10 parmağında 10 marifet biri Aydan Baktır. İlkokul yıllarında başlayan resme olan tutkusunun peşinden hep gitmiş. Resmi hayatının merkezine koysa da iş hayatında aktif rol üstlenmeyi ihmal etmemiş. KAGİDER Yönetim Kurulu Üyesi olan Baktır, Zeytin İskelesi ve Ring Reklamcılık Ajansı’nı da yönetiyor.

Aydan Baktır, 1992’de Ankara’da ilk kişisel sergisini açmış olup, halen Ressam ve Grafik Tasarımcısı olarak sanat faaliyetlerini sürdürmekte; Galeri Apel’de çeşitli karma sergilere katılmaktadır. 2009 yılındaki Frankfurt ve Siena Kitap Fuarları “Okuma Köşesi” sergisi, 2010 yılındaki ‘Vitrin’ ve 2011 yılındaki ‘Beraber ve Solo Şarkılar’ sergileri bunlara örnek olarak gösterilebilir. Aydan Baktır, sanat çalışmalarının yanı sıra 1994 yılında kurduğu Ring Reklam Ajansı’nın sahibi olarak reklam sektöründeki faaliyetine de devam etmektedir. Aydan Baktır’ın ortağı olduğu Zeytin İskelesi markası ise tüketicileri Ayvalık ve Edremit bölgesinin kaliteli natürel sızma zeytinyağı ile buluşturmaktadır.
KAGİDER (Kadın Girişimciler Derneği) Kurucu Üyesi ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan Aydan Baktır, dernek çalışmalarını aktif olarak yürütmektedir. Kendisi aynı zamanda Reklam Ajansı Vakfı, Uluslararası Reklamcılık Derneği (IAA), Grafikerler Meslek Kuruluşu üyesidir.
Kariyerinizden bahseder misiniz?
İş hayatına çok genç yaşımda başladım. İlk işim High School’a giderken lisan bildiğim için yazları bir şirkette telefonlara bakmaktı. Üniversite yıllarında okul malzemeleri pahalı olduğundan ve fotoğraf çekmeyi sevdiğimden masraflarımı karşılamak için İngilizce ders verdim. Master’a başladığım yıl küçük bir büro tuttuk ve Kiska şirketine Arabistan’da basılması için takvim tasarladım. Bu proje ve takvimlerden kazandığımız parayla ilk tasarım ve reklam ajansım Nata Reklamcılık kuruldu. Yakın zamanda ikinci bir iş kolu olarak yeni bir sektöre giriş yaptım. Zeytin İskelesi markası ile üretim yapan Zeytin İskelesi A.Ş.’nin kurucu ortaklarından oldum.
Reklamcılık sektöründeki istihdam rakamlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Reklamcılık son 30 yılın gözde mesleklerinden biri, çok fazla rekabet var ve bu rekabetin sonucunda da her gün yeni reklam ajansları açılıyor. İstihdam olarak benim bu konuda bir rakam vermem ancak Reklamcılar Derneği verilerine göre olabilir ama sektördeki çoğu ajans Reklamcılar Derneği’ne üye değildir, bu yüzden sağlıklı istihdam rakamlarına ulaşmamız mümkün olmamaktadır. Reklamcılık sektöründe rekabetin fazla olması sürdürülebilir bir büyüme veya yıllar içerisinde uzun soluklu şirketlerin varlığına izin vermemektedir.
Günümüzde hala kadınlar iş hayatında istedikleri yerlere gelebilmek için erkeklerden daha çok çaba göstermek zorunda kalıyor. Bu açıdan kadınları iş hayatına daha fazla katmak için neler yapılabilir?
KAGİDER’deki en önemli misyonumuz zaten kadın-erkek eşitliğini sağlamak için projeler geliştirmek. Bu yüzden çeşitli kurumlarla ve kamuyla işbirliği yapıyor ve kadınların iş hayatına katılımını artırmak için çalışıyoruz.
Kısaca dernekte yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?
KAGİDER’de ben İletişim’den sorumluyum. Ancak KAGİDER beni de kadın-erkek eşitliği ve iş hayatındaki kadının varlığının yükseltilmesi konularında eğitti, bugün bazı projeleri yürütürken amacımız Türk kadının gerçek potansiyelini kullanabilmek. Yapılan bir araştırmaya göre genç kızlar, üniversiteden mezun olmalarına rağmen bir işte çalışmak yerine evde oturmak veya evlenmeyi bir yaşam biçimi olarak gitgide daha çok tercih ediyorlar.
Birbirinden bağımsız 2 meslek ve resim hobinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Benim iş hayatımda bir ortağım var, Tarık Akgün. Aslında her iki şirketimizde de birlikte dayanışma içinde işlerimizi sürdürüyoruz. Benim daha çok eğildiğim konular müşteri ilişkileri ve kreatif çözümlemeler, finans işinde pek iyi olduğum söylenemez bu konuda ortağımın desteğini aldığım için daha rahat ediyorum. Resim benim hobim değil, benim varlık nedenim. Hobi olarak bakmıyorum, söyleyecek sözlerimi, hayat görüşümü ancak resimle ifade edebiliyorum. Dünyada kendimizden sonra birkaç şey bırakacaksak ve de buna bir anlam katmak istiyorsak yaptığım resimler beni anlatacak. Resim, özellikle soyut resim, izleyene hayal kurduran, onu farklı yorumlamalarla düşündüren bir araç, ben de çevremdekilerin daha duyarlı ve iyi olmaları için bu yöntemi kullanıyorum.
