İşteki ilk gününüzde içeri girdiniz, çevrenize baktınız… O andan itibaren mesai arkadaşlarınız olacak kişilere… İçlerinden biri dikkatinizi çekti; asık bir yüz, çatılmış kaşlar ve sert bir ses tonuyla karşısındaki kişiyle konuşuyor. Aksi, sert ve sıkıcı biri olduğunu düşünürdünüz muhtemelen. Aynı eski iş yerinizde diğer departmanda çalışan yönetici Metin Bey gibi…
Daha sonraki günlerde, o kişiye çok fazla yaklaşmamaya çalışır, hatta arkadaşlık etmekten kaçınırsınız büyük bir ihtimalle. Çevrenizdekiler size onun ne kadar harika ve sıcak bir insan olduğunu söylemesi, sizin o kişiyle ilgili duygularınızı, düşüncelerinizi değiştirmez. Oysa belki o kişi o anda çok zor bir durumdaydı ve birtakım problemler yaşıyordu. Belki de yıllardır ilk defa o kadar gergin, o kadar sinirliydi. Onun yerinde olsanız sizin de rahatlıkla verebileceğiniz bir takım tepkiler veriyordu. Belki o gün o şeklide davrandığı için sonradan pişman oldu. Ama ne yazık ki eskilerden günümüze gelen söz çok doğru: “İlk izlenim yaratmak için ikinci bir şansınız yoktur.”

Algı ve önyargılar hakkında

Davranışlarımız gerçeğin kendisine değil, o gerçeği nasıl algıladığımıza bağlıdır. Gördüklerimiz, duyduklarımız bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaptığımız yorumlar ve yargılarla anlam kazanırlar. Dolayısıyla da deneyimlerimiz, aldığımız eğitimler, içinde bulunduğumuz toplumun kültürü ve değerlerinden o anda içinde bulunduğumuz sosyal ortama kadar pek çok şey o ilk kez karşılaştığımız insanlar hakkında oluşturduğumuz yargıları başka bir deyişle ilk izlenimleri etkiliyor. Tabii ki ilk izlenimler de gelecekte kurulacak her türlü iletişimi ve muhtemelen bütün ilişkiyi… Sosyal algılama dediğimiz bu süreçte, karşımızdaki kişileri tanımaya ve anlamaya çalışıyoruz. Bu süreçte farkında olmadan birtakım önyargılar bizi etkiliyor ve davranışlarımızı yönlendiriyor. Böylece karşımızdakileri sınıflandırıyoruz, onlara birtakım nitelikler atfediyoruz. Çok kısa zamanda oluşturduğumuz ya da bizim hakkımızda oluşturulan ilk izlenimler tamamen bir yanılsama olabilir. Bu değerlendirmeler içinde bulunduğumuz iletişim sürecinde tarafların dinleme ve tepki verme şekillerini etkiler.
Mülakat yaparken bazı adaylarla görüşmeye başladıktan birkaç dakika sonra o kişinin işe uygun olmadığını düşündüğünüz hiç olmadı mı? Mülakata gelen kişinin kapıdan girerken sergilediği rahatsız duruş mülakat esnasında ne söylerse söylesin onun satış yapabilecek kadar rahat ve sıcakkanlı bir insan olmadığı düşüncenizi değiştirmeyecektir. Bazen de tezatlar yönlendirir algı sürecimizi. Eğer mülakat yaptığımız 4 kişi gerçekten çok iyi ise ortalama olan beşinci kişi bize olduğundan daha kötü görünecektir. Ya da ekibimizde bir kişi hariç herkesin performansı çok iyi ise, diğer kişinin daha az iyi olan performansı göreceli olarak kötü görünecektir. 

