda da oyunlar yönettim. Okuldayken hem çalıştığınız yönetmenler ve hocalar hem de hazırladığınız sahneler itibariyle insiyaki olarak bir yönetmenlik deneyimi gelir. Yani rolü zaten yönetmen olarak çıkartırsınız. Ancak film yönetmek daha farklı tabii ki. Daha önce kısa filmler çektim, klip yönettim. Sinemaya da adım atmak istiyordum. Yapışık Kardeşler’in senaryosu geldi, “Hadi hemen yapalım” dedim. Biraz senaryo beni baştan çıkardı yani.

ilker ayrıkBaşrolde oynamak ve aynı zamanda filmi yönetmek zor muydu?

Daha zor gibi geliyor ama bana daha kolay geldi. Normalde yönetmen olarak oyuncuya nasıl oynaması gerektiğini söylersiniz. Dolayısıyla kendim için ek bir zaman harcamamış oldum. Çünkü ne istediğimi biliyordum.

Nasıl bir yöneticisiniz?

Yapışık Kardeşler’in yapımcısıyım aynı zamanda. Filmin içinden üç bin kişi geçti. Tabii ki birçok idarecimiz vardı. Ama hepsinin üstünde iş benim işim. Yöneticiliğim hala devam ediyor, film gösterime girdikten sonra bile hala üzerinde çalışan kişiler var. Ben motivasyonu yüksek tutmaya çalışan bir idareciyim. Yönetmenliğin idarecilikle benzer tarafları var. Hangi oyuncudan nasıl bir performans alabileceğini bilmekle, hangi çalışanın neler yapabileceğini bilmek aynı. Bence kimin nasıl bir performansı olduğunu kestirebilmek iyi idareciliktir. Biraz insanları özgür bırakmak lazım. Örneğin, filmin kurgusu yapılırken kurgucunun tecrübesine ve bilgisine kendimi teslim etmem gerekiyor. Bunu çok iyi bilseydim kurgucu ben olurdum zaten. Bir iş bölümü olarak işi erbabına bırakmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Tiyatro, dizi ve sinema oyunculuğu arasında ne gibi farklar var?

Tiyatroda oyunun türü ve tarzına göre sergilediğiniz oyunculuk üslubuyla ya da haftada 70 sayfa çekmek zorunda kaldığınız TV dizisindeki oyunculuk tekniğiyle, aylarca çektiğiniz ve sinema tarihine geçecek olan oyunculuk tekniği bir değil. Oyunculuk tekniği ve işi oluşturmak bakımından fark var. Üçü de birbirinden farklı meyve. Üçünün de lezzeti, vitamini ve faydası farklı.

Bir izleyici olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Ben beğenmek üzerine seyreden bir izleyiciyim. Çünkü beğenmemek üzere seyrettiğiniz hiçbir şeyi beğenmezsiniz. Beğenmek için elinden geleni yapması gerekiyor insanın. Olumsuzluk, toplumumuzda ve gündelik sosyal hayatımızda her yere sirayet eden ve matahmış gibi çok fazla reklamı yapılan bir şey. Beğenmeyen insan “akıllı” gibi, fazla derin ve entelektüel gibi gözüküyor memlekette. Ben tam aksini düşünüyorum. Beğenmek kadar hoş bir şey var mı? Beğenmek anlayış göstermek demektir. Ben anlayış göstermek için elimden geleni yapan bir izleyiciyim.

Gözlem yeteneğinizi nasıl besliyorsunuz?

Bu mesleğin getirdiği bir refleks. Örneğin, bu röportaj sorularını hazırlamandaki dikkat, senin gündelik hayatına ait bir dikkat. Tüm sanatçılar için de bu çok doğal gelişen bir süreç. Gözlemlediğinin farkında olmazsın aslında, ama ihtiyaç anında gözlemlediğin durumu ortaya çıkarabilirsin.

ilker ayrıkEn sevdiğiniz film nedir?

Tabii ki bir tane yok ama Emir Kusturica seven biri olarak “Underground” bilhassa benim için özel bir film. Baz Luhrmann’ın “Moulin Rouge”u da masalsı anlatımıyla hoşuma gider.

Peki, “Keşke oynasaydım” dediğiniz film?

Mutlaka Hababam Sınıfı serisinde oynamak isterdim. Bir Ertem Eğilmez filminde oynamak ise apayrı olurdu.

Eğlence Mühendisleri ekibinde yer alıyorsunuz. Bu projeden kısaca bahsedebilir misiniz? Neler yapıyorsunuz?

Kurumsal firmaların eğitimleri daha çok Power Point sunumlar üzerine ve bu çok sıkıcı aslında! Eğlence Mühendisleri olarak eğitimlerin eğlenceli olmasını ve kolay hafızada kalmasını sağlayan dramalar hazırlıyoruz. İstediğiniz kadar teknik bilgiler verin, akılda kalıcı olması başka bir meziyet. Bu anlamda bir sanatçının kuvvetine ihtiyaç duyuyorsunuz. Hiçbir genel müdür yardımcısı anlatmak istediklerini bir sanatçı kadar iyi anlatamaz. Konuyu bir bütünün içerisine yayarak farklı bir bakış açısıyla anlatıyoruz. Şirketin kurucusu İlker Elibol ile çok uzun süre beraber çalıştık. Hatta “İlkerler” olarak sahne aldık.

“Ben bilmem Eşim Bilir” kaç bölüm oldu?

300’e yaklaştı.

Yarışmada herkes çok hırslı. Siz katıldığınızda kazanır mıydınız?

Ben tavlayı bile kazanmak için oynarım. Centilmen ve dürüst olduktan sonra her türlü hırs okeydir. Hırsınız bir başkasının zarar görmesini temenni edecek noktaya gelmiyorsa bu iyidir.

  • Yaptığınız en büyük çılgınlık: Limitim olmadığı için yapılacak şeylerin yeterince çılgın olduğunu düşünmüyorum.
  • Yaptığınız en lezzetli yemek: Fırında fesleğen soslu kuzu incik
  • Yaptığınız en eğlenceli yolculuk: Eşimle Barselona seyahatimiz. Üç kez soyulmuştuk. Motosiklet kiraladık, park cezası yedik ve sonra motosikletin anahtarını kaybettik. Pasaportlarımız çalındı. En son döndüğümüz gün ise havaalanında  satın aldığım ayakkabılarım çalındı. O gün için tek kelimeyle berbat ama şimdi hatırladığımda en eğlenceli seyahatimdi.
  • Yaptığınız en büyük hata: Aslında yaptığım en büyük hata aslında yaptığım en büyük tecrübe alışverişi manasına gelir. Belki de bu film yaptığımız en büyük hata olur ya da niçin bu kadar geç yaptığımız.