Türkiye’nin en önemli sanat yönetmenlerinden bir kadın, bir erkek, bir aile… Reklamların, filmlerin, tiyatroların ve daha birçok şeyin duran estetiği onlardan soruluyor. Onların işleri sanat, sanatı yönetmek… Mertkal Kanıbelli ve Mehtap Ün Kanıbelli bize sanat yönetmenlerinin görünen işlerinin görünmeyen yönlerini anlattı.

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Tiyatro Opera Bale Dekor ve Kostüm Tasarımı bölümünü bitirirler. İkisi de bir yandan okurken bir yandan da çalışmaya başlar. O zamanlar çok fazla iş bulamamalarına rağmen özel tiyatrolarda çalışırlar; oyun dekorasyonları, vitrin dekorasyonları, ziyafet organizasyonları, duvar resimleri, defile dekorları gibi birçok değişik işte yer alırlar. Daha sonra ilk özel kanal Star TV açılır ve bunu diğerleri izler. Reklamlar, TV programları başlar. Ajanslar, senaryolar, prodüksiyon şirketleri öyle bir çoğalır ki, yetişemez olurlar. Yani özel kanalların açılmasıyla birlikte onların mesleğine de kapılar sonuna kadar açılır. Sonunda 98 senesinde Mart Sahne ve Görüntü Sanatları şirketini kurarlar. Şu an işlerinin yüzde 95’ini sanat yönetmenliği yaptıkları reklam filmleri oluşturuyor. Ama aslında onlar pek çok yerde karşımıza çıkabiliyorlar. Küçücük bir kır düğününde bir ev dekorasyonunda ya da özel kostümler ve maskelerde onların tasarımlarını görebiliyoruz… İşte sanat yönetmeni bir aile… Mertkal Kanıbelli ve Mehtap Ün Kanıbelli ile sanat yönetmenliği üzerine konuştuk.

Bakın, bir sanat yönetmeni neler yapıyor…

Mehtap: Bir film, tiyatro, müzikal ya da sahnenin görsel düzenlemesini, efektlerini, renklerini tasarlayan ve uygulayan kişidir sanat yönetmeni. Kostüm, dekor, ışık, makyaj, saç da girer bu kapsama. Her şeyi bir bütün olarak düşünmek gerekir. Yani sanat yönetmeni, bütün görsellikten ve uygulamadan sorumludur. 

Mertkal: Sanat yönetmeni, duran estetikten sorumlu bakandır. Biri bir senaryo yazar. Sonuçta o birisi ya da birileri bu senaryonun olmasını hayal eder. Ve biz onun o yazdıklarının gerçeğe dönüşmesini sağlarız. O nasıl bir şey hayal etti, tam olarak bilmeyiz, ama ortamı olabildiğince onun düşündüğüne uygun şekilde hazırlarız. 

Peki reklam süreçleri nasıl işliyor?Mertkal: İlk önce senaryoyu okurum. Neler lazım, onları belirlerim. Bir bütçe oluştururum. Kabul edilirse de çalışılmaya başlanır. Çok kısa bir sürede de her şeyi halletmemiz gerekir. 

Mehtap: Bizim işimiz biraz hızlı. Hızlı başlıyor, gelişiyor ve bitiyor. Öyle uzun süreli bir ön hazırlık dönemimiz olamıyor. Üretici firma bir ajansla anlaşıyor. Ajans o firmanın ürününe bir film çekmek için bir senaryo yazıyor ve senaryosunu çekmek için bir prodüksiyon şirketi ve yönetmen belirliyor. İşte o prodüksiyon şirketi de bizi buluyor. Biz piyasada serbest çalışıyor, ajanslara ya da prodüksiyon şirketlerine freelance olarak hizmet veriyoruz. Yani daimi olarak birlikte çalıştığımız insanlar yok. Bir gün A firması ile çalışırken başka bir zamanda B firması ile ya da yönetmenle çalışma imkanımız olabiliyor. Bu da yaptığımız işin güzel yanlarından biri. Yönetmen de senaryoyu kendisine göre kurguluyor ve bizimle paylaşıyor. Bizler de düşünceleri üç boyutlu bir hale geçiriyoruz.

Mesela bir filme ya da reklama hazırlık ne kadar sürer?
Mertkal: O her şeye göre değişir. Bir film vardır 6 ay ön hazırlığı sürer, filmi de 3-6 haftada çekersiniz. Bir film vardır; günümüzde geçiyordur, mekanlardır bulunması gereken. Arayıp bulursunuz. Belki zorluklardan dolayı onu 6 ayda çekersiniz. 

