Süzer Grubu Genel Müdürü Serhan Süzer, dedesinin Gaziantep’te temellerini attığı şirketi babasının ulusal bir boyuta taşıdığını ve artık sırada uluslararası büyümenin olduğunu söylüyor. Onun iş dünyasındaki en büyük hedefi Süzer ismini küresel boyuta taşımak ve dünya çapında tanınan bir Türk şirketi ve markası haline getirmek.

1977 yılında İstanbul’da doğan Hasan Serhan Süzer, ortaöğrenimini İSTEK Vakfı Tarabya Kemal Atatürk Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1993’te ABD’de UCLA’in, 1994’te ise Harvard’ın yaz programlarına katıldı. 1995-1999 yılları arasında yükseköğrenimini Kanada’nın Montreal kentindeki McGill Üniversitesi’nde finans ve muhasebe alanlarında tamamladı. Ritz-Carlton Istanbul otelinin açılışından itibaren otelin mülk yönetimini üstlenmiş olmasının yanı sıra 2003’ten bu yana Süzer Grubu Uluslararası İlişkiler Departmanı Yöneticisi olarak görev yapıyor. Serhan Süzer, 2007 yılı itibariyle üstlendiği KFC Türkiye ve Pizza Hut Türkiye Yönetim Kurulu Üyeliği ile Kanadalı SNC Lavalin şirketi ortaklı mülk ve tesis yönetimi firması ProFac-EKO’daki Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerine de halen devam ediyor. Aynı zamanda Süzer Grubu İcra Kurulu Başkan Yardımcısı ve Süzer Grubu Genel Müdürü olarak çalışmalarını sürdürmekte olan Serhan Süzer, 2008 yılı içerisinde Kosta Rika Cumhuriyeti’nin Türkiye Fahri Konsolosluğunu da yürütmeye başladı. 2004 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Turizm Atölyesi’nin çalışmalarına katılan ve 2002–2004 arasında ICVB (Istanbul Convention and Visitors Bureau – İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu) Yürütme Kurulu Üyesi olan Serhan Süzer, Devlet Planlama Teşkilatı İhtisas (Turizm) Komisyonu Üyeliğini üstlenerek 9. Kalkınma Planının yazılmasına (2007–2013) katkılarda bulundu. Genç yaşında bu kadar önemli görevler üstlenen Serhan Süzer ile iş dünyası ve hedefleri hakkında konuştuk.

Aldığınız eğitim holdingin stratejileri doğrultusunda mı gerçekleşti yoksa finans ve muhasebe okumak sizin kendi isteğiniz miydi?Bankacı olmak istiyordum. Kendimi hep bu şekilde hazırladım. Lise ve üniversitede okurken finans kuruluşlarında staj yaptım. Üniversiteden mezun olduktan sonra Generali Sigorta’nın Amerika merkezinin Fon Yönetimi Bölümü’nde görev yaptım ve burada tecrübe kazandım. Türkiye’ye dönüp, askerliğimi tamamlamayı ve finans sektöründe kariyer yapmayı planlıyordum. Askerliğimi bitirdiğim son gün Kentbank’a el koyuldu. Kariyer planlarım ve önceliklerim de bu doğrultuda tamamen değişti.

