nurhanaTakı tasarımcısı Nurhan Acun, 43 yıldır özgün çalışmalarını yaptığı Anadolu Medeniyetleri’nin takılarını Beyoğlu’ndaki Eller Atölyesi’nde sergiliyor. Acun, “Sevdikten sonra insan her şeyi aşıyor. El emeği göz nuru olması, maddi beklentileri silip götürüyor” yorumunu yapıyor

1969’dan bu yana el sanatlarına gönül veren Nurhan Acun, Beyoğlu’ndaki Eller Sanat Atölyesi’nde Anadolu Medeniyetleri ile ilgili takı tasarımlarına ve özgün çalışmalarını sürdürüyor. 1957’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari Bölümü’nden mezun olan sanatçı, kariyerine, 1962-69 arası değişik konularda iç mimari projeleri yaparak başladı. Takı sanatıyla 1969’da el işi bakır takılar yaparak tanıştı. Ünlü firmalara bakır takılar imal etti. Yurt içinde ve dışında fuarlara katıldı. Acun, sürdürdüğü çalışmalarının amacını Tunç Çağı’ndan beri birbirini etkileyen, kendine özgü bir dokuyu içeren motifleriyle Anadolu Medeniyetleri’nin eşsiz, kalıcı değerlerini tanıtmak ve çağdaş kreasyonlarına da katarak yaşatmak.

1983’de Avrupa Konseyi’nin XVIII. Anadolu Medeniyetleri Sergisi’ne, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin isteği üzerine müze koleksiyonundaki takıların bazılarının imitasyonlarını hazırladı. Bu imitasyonları İstanbul Arkeoloji, İbrahim Paşa Sarayı, Topkapı Sarayı, Ankara Anadolu Medeniyetleri ve Efes Müzeleri’nde satışa sunuldu. 1985’de Wichita, Kansas, USA’daki Book and Art Fair’in karma sergisine davet edildi. Anadolu Medeniyetleri’nin takılarını ve özgün çalışmalarını sergiledi. 2001’de Kültür Bakanlığı Takı Yarışması’nda Karagöz, Hacıvat Kompoziyonu Özel Ödülü; 2006’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Ulusal Takı Yarışması’nda 435 eser arasında “Galata Kulesi ve İstanbul Laleleri” isimli kompozisyonu, özel takı ödülü aldı. Yine 2006’da, Polatlı Belediyesi Frig Medeniyetler’yle ilgili takı yarışmasında, “Frig Kralı’nın Keçileri Hayat Ağacında” isimli kemer tokası eseri mansiyona layık görüldü. Acun, 43 yıllık sanat hayatını ve sanatla olan aşkını yıllara tanıklık eden Eller Sanat Atölyesi’nde bizlerle paylaştı.

Anadolu Medeniyetleri Eserleri ile ilgili tasarımlar yapıyorsunuz. Özellikle bu alana yoğunlaşmanızın özel bir sebebi var mı?
Anadolu Medeniyetlerine ilgim tarih, müze ve arkeoloji merakımdan geliyor. Gençlik yıllarımda bulduğum eski objeleri toplamaya başlamıştım. Bir öğrenci maaşıyla o dönemde bunları yapmak kolaydı. Kızım da arkeolog oldu. Benim isteklerimi o tamamladı. Şimdilerde eski dolma kalem koleksiyonu yapıyor. Sanırım genetik olarak ona da geçmiş.

Peki, takı tasarıma merakınız nasıl başladı?
Askerlik görevimi yaptığım sırada elimde bir çakıyla odun parçasından heykel yapıyordum. Annem resim yapar, piyano çalardı. İç mimariyle uğraşımı devam ettirirken kapıların tokmaklarını da kendim çiziyor ve imal ediyordum. Bu esnada buradan kalan bakır parçalardan arta kalanları mimarlık büromun bir kenarında yer açıp kesmeye başladım. İlk olarak kelebek şeklinde bir obje yaptım. Ardından ufak tefek takı modelleri çizip, çizdiğim modelleri bu kalan artıklarla yapmaya başladım. Bürom, halı satıcılarının olduğu bir pasajın içindeydi. Ben de yaptığım takıları bir halının üstünde sergilemeye başladım. Hepsini çok ilkel, el işi, dövme makaslarla çalışmıştım. Yine de takılar büyük ilgi gördü.