Mehtap: Ben mesela 18 mekanlı bir projede çalıştım. 25 günlük bir hazırlık yaptık. Bunun içinde senaryonun okunması, mekanların bulunması, bazılarının en baştan yapılması da vardı. Reklam için ise süre çok daha kısa. Toplantısı, tasarımı, malzemelerin üretimi ya da aranılıp bulunma işleri 3 gün ile bir hafta arasında sürüyor. Çekim de 2-3 gün, bazen de sadece 1 günde bitebiliyor. Yani çok kısa bir sürede her şeyi gerçekleştirmeniz gerekiyor. 


Onlar için uçuk olan çekimler…

Mehtap:.Ayça’nın oynadığı çok eski bir Tofita reklamı vardı. Böğürtlenden lamba, portakaldan sehpa filan yapmıştım. Bütçesi çok düşük olmasına rağmen herkesin hafızasında kalan, renkli cıvıl cıvıl bir dekordu. İnsanlar çok beğenmişlerdi.
Mertkal: Aslında o kadar fazla sayıda uçuk diye tabir edebileceğimiz reklam oldu ki… Ama ben mesela bundan 5 sene filan önce çektiğimiz Yapı Kredi Gençlik Bankacılığı reklamını çok beğenirim. 60’lardan günümüze gelen dönem görüntüleri vardı. Kızlar havada uçuyorlardı, insanlar dans ediyorlardı. Eski kıyafetler, klasik arabalar ve diğer görüntüler. O gerçekten çok hoştu. 


İşte mesleklerinin zor yanları…

Mehtap: İşimiz biraz zor. Dışarıdan çok eğlenceli ve çok keyifli görünmesine rağmen çoğu insan çok sakin ve mutlu olarak gelip, neye uğradığını anlamadan kaçarcasına gidebiliyor. Ben uzun metrajlı “Korkuyorum Anne” filminde çalışırken asistan sıkıntısı çektim. Asistanlar geliyorlardı. Senaryoyu veriyordum okusunlar ki başlayalım. Ben zaten hazırlamışım her şeyi, onlara sadece bazı konularda bana yardım etmek kalıyordu. Senaryoyu alıyorlar okumak için, ama ertesi gün gelmiyorlardı. Yani kimse bizim işimizi kolay kolay yapamıyor. Çünkü bizim gecemiz gündüzümüz, cumartesimiz pazarımız, ölümümüz kalımımız, evlenmemiz mutluluğumuz, yılbaşımız bayramımız, hiçbir şeyimiz yok. Çalışmak ve işi yetiştirmek zorundasın. İki elin kanda da olsa o işi teslim etmek durumundasın. Çünkü en basit reklam filmi için bile 50-60 kişi çalışıyor. Oyuncular bu rakama dahil değil. Haliyle işini zamanında yetiştiremediğinde bütün bu insanların sorumluluğu da sende. Ayrıca maliyetler de oynuyor. Ama yaptığın iş güzel bir şekilde yayınlanıyor ve beğeniliyorsa işte o zaman çok keyifli oluyor.

Bizim gecemiz gündüzümüz, cumartesimiz pazarımız, ölümümüz kalımımız, evlenmemiz mutluluğumuz, yılbaşımız bayramımız, hiçbir şeyimiz yok. Çalışmak ve bu işi yetiştirmek zorundasın. İki elin kanda da olsa sen o işi teslim etmek durumundasın.”

Reklamı mı, filmi mi tercih ederler? Hangisinin sanat yönetmeni olmak isterler? 
Mertkal: Ben reklamı seviyorum. Çünkü hayallerimi bütçesel olarak gerçekleştiriyor. Ben ne zaman uzun metrajlı çalışmayı denesem, tüylerim ürperiyor. Çünkü bütçemiz yok diyorlar. Bütçe olmadan nasıl iyi bir mekan, nasıl kusursuz işler yaparsın? Reklamda bu böyle değil. Her işin bir bedeli var ve onun da bedeli ödeniyor. Ödendiği için de insanlar mutlu çalışıyor. Ama idealist olup da güzel bir uzun metrajlı filme sanat yönetmenliği yapmak istemez miyim? Tabii ki isterim, ama bana hayallerimi gerçekleştirecek çok iyi bir senaryo gelirse. Ve tabii ki bütçeli bir senaryo olmalı. 

