Erden Eruç kimdir?
Erden Eruç, Boğaziçi Makine mühendisliğinden mezun olduktan sonra yine aynı bölümde master yapıyor. Doktora için Amerika’ya gidiyor ancak tezini tamamlamadan iş yaşamına atılıyor. Seattle’a yerleşiyor ve internet patlaması sırasında birçok önemli projeye yönetici olarak imza atıyor. Birçok şirkete de teknik danışmanlık hizmeti veren Eruç, bu sırada ikinci master’ını işletme üzerine yapıyor. Bir yandan da doğa sporlarıyla ilgilenen Eruç 40 yaşına yaklaşırken artık bütün mesleki unvanlarını ve tatmin vermeyen bir kariyeri geride bırakıp hayalini gerçekleştirmek amacıyla yola koyuluyor.
Eruç için doğa sporları, aileden gelen bir tutku. Erden ilk tırmanışını, komando olan babasıyla birlikte kendisi 11 yaşındayken, Erciyes’in 3.896 metrelik doğu zirvesine çıkarak gerçekleştiriyor. O zamandan beri yüksek dağ, teknik duvar, kar ve buz tırmanışları yaptığı gibi, daha pek çok doğa sporunda beceri kazanıyor. Birden fazla maraton koşusunu tamamlamış olan Erden’in şahsi maraton rekoru 2 saat 49 dakika. Üniversiteler arası güreş müsabakalarında Türkiye ikinciliği bulunuyor. 2000 yılı sonuna kadar judo ile uğraşan Erden, 2. derece kahverengi (Nikkyu) kuşak sahibi.
Erden şimdi Around-n-over vakfının başkanı olarak yeni sorumluluklar yüklenmiş durumda. Around-n-Over vakfı vasıtasıyla çocuklara ulaşma gayretlerinden ötürü Erden, Hooked (on the Outdoors) dergisi tarafından Amerika çapında her sene düzenlenen, “Yılın Doğa Sporcusu” ödülüne aday gösterilenler arasında 2003 Yılında ilk onda yer aldı. Bu ödül, doğayı yaşam tarzı olarak seçmiş, aynı zamanda da topluma katkıda bulunmaya çalışan kişilere veriliyor. Tecrübeli bir sporcu ve dağcı olan Erden, aynı zamanda dünyaca prestiji olan Explorers Club (Kaşifler Kulübü) üyesi. Eruç ve 6 Zirve projesi hakkında daha detayli bilgi, www.kaslagit.com adresinde bulunuyor.
Bu fikir nasıl doğdu?
Bir bilgisayar şirketinde yazılımlarla uğraşırken canım bıkıldı birden, arkamdaki haritaya gözüm takıldı. Alıştığımız haritalardan değildi. Genelde Amerika soldadır, Avrupa ve Asya sağdadır. Bunda Amerika sağdaydı. Farklılığı ilgimi çekti. Haritayı masanın üzerine koydum, Bering Boğazı’ndan derin bir kavis çizerek Türkiye’ye gittim. Hemen “Eve Yolculuk” adını verdim bu yolculuğa. Zaman içinde daha detaylı haritalar satın aldım, yol olmayan yerde patikalar aradım, yolcululuklarla ilgili şartları araştırdım. Sponsor olur mu olmaz mı onu değerlendirdim. Böylece kafamda demlendi, olabileceğine inandım. Araştırmalarım sırasında bir kitap okumuştum; Göran Kropp adlı İsveçli bir dağcı, İsveç’ten Nepal’e bisikletle kendi yükünü çekerek gitmiş. Yoran’la daha sonra konuştum ve birlikte tırmanma şansımız oldu. Altı zirve projesi de böylece “Eve Yolculuk” projesinin genişletilmiş hali idi. Daha önce başkalarına bahsettiğimde kimse bana inanmamıştı, oysa ki Göran hemen inandı ve plana dökmeye çalıştı. Birlikte yapacağımız çok şey vardı ama çok trajik bir şekilde, birlikte tırmanma şansını yakaladığımız ilk seferde geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetti. Orada ben kararımı verdim; “Yeter, hayat kısa, bu hayalleri hayata geçirmek gerekiyor!” dedim. Cenazeden dönerken kararımı vermiştim.
Around – n – Over Vakfını ne zaman kurdunuz?
2003’te kurdum. Yaptığımı paylaşmak istiyorum. Paylaşılmazsa bencil, narsistik bir faaliyet olacak. Doğaya karşı mücadeleden ibaret, hatta belki doğaya kafa tutma olarak algılanacak. Bunu topluma kazandırmak ve daha yüksek değerlerle eşleştirmek istedim kafamda. Eğer öyle yapabilirsem belki ben de yolda yalnız kalmama diye düşündüm. Çocuklarla paylaşmak için yola çıkarsam, yaptıklarım ayrı bir anlam kazandıracaktı. Amacımızı çocuklara eğitim ve ilham kaynağı kazandırmak olarak belirledik. Yolculukta edindiğin tecrübeleri çocuklarla paylaşıyorum, onlara fotoğraf gösterileri yapıyorum. Karşılaştığım değişik kültürleri onlara aktarmaya çalışıyorum. Amerika’da bu toplantılardan çok yaptım.Yerli kabilelerin bakış açılarını, doğada karşılaştığım hayvan türlerini anlatıyorum. Benim yaptığım masal anlatmak aslında. Dedelerin dizinin dibine oturur gibi… Ama çocuklar pet şişeye takılmış bir hayvan gördüklerinde o pet şişeyi denize atmamaları gerektiğini anlıyorlar. Yoran sağlığında Nepal’de bir okulun sponsoruydu. Onlara kaynak yaratmak da benim çabalarımdan biri olacak. Türkiye’den edindiğim sponsorlukları ise Türkiye’de değerlendireceğim. Bir okul yaptırma projem var. Bizim bu projede işlediğimiz en önemli değer doğayı anlamak ve doğayı korumak. Bunun dışında sağlıklı yaşam, sigara içmeme, hayal kurma, hedeflere doğru ilerleme değerleri var.
