Tüm polisiye dizi ve kitaplarını, gerçek cinayet yapımlarını soluksuz takip ettiğini anlatan oyuncu Zeynep Beşerler, Arka Sokaklar’da üç yıldır canlandırdığı polis rolü için adeta biçilmiş kaftan. Küçüklüğünde de FBI ajanı olmak istediğini ve bu yüzden rolüne uyum sağlamakta hiç zorlanmadığını söyleyen güzel oyuncu, mesleğinde alaylı olmanın avantajlarını iyi kullandığını dile getiriyor. Beşerler’le soğuk bir çekim günü Arka Sokaklar’ın setinde buluştuk…

Oldukça soğuk ve yağmurlu bir günde önümü görmeye çalışırken içi kameralarla dolu bir polis otomobili hızla yanımdan geçiyor. Yedi yıldır aralıksız süren ve yeni dönem Türk dizileri arasında rekora imza atan Arka Sokaklar’ın setine vardığımı böyle anlıyorum ve nihayet biraz ilerde Zeynep Beşerler’i sahnesi çekilirken görüyorum. Önce gözleri dikkatinizi çekiyor; pırıl pırıl bakan, size samimi hissettiren biri. Telefon konuşmalarımızdan tahmin ettiğim gibi son derece zarif ve sıcak bir oyuncuyla karşılaşıyorum ama konuştukça şaşırtmayı da başarıyor. Bir kere alışveriş, makyaj, bakım, kuaför bunların hiçbirini sevmiyor; “Belki de yanlış bir mesleğe yöneldim” diyor gülerek. Spor olarak sadece yelkene ilgi duyuyor; “Başka da hiçbir şey yapmıyorum, bol bol yemek yerim hiç kısmam, en çok da patates severim, bütün gün yiyebilirim” diyor. Doğaüstü güçler ve polisiye üzerine bütün dizileri izliyor, küçükken de FBI ajanı olmak istediğini anlatıyor. Dobra, kendinden emin ve çok net bir tavrı var, içinde bulunduğu meslek onu daha rahat bükülebilen bir esnekliğe getirmemiş, olduğum gibiyim diyor; “Kararlı ve çok net bir yapım olduğu doğru. Kardeşim de benim gibidir. Aileden mi geliyor bilemiyorum ama böyleyim ve bunu değiştiremem. 14 yıldır bu sektörün içindeyim, dizi oyunculuğunda 10. yılım. Çok insan tanıyorum, onlar da beni tanıyorlar. Bunun rahatlığına da erdim sanırım. Kendimi anlatmak ya da ispatlamak zorunda hissetmiyorum. İyi ya da kötü her şey ispatlanmış ve ortada. Ben bu saatten sonra karakterimi değiştiremem.”

Halka çok yakın bir hikaye anlatıyoruz
Arka Sokaklar’ın yedi yıldır süren başarısını sorduğumda, bunu halka çok yakın bir dizi yapmalarına bağladığını anlatıyor: “En büyük nedeni bizim her bölümde farklı hikayeler işlememiz. Senaryomuzdaki olaylar aslında üçüncü sayfa hikayeleri; Türkiye’nin gerçekleri bunlar, uydurulmuş şeyler değil. Biz sadece dizi halinde izleyiciye tekrar sunuyoruz. Çok enteresan bir senaryomuz yok, zaten var olan şeylerden bahsediyoruz. Artık kanıksanmış, seyretmesi kolay bir dizi olduğu için özellikle çocuklar ve yaşlılar tarafından çok seviliyor. Oturmuş ve kemik bir kadromuz, iyi bir yönetmenimiz var. Bunların hepsi bir araya gelince ortaya iyi bir iş çıkıyor. Orhan Oğuz şahane bir yönetmen, gözümüzde büyüttüğümüz her sahneyi kolaylıkla çekiyor.”
Kar, kış ya da bezdiren sıcaklar demeden bütün çekimleri dışarıda gerçekleştiren dizi set ekibi geniş bir aileye dönüşmüş. Birbirlerini iyi tanıyor ve boş zamanlarında da birlikte vakit geçiyorlar. Beşerler, üç yıldır polis rolünü canlandırmanın bu mesleğe bakış açısını çok değiştirdiğinden bahsediyor: “Türkiye’de; belki dünyada da böyle; insanlar polisleri etraflarında görmekten ürküyor.  Ama eninde sonunda bu dirlik ve düzeni sağlayan onlar; korkulacak hiçbir şey yok. Arka Sokaklar’la birlikte bu algı biraz kırıldı. Melek Komiser rolüyle benim de polislere bakış açım değişti. Çok zor bir iş yapıyorlar, sürekli bir namlunun ucunda yaşamak gerçekten sinir bozucu. Her gün ne olacağını, başlarına ne geleceğini bilmeden evlerinden çıkıyorlar, bu çok zor. Allah hepsinin yardımcısı olsun. “

