Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye Genel Müdür ve CEO’su Orhan Özer gençleri kendilerine güvenmeleri konusunda teşvik ediyor. Özer: “Geçmişe dönüp keşke demek yerine elinizden gelenin en iyisini bugün yapın” diyor.

1995 yılında Toyota ile tanışan Orhan Özer, önce Genel Müdür Yardımcısı olarak atandığı kurumda 2002 yılına kadar çeşitli sorumluluklar üstlenmiş. Brüksel’deki Toyota Avrupa Merkezi’nde Avrupa Başkan Yardımcısı olarak çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönen Özer, 2010 yılından bu yana da Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye Genel Müdür ve CEO’su olarak görevini sürdürüyor. Her zaman disiplinli ve düzenli bir öğrenci olduğunu anlatan Özer, Bursalı. Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak okumuş, ODTÜ İşletme Bölümü mezunu. Sık sık gençlere mesaj ve moral vermeyi çok sevdiğini dile getiren Özer, hiçbir başarının şansa dayandırılmaması gerektiğini düşünüyor. “Altı yıl Brüksel’de yaşadığım için kimseleri gözümüzde büyütmememiz gerektiğini ve insanımızın nasıl bir kapasitesi olduğunu iyi biliyorum. Gençlerimizi kendilerine güvenmeleri, başkaları karşısında kendilerini küçük görmemeleri konusunda bilinçlendirmek istiyorum” diyen Özer’le, otomotiv sektörü ve sektörde CEO’luk üzerine konuştuk.

Nasıl bir öğrenciydiniz?
Ailem Bursa’da yaşadığı için tahsil hayatıma 12 yaşımdan itibaren yatılı olarak devam ettim. Galatasaray Lisesi’ni bitirdim. Üniversite’yi ODTÜ’de okudum. 1982’de de iş hayatına atıldım. Bütün öğrenim hayatım boyunca çok başarılı bir öğrenciydim. Düzenli olmak, düzenli çalışmak o günlerden bugüne temel prensibim.
Mesleki seçimlerinizi yaparken kendinize nasıl bir yol çizdiniz?
Okul bitince askerlik süresine kadar bir ihracat şirketinde ihracat temsilcisi olarak çalıştım. Satış fonksiyonunda başarının sadece kişinin başarısına değil, ürüne, fiyata, alıcıya da bağlı olduğunu gördüm. Başarıyı şansa bırakmak istemeyen biri olarak alanımı değiştirmeye karar verdim. Askerlik sonrası Bursa Oyak-Renault fabrikasında mali grupta daha çok bilgisayar ağırlıklı çalışmaya başladım. Sonra bu alanda yürüdüm. Ama işime hiçbir zaman dar açıyla bakmadım. Her zaman mümkün olduğunca geniş perspektifte hem şirkete bir şeyler vermek, hem bir şeyler öğrenmek çabasındaydım. İki yıl Oyak-Renault tecrübesi sonrasında beş yıl Sabancı Holding’te çalıştım. Ardından 33 yaşında bir Alman sanayi şirketinde Genel Müdür Yardımcısı oldum. Bu sürecin sonrasında 1995 yılında Toyota ile tanıştım. 2010 yılınsan bu yana Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye Genel Müdür ve CEO’su olarak görevimi sürdürüyorum. Aslında iş hayatında şanstan öte şansızlıklara daha çok inanıyorum. Çok başarılı olabilirsiniz, ama şanssızsanız, istediğiniz yere gelemeyebilirsiniz. Sadece şansıyla da bir yerlere gelen kişi sayısının çok olduğuna inanmıyorum.
Kariyerinize baktığınızda hangi adımları atmış olmanın kendi adınıza önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
ODTÜ İşletme mezunuyum ve iş hayatıma otomotiv sektöründe başladım. Bu kendi seçimimdi. Sonraki tercihlerim de otomotiv sektöründe ve üst düzey yöneticilik pozisyonundaydı. Başarıda en önemli etken kişinin çalıştığı kalıplar içerisinden kurtulup, geniş düşünmesi, öğrenmek konusunda çok istekli olması ve her alanda kendini yetiştirebilmesi diye düşünüyorum.
Göreve geldikten sonra şirkette ne gibi değişimlere imza attınız?
