aret250Kişisel Dönüşüm Uzmanı ve Yazar Aret Vartanyan, ne yapmak istediğini bilmenin önemine dikkat çekiyor. “Şu olsun mutlu olacağım, böyle olsun mutlu olacağım demekle hayat bitiyor” diyen Vartanyan, hedefler belirleyerek  o süreçten de keyif alınması gerektiğini söylüyor.

Aret Vartanyan’a ilk defa ekranda kulak misafiri oldum. Hayatın koşturmacası arasında asıl yapmak istediklerimizi pas geçtiğimizden, kendimizi yeterince tanımaya çalışmadığımızdan bahsediyordu. Biraz araştırınca aslında Aret Vartanyan’ın iş dünyasının içinden bizim gibi biri olduğunu öğrendim. Özel sektörde çalışırken Bir Nefes İstanbul kitabıyla tanınmaya başlar, ardından Yaşam Atölyesi adını verdiği kişisel dönüşüm atölyesini kurar. “Bin Yüz Bir İnsan” adını verdiği ikinci kitabıyla beraber televizyon programında da bu başarısını sürdürür. İki yıl boyunca her gün canlı yayınlanan programla büyük bir izleyici kitlesi kazanan Vartanyan “Sen ve Ben”, “Gerçekten Yaşıyor musun?” ve son olarak “Çırılçıplak Aşk” kitaplarıyla okurlarına ulaşır. Televizyonda yaptığı programı, yazdığı 5 kitap ve Yaşam Atölyesi’ndeki çalışmalarıyla milyona ulaşan bir hayran kitlesine sahip olan Aret Vartanyan, kendi bildiklerini paylaştığını ve kendi yolculuğunun da devam ettiğini içtenlikle paylaştı. Kendisinden enerjisinin sırlarını dinledik, iş ve özel hayata yönelik merak edildiğini düşündüğümüz soruların yanıtını aldık.

Kişisel dönüşüm yolculuğunuz başlamadan önce neler yaptınız?

Farklı kültürlerden gelen bir ailede büyüdüm, Beyoğlu’nda geçti çocukluğum. Küçük yaşlardan itibaren klasikleri ve felsefi kitapları okumaya başladım. Bunları üst üste koyunca insana dair bir şeyler yapmam gerektiğini düşünerek iletişim okumaya karar verdim. 17 yaşında izlediğim bir reklamdan etkilenip onu yapan ajansta yani Ali Nur Dedeoğlu’yla çalışmaya başladım. 1999’da halkla ilişkiler tarafına geçtim, bu tecrübelerim sırasında Oxford’a burs alarak teoloji eğitimi almaya gittim. Yurt dışında yaşam tecrübem olması açısından gittim o dönem. Döndükten sonra halkla ilişkiler alanında devam ettim, ardından Vodafone Kurumsal İlişkiler kısmında halkla ilişkiler, medya, etkinlik alanlarında 2010 yılına kadar çalıştım. Nesine.com’a pazarlama direktörü olarak geçtim. Bu arada iletişim eğitimleri veriyor bir yandan da akşamları eve gittiğimde hep merak ettiğim, insan, yaşam, hayat üzerine bir şeyler yazıyor, internette yayınlıyordum. Yazılarımı beğenen yayın evinden bu şekilde kitap yayınlama teklifi alarak 2008’de ilk kitabımı çıkardım. Yazdıklarım insanların dikkatini çekince yalnız olmadığımı fark etmemle bu alana ilgim daha çok arttı.

Kitaplarınızı son haline getirirken ne yaparsınız?

Akşamları yazdıklarımı depoya atıyorum, onlar birikince Ağva’ya kapanıyorum benim için mistik bir yanı var Ağva’nın orada tamamlıyorum kitaplarımı. Yazmak için de sadece müzik yeterli benim için.

Yaşam Atölyesi’ni kurmaya nasıl karar verdiniz?

2008’in aralık ayında sosyal medyadan Yaşam Atölyesi kuruluyor diye mesaj attım. Arkadaşımın hukuk bürosunda dersler düzenlemeye başladım, ilk gün 5 kişi katılmıştı. Akşamları iş çıkışlarında hemen kendimi oraya atıyordum. Bu sırada ikinci kitabım ortaya çıktı. Hızla büyüyünce tek başıma yapamayacağımı anlayıp, ilk öğrencilerimden olan yıllardır özel sektörde önemli deneyimler kazanan Zuhal Gürçimen de bana katıldı ve kurumsallaşmaya başladık. Beş kişiyle başladığımız eğitimlerimizde 250 bin kişiye ulaştık şu an 1milyona yakın da üyemiz var. 2012’de Acarkent’te ikinci ofisimizi, Amsterdam’da ilk ofisimizi açtık sonra geçen Nisan ayında Mısır Apartmanı’na taşındık.