Amerika’da doğaya yaklaşımıyla Kızılderili kültürü sizi etkiledi mi?
Temaslarım oldu tabii ki. Bakış açıları çok farklı. Doğa onların kültürlerinin bir parçası ve doğa olaylarını yukardan gelen mesajlar olarak algılıyorlar. Örneğin eşimle bir Kızılderili ayiniyle evlendik. Ayini yapan şamanlar geldiler, bizi kendi geleneklerine göre evlendirdiler. Kartel tüyleri, tütsüler falan… Tekneyle tekrar şehre dönerken üzerimizde bir dazlak kartal dolandı. Ben şaka olsun diye, bu ne demek diye sordum şeflerden birine. O da bana senin dualarını kabul ediyor dedi. Sağa doğru uçtuğu için bunu yapıyormuş. Sola doğru uçsaydı avlanıyor olurdu deyip çıktı işin içinden. Şimdi şaka mı yapıyor? Gerçekten kendi söylediğine inanıyor mu? Bu bir doğaya, çevrenizdeki olaylara bakış açısı. Olumlu şeyler algıladığınız sürece daha olumlu olacaktır ruh haliniz. “Olabilir, neden olmasın?” şeklinde yaklaşıyorum ben bu inanışlara.
Yolculuk ne zaman tamamlanıyor?
Bir aksilik çıkmazsa 2011 yılında. Doğanın getirdiği sınırlamalar var. Örneğin kışın denize açılamam, tırmanış yapamam. Zamanlamayı mevsimlere göre ayarlamamız gerekiyor. Fırtına mevsimleri var, türlü şeyler var. Beklediğimiz sürelerde gidip konferanslar vereceğiz, okulları ziyaret edeceğiz. Araştırmalar yapıp, fotoğraflar çekip, video çekip bu geziyi belgeleştirmeye çalışacağım.
Bu yolculuğun sizce en zor yanı ne?
En zor yanı, uzun süreli yalnızlık. Özellikle de denizdeyken. İşin fiziksel yanı benim için sorun değil ama geçiş dönemleri benim için sorun yaratacak. Örneğin denizden karaya bisiklete geçiş veya karadan denize geçiş. Beni korkutan bu geçiş dönemleri. Çünkü form değiştiriyorum. Geldiğim zaman bir süre 4 – 6 hafta antreman yapmam gerekiyor. Diğer türlü zararlı olur.
Kariyer anlamında aslında yaptığım şey aynı, sadece zemin değişiyor. Ben yol değiştirmedim, altımdaki zemin değişti. Ben bir yolda giderken diğerine zıplamış değilim. Yolum aynı. Sadece mücadelemin şekli değişti.
Eski işinizle şu anki işinizin ortak yanları neler?
Ben bütün kariyerim boyunca aktif olarak doğada olmayı, sporcu olmanın getirdiği dürtüyle fiziksel olarak bir şeyler yapmaktı. Masa başı işler beni hiçbir zaman tatmin etmedi. Ne kadar başarılı olursam olayım. Bilgisayarın önünde geçirdiğim 12 – 15 saat benim için kayıptı. Ancak böyle düşünmek yerine benzerliklere odaklanmak gerekiyor. İkisinde de problem çözüyorum, ikisinde de bir girişimcilik var. Yeni bir şeyi yapmanın getirdiği tatmin var. Ben şu anda tüm kariyerim boyunca yaptığımdan çok daha yaratıcı şeyler yapıyorum şu anda. Örneğin işletme master’ım var, bakarsanız benim bu yaptığım işte Yaptığım bir kurum açma söz konusu, kurumsallaşma, takım oluşturma, pazarlama tanıtım, finans, sponsor arayışı… Bunun yanında ben yeni şeyler öğreniyorum. Kendimi yazılı olarak ifade etmek, haber geçmek, belki kitap yazmak. Daha önce edindiğim tüm deneyimler beni bu noktaya getirdi diyebilirim. Ben bunu on sene önce yapıyor olsaydım, tamamen kas gücüyle yapar tamam bitti diye işin içinden çıkardım. Oysa ki şimdi bu yaptıklarımı daha faydalı bir hale getirmek adına apayrı bir proje yürütüyorum. Aslında yaptığımız şey aynı, sadece zemin değişiyor. Ben yol değiştirmedim, altımdaki zemin değişti. Ben bir yolda giderken diğerine zıplamış değilim. Yolum aynı. Sadece bataklıktan dağa geçmiş durumdayım, oradan denize geçeceğim. Sadece mücadelemin şekli değişti.
Gelecek için başka hayalleriniz var mı?
Olmaz olur mu… Ama bunları gerçekleştirmeden önce artık bir de eşime sormam gerek. Altı yıldan sonra yeter artık diyebilir. Ama şaka bir yana, gerçekten de kutupları bir uçtan bir uca, güneyden kuzeye geçmek istiyorum.