Mehtap: Mesela benim çalıştığım filmde hiç bütçe yoktu. Hatta bir reklam filmi bütçesini koskoca bir filme mal ettim. Çok yoruldum. Belki 3 -5 kat daha fazla efor sarf ettim ama sonuçta bu bana Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Sanat Yönetmeni” ödülünü getirdi. Her iş bir şekilde geri dönüyor. O da bana ödül olarak geri döndü. Tescilli bir beğenilme ve onaylanma güzel bir şey. Eğer problem kalıcılıksa, tabii ki sinema. Mesela bir reklam filminde sanat yönetmenini kimse bilmez. Ama bir sinema filminde çalışan ekip izleyici ile paylaşılır. Bu da onore edici bir şey. Yapılan işin güzelliği ve sizin de o işin bir parçasını oluşturuyor olmanız çok hoş bir duygu. Tabii ki bu duygular reklam filmi için de geçerli fakat bir reklam filmi 1-2 ay yayınlanıyor sonra da sabun köpüğü gibi uçup gidiyor. Ama ben de tercih söz konusu olsa reklam filmlerini tercih ederim.


Mehtap Ün Kanıbelli “Korkuyorum Anne” filmiyle Sanat Yönetmenliği dalında bir Altın Portakal sahibi…

Takdir edilmek, beğenilmek çok güzel bir şey. Ben de çok severek yaptım bu işi. Keşke daha iyi bütçelerimiz olsaydı belki her şey daha iyi olurdu. Ama her şey her zaman bütçeyle alakalı olmayabiliyor. Minimumda para harcayarak maksimum güzelliği yaratmaya çalışıyoruz elimizden geldiği kadar. Parçaları bir araya getirdiğimizde güzel bir şey çıkmış ki insanlar beğenmişler. Filmimiz zaten çok güzeldi bir sürü ödül aldı. Öyle bir projede çalışmak çok keyifliydi. Önümüzdeki günler inşallah daha iyi projeler sunar bizlere.


Türkiye’de sanat yönetmeni olmak desek, neler anlatırlar?

Mertkal: Doktordan daha çok kazanıyoruz. Şu anda biz yurt dışında bu kadar adetli iş yapan sanat yönetmenleri olsaydık, şimdiki yerimizi o ülkede sağlamış olsaydık, bu yaşımızda emekli olmuş, keyifle çok az iş yapıyor olurduk. Türkiye’de ise daha çok çalışmamız gerekiyor.

Mehtap: Yurtdışındaki imkanlarla buradaki imkanlar arasında çok farklılıklar var. Evet, burada da gelişmeler var. Mesela yurt dışındaki yönetmenlerle çok çalışıyoruz. Geliyorlar, bizden değişik malzemeler talep ediyorlar. Mesela bu malzemeler daha yeni yeni Türkiye’ye gelmeye başladı. Eskiden yurt dışından bir yönetmen geldiğinde mesela bir dergiden kestiği bir sayfayı gösteriyor, ben böyle bir şey istiyorum diyordu. O zaman o istediklerini sağlayamıyorduk. Onlar da şaşırıyorlardı neden yapamıyoruz diye. Çünkü bizde öyle duvar kağıdı, koltuk, seramik yok ki… Şimdi bunlar ithal edilmeye başlandıkça temin etmesi de kolay oldu. Mağazalar açılıyor ya da üretilebiliyor. Ama yine de teknik açıdan eksiğiz. Çünkü materyal, ekipman ve insan eksiği çok fazla. Onların da yavaş yavaş düzeleceğini umuyoruz. 

İyi bir reklamın arka planında neler yatıyor?Mehtap: Kesinlikle ekibin birbiriyle iyi anlaşması, dil birliği çok önemli. Özellikle iş ajanstan çıktıktan sonra yönetmende bitiyor. Yönetmen ne istediğini çok iyi bilmeli. Dersine öyle iyi çalışmış olmalı ki biz de iyi işler çıkarabilelim. Çünkü o senden ne isteyeceğini bilirse sen de ona ne vereceğini bilirsin. Ne yapmak istediğini bilmeyen bir insana bir şey vermeye çalışmak kadar zor bir şey yok. Mesela yönetmen zeytin istiyor. Ama nasıl? Siyah mı yeşil mi, sele mi, kırma mı? Ne istediğini bilmeli. İşini seven insanlarla da birlikte çalışmak gerekiyor.