Dizi sektörünün yaratıcı fikirlere ihtiyacı var
Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan Beşerler, oyunculuğa tesadüflerle başlamış. Sunuculuk, reklam filmi oyunculuğu derken Tarkan’ın “Dudu” şarkısının döneminde çok konuşulan video klibinde görüldükten sonra; Uğur Yücel, kendisiyle tanışmak istemiş. Alacakaranlık için seçmelere davet edilmesinin ardından da rolü kapmış… Sonrasında “Ihlamurlar Altında”, “Aşk ve Ceza” gibi bir çok dizide ve “Kağıt”, “Şov Bizınıs”, “N’apcaz Şimdi” gibi sinema filmlerinde rol alan Beşerler, sinemadan farklı bir keyif aldığını söylüyor: “Arka Sokaklar’ın set yoğunluğunda mümkün olmuyor, yazın daha rahat sinema projelerine yönelebiliyorum. Her sene bir filmde yer almaya gayret ediyorum çünkü çok keyif alıyorum.  Altı haftada 90 dakikalık bir film çekiyorsunuz; dizilerde ise bu süre bir haftada 100-120 dakika. Sinemada hazırlanma sürecinden itibaren sindirerek ve keyfini çıkararak rol yapma imkanınız oluyor.” Dizilerin bu kadar uzun süreli olmasından ve sürekli yeni bir dizinin yayına girmesinden o da şikayetçi: “Bu yıl yayına 80 kadar dizi girdi ama hemen hepsi yayından kalktı. Yapılan işler birbirlerine çok benzediği için, insanlar artık bunları seyretmek istemiyor. Çok iyi prodüksiyonlarla hazırlanan dönem işleri artık tutmuyor mesela. Yeni bir şeyler bulmanın zamanı geldi, hem senaristler hem de yapımcılar için geçerli bu. Çünkü üretim yok, Türk romanları bitti, yeniden yabancı dizi uyarlamaları başladı. Bunun bir sonu olacaktı, yavaş yavaş o sona yaklaşıyoruz işte. Gerçekten yaratıcı bir şeyler bulamadıkları ve süre sorununu halletmedikleri sürece dizi diye bir şey kalmayabilir sonunda.”

Hırslı değilim, plan yapmam
Okul hayatı boyunca tiyatro yapan ama o dönemlerde oyunculuk hayalleri kurmadığını anlatan Beşerler, kariyer planları yapmaktan hoşlanmıyor. İki yıl sonra şurada olmalıyım diye hırslanmanın bir yararı olacağına da inanmıyor: “Ben hiçbir zaman hedefler koyarak ilerlemem. Hırslı biri değilim. Şans senin yanında olmazsa hiçbir şey olamazsın, istediğin kadar plan yap. Hepsi yukardakinin planı, sen de uymak zorundasın. Büyük prodüksiyonlar bile iki bölümde sonlanıyor, dolayısıyla bu tip planlar yapmayı mantıklı bulmuyorum.” Dizilerdeki artış nedeniyle herkesin oyuncu olmak istemesine de değiniyor, “İnsanın kendisini bilmesiyle alakalı bu. Yeni nesil çok kolay “ben oldum” diyebiliyor. Yok öyle bir şey, öyle olsaydı bunca oyuncu yıllarca uğraşmazdı. Ben Alacakaranlık gibi çok önemli oyuncuların yer aldığı bir sette, en üst noktada başladım bu işe. Bu işi orada öğrenmenin avantajlarını çok çalışarak iyi kullandım diye düşünüyorum.”

Sunuculuğu çok seviyor ve özlüyorum
Hem yabancı dil hakimiyeti hem de görünümü sebebiyle neden yurtdışını denemediğini merak ediyorum. Saadet Işıl Aksoy’la sunuculuk dönemlerinden çok yakın arkadaş olduklarını ve onun yurtdışındaki başarılarıyla çok gurur duyduğunu söylüyor ama yurtdışı için büyük laflar etmeye gerek olmadığını düşünüyor: “Gerçekten isteyen hakkında konuşmadan yapacağını yapıyor zaten. Önce burada doğru ve güzel işler yapmak lazım bence.” Çok sevdiği ve özlediği sunuculuğa da yeniden yeşil ışık yakıyor: “Sunuculuğu inanılmaz seviyorum ve çok özledim. En son iki yaz önce bir program yaptım ama bu yıl vakit yaratarak yeniden başlatmak istiyorum. Bir kültür sanat programı sunmak isterim mesela. Tabii orada da ayrı bir düzen var, kanal yönetimleri magazine daha fazla ağırlık veriyorlar maalesef.”

İstanbul yaşamak için çok stresli
Arka Sokaklar’ın çekimleri haftanın altı günü sürüyor. Beşerler, dışarıda ve yorucu geçen çekimlerden şikayet etmiyor ama kendisine ayıracak hiç zamanı kalmadığı için boş vakitlerinde ne yapacağını şaşırmaktan yakınıyor. Çalışmadığı nadir günlerde ise evde olmayı ve sıkı takipçisi olduğu polisiye dizileri arka arkaya izlemeyi seviyor. “Bazen bir sürü şeye yetişmek isterken kilitlenip evde oturmayı seçebiliyorum. Kitap okumayı ve müzik dinlemeyi de seviyorum. Dışarı çıkıp dolaşmak, daha geniş vaktim varsa yelken yapmak beni mutlu ediyor. Samatya ve Ahırkapı en sevdiğim semtler ama İstanbul yalnızca gezerken güzel, yaşarken stres yüklüyor bana. İleride belki evlenip çocuk sahibi olunca, belki daha erken buradan uzaklaşmayı, en azından yılın birkaç ayını güneyde geçirmeyi düşünebilirim.”