Nisan ayında yeni görevine başlayan MediaSaturn Türkiye CEO’su Bülent Gürcan,  öncelikle ekibinin ve şirketin verimliliğini artırmaya odaklandığını söylüyor. Gürcan, çalışanların rahat işbirliği kurabildikleri bir çalışma iklimi yaratmayı en temel görev olarak gördüğünü aktarıyor.

Uzun yıllardır perakende alanında üst düzey yöneticilik yapan Media-Saturn Türkiye CEO’su Bülent Gürcan, aslen İTÜ İnşaat Fakültesi mezunu bir inşaat mühendisi. Üniversite seçimi sürecinde mühendislik yapmasa bile bu mesleğin iş hayatında analitik bakış açısı kazandırdığına inandığını belirten Gürcan, hala da böyle düşündüğünü vurguluyor. İş hayatına ihracat sorumlusu olarak adın atan Gürcan, bir süre kendi işi olarak da mağazacılık yapar, perakende ve girişimcilik tecrübesi kazanır. 2000 yılında Sabancı Holding’in perakende sektörüne girmesiyle birlikte ise Giysa şirketinde perakende sektöründe profesyonel iş hayatına döner. Kariyer basamakları içinde 36 yaşında tekrar profesyonel iş hayatına dönüşü ve sonrasında 2004 yılında Teknosa’ya geçişini son derece önemli birer adım olarak değerlendiren Gürcan, kariyeri ve yeni görevi hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

 

Üniversitede bölüm seçmenizde neler etkili oldu?

Sayılarla aramın iyi olması sebebiyle, benim için önemli olan bir mühendislik fakültesi olmasıydı. Bu nedenle belli başlı üniversitelerin makine, elektrik ve inşaat mühendisliği bölümlerini tercih etmiştim. Puanıma denk gelen İTÜ İnşaat Mühendisliği’ni kazandım. İTÜ’de okurken, yapmış olduğum iki stajın da sonrasında, bu işi meslek olarak yapamayacağıma, istediğim iş hayatının bu olmadığına karar verdim. Mühendislik yapmasam bile bu mesleğin iş hayatında analitik bakış açısı ve bir düzen kazandırdığına inanıyordum ve hala da böyle düşünüyorum.

 

Eğitiminizin ardından kariyer hayatına atıldınız, ilk işinizi nasıl buldunuz?

Şantiyelerde veya bir inşaat şirketi ofisinde projeler üzerine çalışmak, yapmak istediğim iş olmadığı için ilk hedefim; beni yöneticilik yıllarına hazırlayacak ve okul bilgilerimi de kullanabileceğim bir iş bulmaktı. Bu amacıma hizmet edecek bir pozisyon için, gazete ilanı ile başvurduğum Çanakkale Çimento’nun Genel Müdür Yardımcısı ile görüştüm. İşin ağırlıklı olarak Çanakkale’de olduğunu öğrenince bana uygun gelmedi. İşi çok istememe rağmen, İstanbul’dan uzak olmamın kariyerim açısından iyi olmadığını düşünmüştüm, ne olurdu bilinmez ama sanırım doğru da düşünmüşüm. Fakat beni iş yaptıkları İzdaş Dış Ticaret’e tavsiye etmişler. Onlarla görüştüm ve İzdaş’da Çimento İhracat Sorumlusu olarak işe başladım. Cezayir’e çimento ihracatı yapıyorduk. Sık sık Cezayir’ e seyahat ediyordum. Çok zor fakat çok keyif aldığım bir işti.

 

Öğrencilik dönemlerinizde nasıl bir kariyer hedefliyordunuz?

Aslında bu içinde olduğum pozisyonu hedefliyordum. Büyük ve uluslararası bir şirketin üst düzey yöneticisi olmak en büyük hedeflerimden biriydi. Uluslararası bir pozisyonda çalışmak, büyük ölçekli işler yapmak, sürekli yeni insanlarla tanışabileceğim, yurt içi ve yurt dışı çok seyahat edebileceğim, dinamik, enerjik ve hızlı bir görev hayal etmiştim. Bireysel olarak da iyi olduğumu düşündüğüm hizmet sektöründe, keyifli çalışabileceğimi düşünüyordum. Aslında o yıllarda aklımda restoran – kafe işi vardı. Hatta üniversite yıllarımda, üç arkadaşımla beraber İstanbul Boğazı’nda sadece turistlere hizmet veren 50 kişilik bir yüzen restoranımız bile vardı. Mesaime sabahın çok erken saatlerinde meyve sebze halinde başlıyordum, akşam tekneden misafirleri uğurlayarak bitiriyordum, harika bir deneyimdi.

