İşe başlarken savcılıktan iyi hal belgesi veya sabıka kaydı isteniyor. Artık ona da gerek kalmadı; daha fazlası bir tuşa basarak, parmaklarınızın ucunda.

Neyse konuyu dağıtmayalım; Bay Finch dizide, sosyal medyanın ABD’de nasıl ortaya çıktığından bahsediyor; hatta ileri giderek, kendisinin sosyal medyanın tohumlarını ektiğini belirtiyor. Bay Finch’in şu tespiti hala kulaklarımda çınlıyor: “ben yarattım ama insanlar ne kadar meraklıymış, bütün bilgilerini, resimlerini paylaşmaya…”
Google’ın eski CEO’su ve şimdilerde yönetim kurulu başkanı Eric Scmidt dijital ayak izi yüzünden bugünün gençlerinin “olgunluk yaşlarına ulaştıklarında ikinci bir pasaport alarak geçmişlerine veda etmek” zorunda kalacaklarını iddia ediyor. Haksız da sayılmaz, internet üzerinde yarattığımız içeriği, bir an olsun, bir kenara bırakın; dünya üzerinde her dakika 200 milyona yakın elektronik posta mesajı yollanıyor; yüz binin üzerinde Tweet atılıyor. Her dakika ona yakın yeni Wikipedia makalesi yaratılıyor ve paylaşılıyor. İnternette yarattığınız içeriğin siyasi veya ideolojik olup olmaması da önemli değil; tuttuğunuz takımı coşku ile desteklemeniz, mezuniyet balosundan sonra yaşananların belgelendiği birkaç fotoğraf veya blog’unuza girdiğiniz birkaç not, hatta gülen surat, hafta sonunuzu nerede, kiminle, nasıl geçirdiğiniz ve daha neler neler internetteki dijital ayak izinizi oluşturuyor. Ayrıca her geçen gün ayak iziniz, bir daha silinmeyecek şekilde derinleşiyor.
Ekranın gerisinde özgüvenimiz orantısız olarak artıyor; normal şartlarda insanların yüzüne karşı söylemekten çekineceğimiz, hatta utanacağımız şeyleri misli ile yazmaktan çekinmiyoruz. Sonuç ise ortada…
Daha da endişelendirici olan ise bilinçli aksiyonlarımızla yarattığımız içeriğin bizi ahirete kadar takip etmesi yetmiyormuş gibi, bir de dolaylı olarak “dijital markanızı” etkileyen unsurlar var. Örneğin arama motorlarında isminiz girildiğinde sizinle birlikte kimlerin isimleri, hangi mecralarda yan yana çıkıyor, hiç merak edip, baktınız mı? Ya da, sizin yarattığınız içeriği takip eden, kullanan, içselleştiren örneğin “like” eden veya “retweet” edenler kimler? “O” hesap verme günü geldiğinde bunların hepsine bakılacak. Başka bir deyişle sizin isteminiz dışında, dolaylı yollarla isminizin yakınlaştırıldığı kişiler de sizin internet veya dijital markanızı oluşturmaya, parlatmaya katkıda bulunacak.
Kariyer dergisinde yazarken, ister istemez insanın aklı iş görüşmelerine, mülakatlara, görüşme öncesi ve sonrasında yapılan istihbarat ve referans görüşmelerine gidiyor. Uluslararası araştırmalar gösteriyor ki, her üç iş başvurusundan birisi “online kaynaklardan bulunan bilgilerle” reddediliyor; yani hepimizin sanal dünyadaki, sanal ayak izi yüzünden iş başvurularımız reddediliyor, çoğu kez olanların farkında dahi olmuyoruz. Gene yapılan küresel araştırmalara göre, işe alma kararını verenlerin yüzde 78’i mutlaka internet arama motorlarından potansiyel çalışanlar ile ilgili detaylı araştırma yapıyorlar. Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecralarında iş başvurusu yapanların dijital ayak izlerini araştıranların oranı ise yüzde 60’ın üzerinde. Benzer motivasyonlarla işe alma kararları verilirken, karar vericilerin yaklaşık yarısı, adayların kişisel internet sitelerini ve blog’larını da okuyor ve araştırıyor. Özetle yazdıklarınız, gündemle ilgili yorumlarınız, siyasi görüşünüz, tuttuğunuz takım ve o gece yarısı biten çılgın partideki fotoğraflarınız, sizi mülakat eden, hatta daha da acısı edecek olanların önünde! İlk intibayı ancak bir kez yaratabilirsiniz, derler ya; nasıl başlangıç ama!
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, aktif üyesi olduğunuz sosyal medya veya internet platformlarında, kimlerin sizin profilinize baktığı, ya da sizinle birlikte aynı sayfalarda kimi aradığı, takip ettiği sizin sanal markanızı da tesir ediyor. Şu fani dünyada, uhrevi hayat için çalışırken, yaptığınız ya da yapmadığınız her şeyin muhasebesini tutmak da sosyal medya ve türevlerine düşüyor. İşe başlarken savcılıktan iyi hal belgesi veya sabıka kaydı alınıyor. Artık ona da gerek kalmadı; daha fazlası bir tuşa basarak, parmaklarınızın ucunda. Belki kanundan kaçıyorsunuz, belki Allah affediyor, ama ucundan bir yakalarsa Google’ın affı yok!
Ne diyor yabancılar, algı gerçektir; sizin kendinizi nasıl gördüğünüz, hatta nasıl göstermek istediğinizden daha önemlisi sizi takipçilerinizin nasıl gördüğü. Bundan sonra yazdığınız her satırda, ilettiğiniz her fotoğrafta, başlattığınız her üyelikte bir kez daha düşünün; zira büyük ağabey sizi her yerden takip ediyor!