Süzer Grubu’nun veliahtı olarak anılıyorsunuz. Bunun getirdiği zorluklar neler oldu? Grup’ta yavaş yavaş işleri devralmaya başlamak beraberinde zorluklar getirdi mi?Öncelikle belirtmek isterim ki veliaht kelimesinin kullanılması pek doğru değil. Bu kullanım bana bir nevi krallığı çağrıştırıyor. Halbuki hiçbir şirketin krallık gibi yönetilmemesi gerekir. Kurumsallaşma, şirketlerin uzun ömürlü olması için şart. Aile bireyleri ve hissedarlar ise talip oldukları işleri profesyonellerden daha iyi yapabiliyorlarsa o işi yapmalılar. Aksi takdirde işin içine girmemeleri gerektiğini düşünüyorum.
Benim işe başlamam ve sorumluluklarımın artması tamamen zorunluluk ve tesadüfler sonucu gerçekleşti. Kentbank’a BDDK tarafından el konulunca askerlik dönüşü ertesi gün mecburen soluğu Süzer Grubu’nda aldık. Ritz-Carlton otelinin açılışından yaklaşık 2 ay önce bankamıza el koyulmuştu. Sonuçta bankamıza el koyulduğu ve bütün mal varlığımızın dondurulduğu bir dönemde, tam da oteli açmak üzereyken ciddi bir krizin içinde iş hayatına başladım. İlk sorumluluğum bu sorunlu ortamda oteli açmak oldu. Finans kuruluşu OPIC’in özverili bir şekilde ek kredi vermesiyle 11 Eylül olaylarından 25 gün sonra açılışı yaptık ve ben de yoluma yine bir başka krizi yönetmekle devam ettim. Bütün bu olaylar bana çok genç yaşta büyük bir tecrübe kazandırdı.

İşleri devralırken kuşak farkından kaynaklanan sorunlar yaşadınız mı? Kuşak farkı sorunları olması doğaldır. Alışılagelmiş bir kültürde değişim her zaman sancılı olur. Ancak iyi yönetilirse bu sancılı sürecin sonunda ortaya daha sağlam ve gelişime açık kuruluşlar çıkar.

Siz de yeni nesil bir yöneticisiniz. Sizce yeni nesil yöneticilerin çalışma tarzlarında eskiye göre ne gibi farklar var?
Öncelikle, ülkemiz nüfusunun büyük bir çoğunluğu gençlerden oluştuğu için, aynı nesilden olan müşterilerin analizinin daha iyi yapılması söz konusu oluyor. Ayrıca yeni teknolojilerin adaptasyonu ve internetin getirmiş olduğu değişiklikler de altı çizilmesi gereken konular. Korkuyla yönetmek yerine sevgi ve saygı ile yönetim tarzının benimsendiğini de görüyoruz. İşyerinde bazı katı kuralların daha işlevsel hale getirilerek yumuşatılması da bu kapsamda dikkat çekiyor. Geçmişle fazla bir bağ olmadığı için duygusallıktan uzak pragmatik kararların daha kolay alınması da söyleyebileceğimiz diğer bir konu.

İş yaşamında sizi en çok rahatsız eden şeyler neler?
Kamuoyunda “Bizans entrikası” olarak adlandırılan hareket biçimi beni çok rahatsız eder. Bunun dışında imzalanan kontrata uyulmaması da rahatsız olduğum bir diğer konudur. Kompleksli ve egosu yüksek insanlar ve yalan söylenmesinden de rahatsız olurum. Destek olunması gerekirken köstek olunması ve bazı şahısların sizi kullanmaya çalışması da hoşlanmadığım davranış biçimleri.

İş yaşamında sizi en keyiflendiren, size “Evet, işimi seviyorum” dedirten şeyler neler?Çok çalışılan ve zorluklar yaşanan bir konunun başarı ile sonuçlandırılması gerçekten insana mutluluk veriyor. Öte yandan istihdam yaratılması ve bireylerin refah düzeylerinin artırılması da insanın yaptığı işten mutluluk duymasını sağlayan unsurlar. Yaptığınız olumlu bir işin ertesi gün pozitif sonucunu almanız da (örneğin, KFC ve Pizza Hut restoranlarında yapılan pazarlama faaliyetleri) insana keyif veriyor. Bir değerin yaratılması (örneğin, gayrimenkul sektöründe ortaya çıkan yapılar) ve elde edilen karların başarılı sosyal sorumluluk projelerinde kullanılması da bu kapsamda sayılabilir.