Şu an bulunduğum göreve atandığım zamandan bu yana yürüttüğümüz (strengthening foundation) temelleri güçlendirme çalışmalarımız, son dönemde gerçekleştirdiğimiz en yeni uygulamalar.  İş güvenliği, kalite, verimlilik ve nihayetinde rekabet gücü olarak, şirketimiz daha güçlü bir konuma geldi. Bu çabalarımızın ilk meyvesi, geçen yılın son çeyreğinde açıkladığımız yeni Sedan projesinin şirketimize verilmesi oldu.
Türkiye’de otomotiv sektörünün gelişimini geçmişten günümüze nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de Otomotiv Sanayi bugün yıllık üretim olarak 1 milyon adeti geçti. Türkiye’de üretim yapan tüm markalar kendi gruplarından en verimli, en kaliteli fabrika unvanlarını kazandılar. Bu gelişim dönemi içerisinde otomotivde kapasitelerin artması ile birlikte sadece otomotiv ana sanayinde değil, yan sanayisinde de önemli gelişmeler sağlandı. Bugün dünyanın önde gelen firmaları tarafından Türkiye üretim üssü olarak seçiliyor, tüm dünyaya kaliteli araçlar sunuluyor. Otomotiv, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de lokomotif sektördür. Uzun vadede otomotivin yine itici güç olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Bugün 1.2 milyon adetlik yıllık üretim gerçekleşirken, Otomotiv Sanayi Derneği 2015 yılı için iki milyon adet üretim ve 1.5 milyon adet ihracat hedefi öngörüyor. Bu zorlayıcı hedef, nasıl bir değişimin beklendiğini açıkça ifade ediyor. Sektörde gelişmeyi ve daha rekabetçi olmayı gerektiren en önemli alan özellikle ihracat lojistik imkanları. Lojistik bizler için çok önemli ve büyük bir maliyet unsuru.
Toyota’nın bugün bulunduğu yerle ilgili neler söylemek istersiniz?
Türkiye’de otomotiv sektöründe hacimli ihracatı başlatan ve sektörün üretim kalitesinin yükselmesine katkı getiren bir fabrikayız. Halen Toyota’nın Avrupa’daki dokuz üretim tesisinden biri olarak Verso ve Auris modellerinin üretim ve ihracatından sorumluyuz. Kalite, verimlilik ve diğer başka parametreler açısından Avrupa’daki fabrikalar arasında en iyi seviyedeyiz. Toplam yatırım tutarımız 1.2 Milyar Euro, çalışan sayımız bu üretim seviyesinde  3 bin kişi. Yıllık 170 bin araç üretim kapasitesine sahibiz. Dünya, ekonomik krizler ve sonrasında Japonya ve Tayland’da yaşanan doğal afetler gibi pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. Bu sorunların bize yansıması olarak üretim adetlerimiz azaldı. Kolay olan yol, küçülerek bu dönemi geçirmekti. Biz zor olanı seçtik, çalışanlarımızla beraber, bu dönemi fırsata dönüştürecek faaliyetlere imza attık, düşük üretim sürecinde kendi iç performansımızı güçlendirmeyi tercih ettik. Bu çalışmaların neticesinde bugün daha güçlü, daha rekabetçi ve daha esnek bir organizasyona sahibiz. Yeni üreteceğimiz C segment sedan modelin de katkısıyla 170 bin adetlik kapasitemizi yakalayacağımızı düşünüyorum. Uzun vadede ise, daha fazla model üretebilen, kapasitesini arttırmış, daha geniş pazarlara ihracat yapabilen bir Toyota Türkiye olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.
Toyota Türkiye’nin gelecek vizyonunu oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz?
Global Toyota ve Toyota Avrupa’nın hedeflerini ve vizyonunu göz önüne alarak, kendi iç hedeflerimizi ve vizyonumuzu oluşturuyoruz. Toyota fabrikalarında üretimle ilgili çeşitli seviyeler bulunuyor: başlangıç seviyesi, kendine yetebilirlik seviyesi, usta ve lider fabrika seviyesi. 2013’te usta fabrika olmak, 2015’te de ana fabrika olmak gibi hedeflerimiz var. Bu seviyelere belli parametreler sağlanarak ulaşılabiliyor. Toyota Türkiye usta fabrika olma hedefine son yıllardaki iyileşmelerle kısmen ulaştı. Sedan projesinde ilave sorumluluklar aldık. Bu aracın dünyadaki ilk üretim prototipi fabrikamızda yapılacak. Böylelikle vizyonumuzu, bir üst seviye olan lider fabrika olma yolunda atılacak adımlar çerçevesinde şekillendirecek, 2015 yılında bunu da başaracağız.
