Kendinizi biraz anlatabilir misiniz?

İlkokulu, babamın işi dolayısıyla Tokyo ve Londra’da okudum. Ortaokulda Türkiye’ye döndüm ve Robert Kolej’i bitirdim. Ama o sıralar uyum sorunları yaşıyordum ve üniversite eğitimi için tekrar yurt dışına gitmek istedim. New York’ta sanat eğitimi aldım. Daha çok çizim ve ilüstrasyon üzerine çalıştım ve master’ımı da medya teorisi üzerine yaptım. Daha sonra New York’ta Grey adlı reklam ajansında beş yıl boyunca prodüksiyon asistanı ve prodüktör olarak çalıştım.

Yogayla o dönemde mi tanıştınız?

Evet, Amerika’dayken başladım yoga yapmaya. Ama o zamanlar çok da bilinçli değildim, sadece hoşuma gittiği için, fazla araştırma yapmadan ilgileniyordum yogayla. Orada yoga üzerine çeşitli kurslara katıldım.Daha sonra 1999 yılında Türkiye’ye dönüp, o zamanlar Türkiye’de bilinmeyen bu disiplini yaymak, bu konuda öncü olmak istedim. Bu beni çok heyecanlandırdı. Üniversitede tanıştığım Andrew adlı bir arkadaşımın da desteğiyle, Hindistan’a gidip yoga üzerine kapsamlı bir eğitim aldım ve Andrew’la birlikte Türkiye’ye gelip Yoga Şala’yı kurduk.

Yogo Şala, Türkiye’deki yoga okulları içinde saygın bir yere sahip…

Yoga Şala, Türkiye’de kurulan ilk yoga merkeziydi. Yurt dışından da hocalar getirip çok kaliteli bir eğitim verdik ve bu alanda markalaşmayı başardık. Ama artık başka şeyler yapmak istediğimizden Yoga Şala’yı öğrencilerimize devrettik. Arkadaşlarım bana, şakayla karışık, “Seni artık Harvard Business School’a kabul ederler,” diyor. Çünkü yoga da olsa ihtiyaç duyulan bir alanı fark ettim, bu alanda bir işletme kurdum, geliştirdim ve üstelik devrettim. İşletme kurallarına göre bu çok önemli bir başarı.

Şu an nelerle uğraşıyorsunuz?

Hala Yoga Şala’da öğretmenlik yapıyorum ve bir yoga DVD’si hazırlıyorum. Böylece kendime bir marka yaratmış olacağım. Bu DVD’yle birlikte Türkiye’de workshop’ları yaygınlaştırmayı hedefliyorum. Yoga eğitimini kurs olarak devam ettirmek istiyorum ve bu arada kendi eğitimimi de sürdüreceğim. Eğitimin içinde olmak, bir şeyler öğretmek istiyorum. Bir işi iyi yapabilmek için o işe ilgi duymak lazım. Ben şu anda başka hiçbir şeye ilgi duymuyorum ve örneğin reklamcılığa geri dönmeyi hiç düşünmüyorum. Ayrıca kendi eğitimimi biraz doğu – batı karışımına yoğunlaştırdım ve bu düşünce, terapiyle birleşebiliyor. Yine Hindistan’da dört-beş aylığına bir kursa katılmayı düşünüyorum bu konuyla ilgili. Bir de güneyde bir yoga merkezi açma gibi bir planım var. Burada insanlar gelip bir hafta – on beş gün kalıp yoğun bir programa katılacak. Sağlıklı yemekler yenilecek, her şey yoga disiplinine uygun olacak.

Yoganın birçok türü var, kimi meditasyona kimi de harekete yoğunlaşıyor. Siz yogayı nasıl tanımlıyorsunuz?

Yoga kesinlikle bir spor değil. Çünkü sporda mutlaka bir dış amaç vardır. Belirli bir mesafeyi koşmaya, topu belirli bir yere atmaya çalışırsınız. Ama yogada kendinizle yalnızsınız ve bedeninizi ve ruhunuzu aynı anda dinlemeye, böylece sağlık ve enerji kazanmaya çalışıyorsunuz. Yogada bir hedef yok, içe dönük bir farkında olma durumu var. Farkındalık bir ayna gibi, nereye yansıtırsanız oradaki sıkıntılar eriyor. Örneğin fıtık gibi hastalıklar, omurgamızı dinlemediğimiz için ortaya çıkıyor. Aslında bu hastalıklara teşekkür etmeliyiz; ortaya çıkarak bizi, kendimizi fark etmeye yönlendiriyorlar.

Yogayı bazı hastalıkların tedavisinde kullanmak mümkün mü?

Yogaya asla tedavi amacıyla gitmemek gerekiyor. Zaten ciddi hastalıkları olanlar yoga yapamıyor. Yoga, tedavide değil belki ama hastalıkları önlemede çok etkili. Çünkü insanı kendi bedeniyle barıştırıyor. Günümüzde insanlar, hiçbir dönemde olmadığı kadar çok çalışıyor ve baktığınızda hemen herkesin bel ağrısı, fıtık problemi, kemik sorunları var. Tabii bir de stres kaynaklı ülser, tansiyon, yeme bozuklukları gibi sorunlar yaşanıyor. Ben yoganın bunlara çok iyi etki ettiğini gördüm. Sadece stresi azaltmak bile insanların sağlık seviyesini inanılmaz bir hızla artırıyor. Bir insan bir yoga seansından çok mutlu ve huzurlu bir şekilde çıkıyor. Yogayla tanıştıktan sonra birçok insan hayatında olumlu değişimler yaşıyor. Ama bunlar işinden ve eşinden ayrılma derecesinde değişiklikler değil. Yaşantısını çok fazla değiştirmese bile yaşama karşı tavrını değiştiriyor ve bu yüzden aynı koşullar içinde çok daha mutlu yaşayabiliyor. Benim tavsiyem, herkes haftada bir veya iki kez yoga yapacak kadar kendine zaman ayırsın ve yaşayacağı değişimleri gözlemlesin.

Yogaya başlayacak olanlara ne öneriyorsunuz?

Mutlaka bir hocayla birlikte çalışsınlar. Ve yogayı normal gündelik yaşamlarının bir parçası haline getirsinler. Yoga türleriyle ilgili olarak da çok fazla araştırma yapmalarına gerek yok, çünkü başlangıçta değişik yoga türlerinin birbirinden çok büyük farkı yok. İyi bir öğretmen bulsunlar ve kendilerini teslim etsinler. Daha sonra öğrendikçe zaten birçok şeyi kendileri fark edeceklerdir. O noktadan sonra hocalarını değiştirebilir, farklı yönelimlere girebilirler. Ama yoganın verdiği güzel duyguları herkesin tatmasını isterim.