 

Kariyerimde dönüm noktası dediğiniz bir deneyiminiz oldu mu?

Steve Jobs’un dediği gibi, noktaları geriye doğru birleştirdiğimde, aslında bugünlere gelirken birçok dönüm noktam olduğuna inanıyorum. İnşaat mühendisliği yapmayıp, Cezayir’e sık sık seyahat ederek, bu hareketli hayatı sevişim, yıllarca voleybol oynayarak, bireyselliğin değil takım oyunun esas olduğunu anlayışım, Sony’de perakendenin dinamizmini ve uluslararası dev bir şirkette çalışmanın keyfini fark edişim, sonrasında halen en yakın arkadaşımla kendi mağazacılık işimizi kurmamız, perakendeyi ve girişimciliği öğrenmiş olmamım çok önemli dönüm noktaları olduğuna inanıyorum. Kendi işimin sahibiyken 2000 yılında Sabancı Holding’in perakende sektörüne girmesiyle Giysa şirketine adım atmam ve böylece 36 yaşımda tekrar profesyonel hayata dönmem kendi adıma çok önemli bir karardı. Sonrasında da 2004 yılında Teknosa’ya adım atmam, tekstil perakendesinden elektronik perakendeciliğine geçiş yapmam son derece önemli bir adımdı. Teknosa’da satıştan sonra tüm operasyonun da bana bağlanmış olması, şu an içinde bulunduğum görev için önemli dönüm noktalarıydı.

 

Media Saturn’de  çalışmaya nasıl başladınız, göreve geldiğinizde öncelikleriniz neler oldu?

Media Markt ve Saturn konsept olarak hep beğeni ile izlediğim, yurt içi ve yurt dışında da bir çok mağazasını ziyaret ettiğim markalardı. Çalıştığım son işimde de çok keyifle, başarıyla ve gururla çalışıyor olmama karşın, hep hayal ettiğim uluslararası bir firmanın yöneticisi olmak hayalimi gerçekleştirebileceğim Media Saturn’den teklif gelince tercihimi bu yönde kullandım. İşe başladığımda yaklaşık 2.5 ay çeşitli ülkelerde mağazalarda ve ofislerde çalışarak MSH’in felsefesini ve iş yapış tarzını öğrendim. Göreve başlayalı henüz çok kısa bir süre oldu ama önceliğimi çalışanlarımızı dinlemeye ayırdım. Ekiplerimizin ve dolayısıyla şirketin verimliliğini nasıl arttıracağımızın üzerine odaklandım.

 

Sizce İnsan Kaynaklarının bir kurum için önemi nedir?

Ne iş yaparsak yapalım, hangi marka için çalışırsak çalışalım, sonuçta işi hep çalışanlarımız yapıyor. Çok başarılı sistemler kursak da her şirketin en değerli varlığının insan kaynağı olduğuna inanıyorum. Ve bir şirketin veya bir departmanın başarısının kişilerin başarıları ile doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. İnşaat mühendisliğinden öğrendiğim “Bir nehrin debisi en dar yerinden geçen su kadardır” gerçeğiyle, her çalışanın organizasyonda son derece önemli olduğuna inanırım. Dolayısıyla çalışanlarımızın performansını artıracak, eksikliklerini görecek ve geliştirecek, onlara iyi bir çalışma iklimi sağlayacak, kariyer hedefleri çizecek ve onların rahat işbirliği kuracakları bir ortam yaratmanın en temel görevimiz olduğuna inanıyorum.

 

Kendinizi nasıl bir yönetici olarak tanımlarsınız?