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Çoğu sabah 9 gibi kalkıyorum, köpeğimi gezdirip, spora gidiyorum. 11 gibi ya atölyeye geliyorum birebir görüşmelerim oluyor ya da kurumsal eğimlere gidiyorum. Her akşam saat 20’de de sınıf çalışmalarımız, ardından bir seans birebir eğitimim oluyor. 12 gibi evde oluyor, köpeklerimle ilgileniyorum. Son olarak sıra bana geliyor, maillerime bakıyorum, kitap için yazıyorum, kitap okuyorum, saat 3 gibi gün bitiyor benim için. Çok keyif alıyorum, sevdiğim işi yapıyorum, yorulmuyorum.

Bireysel eğitimlerinizde katılmak isteyenler neler yapabilirler?

Birebir ve sınıf eğitimi olmak üzere iki çeşit eğitimimiz var. Kişisel dönüşüm programlarımız var, deneyim etmeden başlatmıyoruz. Önce internetten formumuzu dolduruyorlar, sonra müşteri ilişkileri ekibimiz arıyor ve davet ediyor başvuranları. Bir akşam Yaşam Atölyesi’nin ne olduğunu neler yaptığını anlatıyorum. Ardından kayıtlar, 14 haftalık sınıflarımız başlıyor ve sonunda da Kadir Has Üniversitesi’yle ortak sertifika veriyoruz. Yaşayanlar Kulübü adında sosyal sorumluluk faaliyetlerimizi ve etkinlikleri düzenleyen bir oluşumumuz var onu bu sene dernekleştireceğiz böylece daha büyük KSS çalışmaları yapacaklar. Burada bir topluluğuz birlikte hayatı paylaşmaya çalışıyoruz. Buradaki en önemli şey paylaşılan enerji, insanların önyargısız kucaklanmaya ihtiyaçları var. Kendilerini keşfetmeye ve ortaya koymaya ihtiyaçları var, biz hep bir şey olmak için yaşıyoruz. İmza günlerine gidiyorum mesela Anadolu’ya her imza günümde bine yakın kitap imzalıyorum,

Kurumsal eğitimlerinizde nasıl ilerliyorsunuz?

Yaşam Atölyesi’nde Bireysel eğitimler, Aret Vartanyan Corporate Training diye de kurumsal eğitimlerimizi ayırdık. Kurumsal eğitimler planlamamıştık, gelen taleple şekillendi. Bu konu üzerine eğildik ve insan kaynaklarının insan bir değerdir diyerek, kendi kulvarımızda eğitimler vermeye başladık. Kendin olmak, kendi hayallerini gerçek kılmak ve bunu işle örtüştürmek üzerine eğitimler tasarladık. Dalga dalga bu eğitimlerimiz arttı. Firmalara özel tasarlıyoruz bu eğitimleri, önce şirkete sunuyoruz beğenirlerse birlikte ilerliyoruz. Deneyim yaşatıyoruz eğitimlerimiz sırasında, bağ kuruyoruz. O bağı kurunca üzerine bir şeyler eklemek kolay ve faydalı oluyor.

İş hayatındaki mutsuzluklarının nedenlerini neler olarak görüyorsunuz?

Kişinin hamuruna uygun bir işte çalışıp çalışmadığı çok önemli. Çok çekingen bir insandan çok iyi bir satışçı olmayabilir ama çok iyi bir planlamacı çıkabilir. Hamuruna uygun iş yapmakla ilgili. İşteki mutsuzluğumuzun büyük çoğunluğu işle ilgili değil, insanlarla ilgili sorunlarımızdan kaynaklanıyor. Eve mutsuz gitmemizin en önemli sebepleri yöneticiler veya ekip arkadaşları. İnsanlar birbirleriyle konuşmuyor, kendilerini ifade etmiyorlar, ima ediyorlar. İnsanlar eğer unvanlarını, koltuklarını, etiketlerini kimlikleri yapıyorlarsa mutsuz oluyorlar. Gerek medyada gerek ofislerde bu tarz çok sayıda insan var antidepresan ve psikiyatrlardan destek alıyorlar. Çünkü kendileri olmaktan korkuyorlar, etiketlerle var olmaya çalışılıyor. Ne yapmak istediğini bilmek önemli, şu olsun mutlu olacağım, böyle olsun mutlu olacağım demekle hayat bitiyor. Niye yaşıyorsun cevabının verilmesi gerekiyor? En azından bir b planın, bir hedefin varsa çalıştığın işi katlandığın bir şey olarak görmez, oraya gideceğin bir araç olarak görür ve o süreçten de keyif alırsın.

