Unilever’in dünya çapındaki organizasyonlarında yönetici olan pek çok Türk’ten biri olan Ahmet Coşar, Dondurma Kategorisini Geliştirmeden Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi olarak başarılı çalışmalar gerçekleştiriyor. Coşar, geçen iki buçuk yılda farklı kültürlerle çalışmanın takım fikir birliği anlayışını geliştirmesinde önemli rol oynadığını söylüyor
Boğaziçi Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği üzerine eğitimini tamamlamasının ardından kendi bilgisayar çözümleri firmasını kuran Ahmet Coşar, 1 Şubat 2010’dan bu yana Unilever Dondurma Kategorisini Geliştirmeden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak Roma’da görevini sürdürüyor. Dört ayrı iş tecrübesinden sonra katıldığı Unilever’de ağırlıklı olarak satış ve pazarlama alanında çalışan Coşar, son olarak Türkiye’den ayrılmadan önce dört yıl boyunca Algida Genel Müdürlüğü yaptı. Bugünkü sorumluluğu küresel çapta olan Coşar, bu nedenle dünyada birçok yeri fazlasıyla gördüğünü ancak çok az Roma’yı gördüğünü söylüyor. Coşar, Roma’da geçen iki buçuk yılını ve yeni projelerini anlattı.
“Doğru insanları bulabilmek en zor iş”
Roma’da çalışmasından bu yana temel tecrübesinin küresel çalışma sistemine alışmak olduğunu söyleyen Ahmet Coşar, büyüme peşinde potansiyelleri belirleme ve de bu amaca yönelik becerileri coğrafyalara ve farklı kültürlere yerleştirme çabası içinde olduğunu söylüyor. Ancak burada da her zaman insan faktörünün ön plana çıktığını hatırlatan Coşar, “En zor iş doğru insanları bulabilmek” diyor.
“Türkiye gelişim ve uyarlamada çok gelişmiş”
Türkiye’nin çalışma ortamı, insan becerileri ve eğilimleri olarak gelişmiş pazarın önceliklerini taşıdığını söyleyen Coşar, bu anlamda öğrenme, gelişim ve uyarlama sürecimizin çok süratli olduğunu vurguluyor. Coşar Roma’da atanmasının ardından çalışma ortamımdaki en büyük farklılığın çok uluslu kültürlerle birlikte farklı ihtiyaçlara ve gelişim aşamalarına çözümler bulmak olduğunu söylüyor. Coşar, “Benimle çalışan arkadaşlar Hintli, Alman, İtalyan, İspanyol, Hollandalı, Çinli, Endonezyalı ve Güney Afrikalı. Bu da, tamamen Türklerden kurulmuş bir takımla çalışmaktan oldukça farklı bir durum. Anlatılanları nasıl algılıyorlar ve de nasıl aksiyona çeviriyorlar üzerinde varsayımlar yapmamak lazım. Bu nedenle, kişisel hareket etmekten  ziyade takım fikir birliği ile hareket etmek başarı için önem taşıyor. Özellikle de arkanızda, uzak mesafelerde yapılması gereken işler bırakıyorsanız” diye konuşuyor.
Çalışan profilleri birbirine benziyor
Coşar, kültür farklarının dışında çalışan profillerinde çok büyük farkların olmadığını dile getiriyor. Her yerde olduğu gibi yurt dışında da iyi planlı ve kötü planlı çalışanlar olduğunu ifade eden Coşar, ancak gelişmiş ülkelerde daha fazla takım oyunu ve aksiyondan önce daha fazla analiz ihtiyacının öne çıktığını vurguluyor. Bizim toplumumuzda daha süratli davranma ve sonuca gitme alışkanlığıyla gelen bir özgüven olduğunu da söyleyen Coşar, pazarın gelişmişlik seviyesinin de belirleyici rol oynadığının altını çiziyor. Coşar, Roma’ya gidişinin ardından Türkiye operasyonunu ve Türk ekibini öğretici olarak çok kullandığını kendisiyle birlikte İtalya’ya ve kategori içine  doğrudan veya dolaylı olarak üç dört kişinin katıldığını aktarıyor. Coşar, hem genç hem de çok başarılı bu isimlerin Türklere olan ilgiyi artırdığını belirtiyor.

Türkiye’de dondurma pazarı 22 yılda 13 kat büyüdü
Türkiye’de dondurma pazarının gelişimiyle ilgili de bilgi veren Coşar, yirmi yıl önce kişi başı tüketimin 0.3 litre civarıyken, 2011 sonunda bu miktarın 4 litreye çıktığını ve 22 yılda 13 katı büyüme gösterdiğini kaydediyor. Bu gelişmede rekabete, piyasadaki dondurmanın kaliteli olmasına ve de tüketiciye kadar en iyi şartlarda ulaştırılmasına da başarı payı vermek gerektiğini söyleyen Coşar, “Türk tüketicisi dondurmayı sevdi ve her yıl daha çok tüketiyor. Bir kategorinin gelişimi ve tüketim zenginliği her ülkede bu şekilde başarılı ve süratli gerçekleşmiyor. Bunda pazar geliştirmede çok başarılı olan Algida’nın büyük payı var” diyor. Küresel anlamda en çok Hindistan, Endonezya, Brezilya, Meksika, Güney Afrika, Amerika, İspanya, Almanya ve İtalya’daki çalışmalarına ağırlık verdiklerini belirten Coşar, iki önemli gelişmenin peşinde olduğunu söylüyor. Coşar, bu gelişmenin ilkinin gelişmekte olan pazarların temel tanımlamalarını oturtmak ve böylece hata yapmaktan kurtulmak olduğunu ikincisinin ise gelişmiş pazarlarda bir sonraki büyümenin nereden geleceğinin araştırmalarının yapılmasının olduğunu aktarıyor.
“Roma tek başına bir karakter”
Roma’da geçen günlerini de anlatan Coşar, Roma’yı herhangi bir şeye ait olamayan kendi başına dikey bir şehir olarak tanımlıyor. Coşar, “ Dünya tarihi boyunca insanoğlu buraya gelip yerleşmeyi tercih etmiş. Roma’da yaşayan pek Türk yok. Herkes büyük bir aile gibi… Sıcakkanlı oldukları için tanışmanın dakikasında samimiyet başlıyor. Tabii lisanı öğrenmeniz de her şeyi kolaylaştırıyor. Bu sebeplerden olsa gerek sosyal yaşamda hiç sıkıntı çekmedim. Bu arada fazla zaman geçiremesem de daha şimdiden epey İtalyan arkadaş edinmiş durumdayım. Ancak İstanbul’daki hayatımın ve de arkadaşlarımın yeri bambaşka. Ailem de Roma’da yaşıyor. Oğlumuz Hollanda’da okumaya başladı, kızımız ise Roma Alman Lisesi’ne devam ediyor” diye anlatıyor.