2012 yılında en önem verdiğiniz projeniz nedir?
2012 yılı bizim için bir hazırlık yılı olacak. 2013’te üreteceğimiz yeni sedan modelimize üretim ve işgücü olarak hazırlanıyor olacağız. Bu yıl son düşük kapasiteli üretim yılı olacak. 2013’ten itibaren tam kapasite hatta daha üzerine çıkacağımız bir dönem başlatacağız. Yüksek kalitede ve rekabetçi maliyetlerle araç üretmek bizim temel hedefimiz.
Otomotiv sektöründe CEO olmanın zor ve keyifli yanlarından bahseder misiniz?
Otomotiv sektöründe değişimler uzun dönemleri kapsıyor, bir yeni model projesi pazara çıkmadan dört yıl öncesinde karara bağlanıyor. Bu nedenle CEO olmak, sadece bugünü yönetmeyi değil, gelecekteki riskleri ve fırsatları önceden öngörebilmeyi gerektiriyor. Bunun için de gerek kendi sektörümüzü, gerekse genel ekonomik ve politik konjonktörü yakından takip etmek gerekiyor. Risk ve fırsatları öngördükten sonra, değişen şartlara uyum sağlayabilmek çok kolay olmamakla birlikte, sürekli bir dinamizm sağlıyor.
Ekibinizi oluştururken nelere dikkat edersiniz?
Önem verdiğim özellikleri çok çalışkan olmak, dürüst olmak, açık olmak, hızlı düşünebilmek, sınırların, çerçevenin dışını da görebilmek, kendinden emin olmak ancak bunu yaparken boş olmamak, alçakgönüllü olmak, bencil olmamak şeklinde listeleyebilirim. Çalışma ortamında ise en önemli performans parametresi olarak şirkete sağlanan katma değeri görüyorum, bana en yakın olmak şirkete en fazla katkıyı sağlamakla oluyor.
Çalışma hayatınızda en önemli prensipleriniz neler? Bu konuda zaman içerisinde değiştirmeyi düşündüğünüz yönleriniz var mı?
Şirketimizin kültüründe iki temel prensip var. Birincisi sürekli iyileşme, ikincisi saygı. Bu iki prensip zaman içinde benim de çalışma hayatımın en önemli prensipleri haline geldi. Toyota’da bireysellik azdır. Başarılıysak veya başarısızsak hepimiz bunun bir parçasıyız. Bu benim yapımla örtüşen bir anlayış. Her ne kadar hırslı bir kişi de olsam hiçbir zaman bireyselliği öne çıkarmam. Olaylara sadece bana sunulan açıyla değil daha geniş bir bakış açısıyla bakmak da prensiplerimden biridir. Ayrıca “keşke” sözünü mümkün olduğunca hayatımızdan çıkarmaya gayret etmeliyiz diye düşünüyorum. Yani şu anda yapabileceğinizin en iyisini yapmak ve ileride geriye dönüp “keşke” dememek gerek. Kendimle ilgili zaman içerisinde değiştirmeyi düşündüğüm değil, değiştirdiğim bazı özelliklerim oldu. Örneğin sabırlı değildim ama sabırlı olmayı öğrendim.
Yoğun temponuzda vakit ayırabildiğiniz aktiviteler neler?
Yapamayıp da yapmaktan hoşlanacağım ve orta vadede yapmayı düşündüğüm şey denizcilik. Tekne sahibi olmayı istiyorum. Bu konuda kendimi geliştireceğim. Karar verdiğimde, daha doğrusu yeterli zamanı ayırabildiğimde bu isteğimi hızlı bir şekilde hayata geçireceğim. Yapabildiğim aktivitelerden bazıları yürüyüş yapmak, kitap okumak, kızlarıma iş ortamlarında yardım etmek.