Zaman problemi yaşıyor musunuz? 
Zaman problemini yoğun bir şehirde, yoğun bir trafik içinde boğuşmak ve bir günde istediğim kadar iş üretememek, yetişememek konusunda yaşıyorum. Ancak ofisteki çalışma arkadaşlarım bana destek oluyorlar, bir de çoğu arkadaşım benimle birlikte yaklaşık 15 senedir çalışıyoruz, buna güvenerek zaman planlamamı daha doğru yapabiliyorum.
Resme olan ilginiz nasıl başladı?
Resim yapmaya klasik bir sözdür, ancak 4 yaşında kendi bebeklerimi kağıt bebek koleksiyonumu üreterek ve de bütün arkadaşlarımdan ilkokul hayatım boyunca bu konuda sipariş alarak başladım. Her boş vaktimde resim benim kendi kendime ve başkalarına öyküler anlattığım yegane oyundu. Daha sonra mahalle arkadaşlarıma seyrettirmek için kartondan tiyatrolar düzenledim, her zaman sanat tarihi ilgimi çekti. Lise hayatımdan sonra da akademi sınavlarında heykeli birincilikle, dekoratif sanatları da üçüncülükle kazanınca bu konuda yetenekli olduğuma ailemi de inandırdım.
Resim yaparken hangi malzemelerden faydalanıyorsunuz?
Tuvallerimde daha çok akrilik çalışıyorum, ancak çağdaş resim bugün her malzemenin kullanımını bir ifade biçimi olarak kabul ediyor. Her malzeme sizin kendi yorumlamanızı yapmanız için bir araç, son olarak sahilde topladığım zamanın ve denizin yoğun yıpratmasından geçmiş, ağaç kütüklerini boyadım. Onların değişik formları benim için üç boyutlu tualler oldu. Şimdi de Galeri Apel’de Eylül ayında açılacak Giyim-Kuşam adlı karma sergiye hazırlanıyorum. Bu mutlaka kavramsal bir eser olacağı için üç boyutlu malzemeler kullanacağım. Resim bir anlamda keşfetmek demek, malzemeleri yeni teknikleri, yeni ifade biçimleri için araştırıp, kullanıyorsunuz. Tek bir malzemede kalmak insanı sınırlandırdığından dolayı değişik malzeme ve tekniklerle çalışmayı seviyorum.
İlham periniz var mı?
İlham perim içimde bitmeyen, sürekli konuşan, benimle birlikte yaşayan Aydan’dan başka binlerce kadın; onların farklı sorunları, farklı hayatları var. Tabii ki bu işin mizahi tarafı ancak içimdeki enerjiyi belki de en çok resim yaparken kullanıyorum. Bu ilham perisi aynı sizin spor yaparken hissettiğiniz gibi mutlu ediyor. Zaman zaman üzüyor, zaman zaman duygu farklılıkları yaşatıyor. İnsanın kendi hayatında yapmak istedikleri çoğu zaman hayallerine sığmıyor, benim ilham perim de haydi çabuk diyerek beni sürekli kovalıyor. Bu yüzden kendimi zaman zaman Alice Harikalar Diyarı’nda tavşanın peşinden koşan Alice’e benzetiyorum. Tavşan saatine bakıp “geç kaldım, geç kaldım” dedikçe, ben hızlanıyorum ya da iyice hayallere dalıp, kendimi bir tuvalin başında buluyorum.
Resimlerinizin temalarını nasıl belirliyorsunuz?
Hayatta neye önem veriyorsanız resim temanız da onunla paralel gidiyor. Ben kadın özgürlüğüne önem verdiğim için resimlerimde bir kadın silueti mutlaka izlersiniz,  sonuçta onun özgür olması gerektiği belki de hayallerimde var. Ben de bunu somutlaştırıyorum. Tematik bir resim anlayışım yok, daha çok kavramlar üzerine tasarlanmış sergilerde bulunan eserlerimde buna ağırlık veriyorum. Benim için doku, renk ve biçim önemliyken kavramsal işlerde söyleyeceğim söz önemli oluyor. Bir örnek vermem gerekirse; “vitrin” sergisinde boyanmış kuklalar kullandım ve de eseri “muktedir” olarak adlandırdım. Kimin bu dünyada, ne kadar yaldızlarla görünse de aslında muktedir olma kavramını temsil etmediğini vurgulamaya çalıştım.
Resmin iş hayatınıza nasıl bir etkisi var?
Resim yapmak bana hayatla barışık olmayı sağlıyor. Hayat barışıklığı da iş hayatında çok gerekli, zaten rekabet ve olumsuzluklar sizi her an iş hayatından yıldırabilecek noktalara çekebiliyor. İşte o anda farklı bir gücü başka bir özelliğinizden alabiliyorsunuz. Resim de dayanma gücü ve olaylara daha farklı bir bakış açısı getirme özelliğine sahip…
Resim çalışmalarınızı yaparken olmazsa olmaz dediğiniz kurallarınız var mı?
Çok fazla kuralım yok, çünkü resim benim özgürlük alanım. Şanslı olduğumdan hayatımı resimle kazanmıyorum, kazananların bazıları gerçekten çok iyi kazanıyorlar. Ama bu bazı yetenekler için söz konusu değil. Bu açıdan para olgusu benim resimlerimin içine pek fazla girmiyor. Yalnız resim yapmayı tercih ederim, toplu resim çalışmalarında iyi değilim ya da diğer bir deyişle olmazsa olmaz, tek kuralım bu olabilir.