Atölyenizi ne zaman açtınız?
Pasajın içinde kolay kolay ziyaretçilere rastlayamıyordum. Büromda yaptığım takıların bir kısmını o dönemin meşhur mağazalarından Vepa’ya götürdüm. Vepa çok beğendi ve siparişler verdi. Takı çalışmalarım yoğunlaşmıştı. Ardından işler büyüyünce Santa Maria’ın 8. katında ufak bir atölye açarak birkaç arkadaş çalışmaya başladık. Ardından balık pazarında bir atölye daha açtık. Birçok firmaya özel tasarım takılar yapmaya başladık, Vepa’nın defile takılarını hazırladık.

Yurtdışında da sergiler açtınız, değil mi?
1985’te Amerika’dan bir fuara katılmak için teklif aldım. Orada takılara ilgi olmasına rağmen antik döneme ait hiçbir bilgileri ve ilgileri yok. O dönemde Türkiye’nin yerini bile bilmiyorlardı.

Tasarladığınız takılara turistlerin ilgisi nasıl?
Yabancılar bunun kıymetini çok iyi anlıyor. Özellikle Japonlar büyük ilgi gösteriyor. Türkiye’yi tanıtan broşür ve rehberlerde adım geçiyor. En büyük amacım Anadolu medeniyetlerinden başlayarak Osmanlı’dan bu güne kadar kültürümüzü tanıtmak ve Türkiye’ye gelen turistlere bunu anlatmak. İstiyorum ki Kapalı Çarşı’da bilinçsizce yapılan, turistik amaçla üretilen yüksek fiyatlı ürünleri almasınlar. Örneğin Galata Kulesi’ni yapılıyor ama Galata Kulesi’yle yakından uzaktan ilgisi yok.

Birçok ödülünüz de var…
Anadolu Medeniyetleri’ni tanıtmak için çalışmalarım nedeniyle çeşitli ödüller de aldım ama artık pek ödüle değil de güzel şeyler ortaya çıkarmak gayesiyle hareket ediyorum.  Örneğin çini üzerindeki bir motiften altığım bir desen bir kolye ucu haline dönüşüyor. Elbette üstüne kendi yorumumu da katıyorum.

Çalışırken hangi araç-gereçleri kullanıyorsunuz?
Çok ilkel malzemelerim var. Elle yapılan şeylerin biraz ilkel olması gerekiyor. Bakırdan ve gümüşten yapılabiliyor. Natürel sarı, herhangi bir işlem yapmadan, tabi malzemeden yapmaya çalışıyoruz. Takımlarımız ise makas, pense, çekiç, mengene, tokmak, törpü ve basit bir tezgah. Bu demek değil ki ben modernleşemedim, modernliğin gerçek anlamda el işini ve el emeğinin değerini öldürdüğünü, değerini kaybettirdiğini düşünüyorum.

El işi, anlayana çok şey ifade eder

Bilgi ve birikiminizle birlikte çalıştığınız kişiler var mı?
Atölyemiz aktif olarak çalıştığı dönemlerde bir model çıkartıyor, o modeli çalışanlarıma dağıtıyordum. Herkes işi bitirip teşhire sunduğumuzda sürekli müşterilerim hangisini benim, hangisini bir başkasının yaptığı kolaylıkla anlıyordu. Kimi zaman bu Nurhan Bey’in işi değil diyorlardı. Usta-çırak ilişkisi günümüzde eskisi gibi devam etmiyor. Günümüzde işi öğrenmek için gelenler maddi çıkarlarını ön planda tutuyor. Ben bildiğim her şeyi aktarmaya çalıştım. Kimi alıyor kimi alamıyor. Herkes kolay yoldan para kazanmaya çalışıyor. El işini tercih etmiyor, seri imalata yöneliyor. Bizim yaptığımız işi yapan kalmadı, sabır istiyor. El işi, anlayana çok şey ifade eder, meraklı biri el işini diğerlerinden kolayca ayırt edebilir. Zevkli bir insan bir takının ruhuna dokunur.