Doktorlar beyaz önlük giyer

Her bireyde, her toplumda belli bir kategorideki kişileri genelleştirerek, o gruba belli özellikleri atfetme eğilimi vardır. Bazen belli bir yaş grubu, bazen de bir meslek grubunu seçeriz. O kategorideki kişiler ortak birtakım özellikler taşırlar. Bizlerde bu kategorideki herkesin bu özellikleri taşıdığını düşünür ve herkesi bu kapsamda değerlendiririz. Kalıplaşmış örnekler (stereotip) yazılı ve görsel medya tarafından desteklenir. Bu durum bizim kalıplaşmış örneklerimizin daha da pekişmesine yol açar. Hayatınız boyunca her hastaneye gittiğinizde beyaz önlüklü doktorlar gördüyseniz, seyrettiğiniz bütün filmlerde, okuduğunuz kitaplarda, göz attığınız dergilerde doktorlar hep beyaz önlüklüyse, o zaman sizde “Doktorlar beyaz önlük giyer” kalıplaşmış örnek haline dönüşmüştür. Bu da özellikle çok net olmayan ilk karşılaşmalarda karşınızdaki kişi ile ilgili algılama sürecinizi ve o kişi hakkındaki ilk izlenimlerinizi etkiler. Sir Joshua Reynolds’un dediği gibi:”Gerçek düşünme işçiliğinden kaçınabilmek için bir kişinin başvuramayacağı yol yoktur.”

Her olumlu özellik bir diğerini getirir

Bir kişi ile ilgili en baskın ya da görünür ilk olumlu fiziksel özelliği seçeriz ve daha sonra bu kişiye o özellikle birlikte başka olumlu nitelikler yükleriz. Örneğin gözlüklü birisiyle tanıştınız. Bu kişinin entellektüel, okumayı seven, bilgili, işinde iyi bir kişi olduğu yargısına varmanız çok zaman almayacaktır. E L Thorndike’ye (“A Constant Error on Psychological Rating’, 1920) göre “Hale etkisi”(Halo Effect) olarak bilinen bu kurala göre bir kişi ya da olayı tek bir olumlu özelliğinden dolayı tümden olumlu değerlendiririz. Benzeri şekilde “Şeytan etkisi” (Devil Effect) ise bize tek bir olumsuz özelliğinden dolayı kişi ve ya olayı tümden olumsuz değerlendirebileceğimizi söylüyor. İş hayatında ne kadar çok örneği vardır bu etkilerin, değil mi? Çalışma arkadaşınız son derece dakik ve işlerini zamanında bitiriyor. Yıllık değerlendirmeler sırasında onun her zaman iyi performans gösterdiği ve sonuç elde ettiğini söyleyerek terfi ettirildiğini duydunuz. Oysa ki zamanında verdiği raporlar genellikle yeterince kapsamlı ve yanlışsız olmazdı. Nasıl olabilir diye düşünmeyin çünkü cevap basit: Hale etkisi! Tersi de mümkün. Mülakata geç gelen bir adayı düşünün, büyük bir ihtimalle onun sorumsuz, böyle bir görüşmeyi bile ciddiye almayan güvenilmez biri olduğu sonucuna varacaksınız. O görüşmenin sonu muhtemelen aday için pek de memnuniyet verici olmayacaktır.

Madem biliyoruz, o halde yönetelim…

Genel olarak karşımızdaki insanın öncelikle ırk, cinsiyet, yaş, boy, kilo, yüz ifadesi, gözler ve saç, giysiler, hareket ve duruşunu fark ederiz. Ardından, bizim için taşıdıkları önem sırasına göre çekicilik düzeyi, kişilik ve yaratılış, eğitim düzeyi, başarı derecesi, mali durumu, kıdem düzeyi, sosyal ve ahlaki değerleri, sosyal konumu hakkında yargılara varırız. Ve sonunda, güvenip güvenmediğimize, hoşlanıp hoşlanmadığımıza, iş yapıp yapmayacağımıza karar veririz. Algılama sürecini, önyargıları, hale ve şeytan etkilerini, kalıplaşmış örnekleri (stereotip) ve hepsinin hayatımıza olan inanılmaz etkilerinin farkına vardığımıza göre bundan sonra bu süreci ve sonuçta başkalarında oluşturduğumuz izlenimleri yönetmeye ne dersiniz? Unutmayalım ki izlenimleri yönetmek için kullanılabilecek en etkili araç iyi bir kişisel sunumdur. Bu ise iyi ve etkili bir imaj yönetimi ile sağlanabilir. Size önerim bütünleşik imajın tüm öğelerini çevrenizdeki kişilerin gerçek sizi algılayabilmeleri, sizi sizin gördüğünüz gibi görebilmeleri için kullanmanız.