Size göre nasıl bir yöneticisiniz?
Bunu en doğru şekilde çalışanlarımız yanıtlayacaktır aslında ama işine bağlı, anlayışlı ve vizyon sahibi bir yönetici olduğuma inanıyorum.

Şu ana kadar pek çok önemli görevde bulundunuz. En çok hangi görevi yapmaktan zevk aldınız? En çok gayrimenkul ve KFC ile Pizza Hut şirketlerimizde yapmış olduğum işlerden keyif aldım diyebilirim.

2008 yılı içerisinde Kosta Rika Cumhuriyeti’nin Türkiye Fahri Konsolosluğunu da yürütmeye başladınız. Bu olay nasıl gerçekleşti? Fahri konsolosluğun sizi en çok çeken tarafı nedir? Ve neden özellikle Kosta Rika?
Babam Houston’da kanser tedavisi görürken tanıştığı üst düzey bir Kosta Rikalı bürokratın daha sonra beni tanıştırdığı diğer yetkililer sayesinde Kosta Rika Devlet Başkanı’yla tanıştım. Bana böyle bir teklifte bulundular. Ben de açıkçası hem ülkeyi ve insanlarını çok sevdiğim hem de Latin Amerika’da ileride iş kurabileceğimizi düşündüğüm için kabul ettim.

Bu kadar çok görevi bir arada yaparken kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? İş dışındaki ilgi alanlarınız neler? Benim de kendimle ilgili bir takım şikayetlerim var. Zamansızlık bunlardan biri. Elimden geldiğince spor yapmaya, sinema ve tiyatroya gitmeye, sevdiğim arkadaşlarımla vakit geçirmeye çalışıyorum.

Eğer farklı bir meslek seçme şansınız olsaydı neyi  tercih ederdiniz?Profesyonel sporcu (tenis, kayak veya futbol) olurdum. Bunun dışında şu anda zaten iş hayatındaki hayallerimi ve vizyonumu gerçekleştirmek için ciddi çaba sarf ediyorum.

Turizm alanında pek çok önemli görevde bulundunuz. Sizin tatil için öncelikleriniz neler?
Tatil için önceliklerim o anki “mood”uma bağlıdır. Bazen sakin ve dinlenme amaçlı bir tatil geçirmek isterim, bazen de deşarj olabileceğim tatilleri tercih ederim.

Kısa ve uzun vadedeki kişisel hedefleriniz neler?
Kısa vadede Süzer Grubu’nda kalıcı bir sistem kurup kurumsallaşmayı sağlamak. Uzun vadede ise uluslararası alanda çok iyi tanınan, finansal olarak çok güçlü bir “milli şirket” haline gelmek. Dedem Gaziantep ve çevresinde tanınan ve saygı duyulan bir işadamıydı. Babam bunu ulusal boyuta taşıdı ve şirketi çağ atlattı. Şimdi sıra bende. Benim de bu şirketi uluslararası boyuta taşımam gerekiyor. Hatta ileride Türkiye’nin bazı şirketleri dünya çapında çok iyi tanınan markalar haline gelecekler. Bu milli şirketlerden biri olmak benim iş hayatındaki en önemli hedefim.

Hayatta mutlaka yapmalıyım dediğiniz şeyler var mı?Var tabii ki. Hayatta mutlaka yapmalıyım dediğim 9 şey var. Ama bunların ne olduğu bende kalsın.

Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bu memlekette yaşadığımız için çok şanslıyız. Birtakım mantaliteleri değiştirdiğimiz takdirde bu memleketin dünya çapındaki başarı hikayeleri saymakla bitmeyecek. Yeter ki birbirimize destek olmayı öğrenelim.

Kısa Kısa…

Hangi takım taraftarısınız? Galatasaray
En çok sevdiğiniz yazar? Yılmaz Özdil, Cervantes
En çok sevdiğiniz film? Braveheart
En çok sevdiğiniz yemek? Her türlü domates, patlıcan, kebap ve deniz mahsulü yemekleri.