İş ve yaşam dengesini sağlamanın sırrı nedir?

Benim ilişkilerim de bana uygun ilişkilerdir, özel hayatın paylaşılacağı kişi iş hayatıyla da uyumlu olmalı. Çok yoğunum o yüzden ilişkimizde aksamalar var kavramına da inanmıyorum. Olduğumuz yerde olmuyoruz çünkü eve girdiğimizden itibaren işi kapıda bırakmamız gerekiyor. İşteyken sadece iş, evdeyken sadece ev olmalı çünkü diğeri için başka bir şey yapamayız artık. Hayatta çözülemeyecek bir sorun yok, çözülemeyecek tek şey ölüm o da sorun değil zaten.

Siz hiç keşke demez misiniz?

Demem çünkü şuna inanıyorum; yaptığımız davranışları veya sonucu değiştiremeyiz. Mesela birine bir kalem fırlattım ve leke olmasını sebep oldum, keşkelerle sonucu değiştiremem ama sonucun etkilerini değiştirmek elimde. Özür dileyip, telafi etmeye çalışabilirim. Keşke üç yıl önce kendi işimi kursaydım, keşke o teklifi kabul etseydim denir ancak o zaman o insan değildim. Bu hem kendime hem de kararlarıma haksızlık. İyi veya kötü ne yaptıysam bugünkü beni yarattı, bugünün sorunlarını çözen her zaman sorunlarını çözer. Şu an çok önemli. Geleceği bilmiyorum, birçok şeyin garantisi yok. İşimizde, ilişkilerimizde garanti aradığımız için zaten bu kadar zorlanıyoruz. Günü gününe yaşamak önemli.

İş dışındaki ilgi alalarınızı öğrenebilir miyiz?

Eşim Amsterdam’da yaşıyor her ay, 5 günü doya doya beraber geçiriyoruz. Uçaktan iner inmez telefonumu kapatıyorum, Zuhal’de eşimin telefonu oluyor, gerçekten acil durumda bana ulaşması için. İnsanları şaşırıyor ama Candy Crush ve PlayStation oynamayı seviyorum. Arkadaşlarımla toplanıp poker oynamayı da. Film ve dizi izlemeyi saymıyorum bile mesela dizileri birkaç sezon biriktirip birden izliyorum, favori dizilerim var. Elbette çok okuyorum ama benim için gerçek beslenme kaynağı insanlar ve sokaklar. Özellikle gençlerden çok besleniyorum.

Sevilen bir TV programınız vardı neden bitti, televizyona dair yeni projeleriniz olacak mı?

Turkmax’ta iki yıl kadar program yaptım, TMSF’ye geçince Turkmax’ın yemek kanalı olmasına karar verildi. Şubat’tan itibaren bu tarz bir değişikliğe gidecekleri için bizim de programımız bitti. Sonrasında ben de biraz ara verdim, yakın zamanda farklı bir kanal, formatta yeni bir programa başlamayı planlıyoruz.

Yakın dönem ajandanızda neler var?

Şu an önceliğim televizyon, televizyonculuğu çok sevdim. 8 Avrupa ülkesi ve Türkiye’de 13 il gezeceğim yaşam atölyesi seminerleriyle. Ekim’de 6. kitap geliyor, bir sinema filmimiz olacak seneye, ilk kitabımı filmleştireceğiz. Atölyemin büyümesi var, umarım bu yıla yetişeceğiz, New York ve İzmir’de atölyelerimiz olacak. Hayalim; bir süre sonra farklı iller ve ülkelerde akşam saat 8’de ışıkların yandığı yaşam atölyeleri oluşturmak. Bu doğrultuda kendi eğitmenlerimizi yetiştiriyoruz. Bir hayalim de bir köpek çiftliğine sahip olmak.