Günümüzde usta-çırak ilişkisinin hala devam ettiğini düşünüyor musunuz?
Bir sanatçı yetiştirmek için onu ilkokuldan sonra ailesi size teslim eder. Ama günümüzde çocuğun ilk sorduğu ‘bana ne kadar para vereceksin’ oluyor. Aileler de çocuklarının ne öğrendikleriyle ilgilenmek yerine eve ne kadar para getireceğinin peşinde…

Elektronik ortamda hisler ve duygular kayboluyor

Mimarlık eğitiminizin ardından bir süre bu meslekte uzmanlaşmışsınız. Mimarlık mesleğinize devam etmeyi hiç düşündünüz mü?
Mimarlık mesleğinin birtakım zorlukları var. Öncelikle müşteriye yaptığınız işi anlatmanız ve onun da bunu anlaması gerekiyor. Projeyi çiziyorsunuz, müşteri projeden anlamıyor. Ustaya tarif ediyor, başında duruyorsunuz. Yine kendi bildiğini yapıyor. Düşünün ki çok iyi bir kumaş, çok kötü bir terzinin eline düşerse kumaş ne kadar kaliteli olursa olsun ya da siz onu ne kadar ütülerseniz ütüleyin ortaya çıkan sonuç sizi hiçbir zaman mutlu etmez. İç mimarinin bir özelliği yaptığınız işlerin kalıcı olmaması. Sizin yaptığınız bir dairenin içine modanın ve farklı zevklerin de etkisiyle yıllar içinde müdahaleler oluyor. Sizin projeniz tamamen siliniyor, başka bir projeye dönüşüyor. Halbuki yaptınız bir takı sonsuza dek yaşıyor. Belki benim ürettiklerim de yüzyıllar sonra toprak altından çıkacak. Dolayısıyla kalıcı bir şeye imza atmak, yaratmak daha anlamlı diye düşündüm.

İç mimari de yaratıcılık güdüleriyle besleniyor değil mi?
Diğer taraftan o dönemlerde biz projeleri planşlarda çiziyorduk, şu an bilgisayarda çiziliyor. Bu durum işi ve emeği anlamsızlaştırıyor diye düşünüyorum. Sevdiğiniz birinden bir mektup aldığınızı düşünün, aynı anda bir de e-mail aldığınızı… Siz gelen mektubu bir kitabın arasına koyarsınız, zaman zaman elinize alır, tekrar tekrar o anı yaşarsınız. Bir anı gibidir. Ama elektronik ortamda hisler kayboluyor.

Şu anda üzerinde çalıştığınız özel bir koleksiyon var mı?
Anadolu o kadar dolu, o kadar çok şey var ki anlatılacak kökenine inip Orta Asya kültürünü incelemek ve bu konuda bir sergi hazırlamak istiyorum. Şu anda Anadolu Medeniyetleri’nden esinlenerek yeni tasarımlar yaratıyorum. Örneğin kilim motiflerimizin ön plana çıkartmaya, onlarla ilgili takılar yapmaya çalışıyorum. Küpe,  yüzük gibi aksesuarlar yapıyorum.

Nurhan Acun’un 43 yıllık sanat yolculuğu…
• 1983’de Avrupa Konseyi’nin XVIII. Anadolu Medeniyetleri Sergisi’ne katıldı.
• 1985’de Wichita, Kansas, USA’daki Book and Art Fair’in karma sergisine davet edildi.
• 1996’da California’da Saddleback College’in takı atölyesinde ‘kakma’ metodu üzerine yaptığı gösteride Osmanlı çini motiflerini tanıttı.
• 2001-2002 senelerinde Selçuk Efes Müzesi’ndeki “Anadolu’dan Esintiler” takı sergilerini hazırladı.
• 2001’de Kültür Bakanlığı Takı Yarışması’nda Karagöz, Hacıvat Kompoziyonu Özel Ödülü’ne layık görüldü.
• 2002’de Avustralya-Türkiye Kültür Enstitüsü’nün davetlisi olarak Melbourne’da düzenlenen takı sergilerine katıldı.
• 2003’de Ayasofya Müzesi Sergi Salonu’nda “Osmanlı’ya Özgü Motiflerle Çağdaş Takı ve Obje Sergisi’ne katıldı.
• 2006’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Ulusal Takı Yarışması’nda 435 eser arasında “Galata Kulesi ve İstanbul Laleleri” isimli kompozisyonu, özel takı ödülü aldı.
• 2006’da Polatlı Belediyesi Frig Medeniyetler’yle ilgili takı yarışmasında, “Frig Kralı’nın Keçileri Hayat Ağacında” isimli kemer tokası eseri mansiyona layık görüldü.