Olaylara hep pozitif tarafından bakmaya çalışıyorum. Yaptığım her işi keyifle ve öncelikle sonucu beni tatmin edecek şekilde yapmaya çalışırım. Empatim kuvvetlidir, öncelikle kişileri anlamaya gayret gösteririm. İyi bir dinleyiciyimdir, istisnalar olsa da genelde sabırlıyımdır. İşimi çok seviyorum ve hep sevdiğim işleri yapmaya gayret gösteriyorum. Çevremde de hep pozitif düşünen, yapıcı eleştiriler ve hızlı aksiyonlar yapan insanların sayısını arttırmaya özen gösteriyorum. Her işin neşeyle ve yüksek enerjiyle yapılması gerektiğine inanırım. “Kayaları aşındıran dalgaların gücü değil, devamlılığıdır” sözünü hiç aklımdan çıkarmam.

 

Teknoloji perakendeciliği sektöründe çalışmanın zorlukları neler, bu zorlukları nasıl aşıyorsunuz?

Tekstil perakendeciliğinden farklı olarak, teknoloji perakendeciliğinde mağaza çalışanlarımızın bilgi seviyesi son derece büyük önem arz ediyor. Bir kıyafetin koton ya da yünlü olması hepimize aşağı yukarı bir fikir verir. Oysa ki her gün özellikleri hızla değişen teknolojik bir ürün satın almaya karar verdiğimizde gerek internetten, gerekse güvendiğimiz kişilerden bilgi alma ihtiyacımız oluyor. Ürünün teslimatı, kurulumu, garantisi ve satış sonrasında da güveneceğimiz ve yakın bulacağımız firmaları tercih ediyoruz. Bu nedenle tüm çalışanlarımızın yeni teknolojileri, müşteri isteklerini çok yakından bilmeleri ve takip etmeleri gerekiyor. Son derece hızlı gelişen bir sektörün mensuplarıyız. Ayrıca elektronik marketler benzer markaları sattığı ve yakın hizmetler verdiği için diğer perakende formatlarına göre çalışanların katkısı çok daha önemli oluyor. Bunun dışında bu sektörde, Türkiye’de, dünyada olmayan bir rekabet yaşıyoruz. Türkiye’nin pozitif büyümesi, hızla açılan AVM’ler, teknoloji seven genç neslimiz sebepleriyle teknoloji perakendeciliği yapan yerli ve yabancı firmalar kıyasıya bir rekabet içindeyiz. Bu yarış da keyifli ve öğretici olduğu kadar, operasyonel ve finansal olarak bir o kadar da zor. Ama şu bir gerçek ki, bu yarışta kazanan, hep değerli müşterilerimiz ve onlara yakın duran markalar oluyor.

 

2013 yılı içerisinde hayata geçirmeyi planladığınız projeler neler?

Müşterilerimize 360 derece hizmet verebileceğimiz, bize ve hizmetlerimize, istedikleri yerden ve istedikleri anda ulaşabilmelerini sağlamak yakın zamanda en temel hedefimiz olacak. Bu amaçla satış danışmanlarımızdan başlayarak, sosyal medyaya, internete, satış sonrası hizmetlere hız ve verimlilik katacak projeleri başlattık, başlamış olanları hızlandırdık, yürüyenleri de geliştirmek üzere revizyonları başlattık. Zaten bugün hem markalarımız sektöründe Türkiye’nin en tercih edilen markaları arasında yer alıyor, hem de önemli bir çalışan sadakatine sahip, dolayısıyla bazı süreçlerimize de sadece bazı ufak dokunuşlar yapıyor olacağız. Bunun yanında MS Türkiye’yi ülkemizin en çok çalışılmak istenen şirketleri arasına sokmak, çalışanlarımıza kariyer yolları çizmek, kişisel gelişimlerine destek olmak ve onlara keyif ve gurur duyacakları bir ortam yaratmak için de proje gruplarımızı oluşturduk.

 

Boş vakitlerinizde neler yaparsınız, sizi motive eden hobileriniz neler?

15 sene her seviyede Voleybol oynadım. Spora hayatımda muhakkak yer ayırıyorum. Sporun beni her türlü olumsuz ve karamsar düşünceden, sıkıntılı ruh halinden uzak tuttuğunu, enerji ve güç verdiğini düşünüyorum. Ya salonda ağırlık egzersizleri yaparak ya da açık havada bisiklete binerek hem beynimi boşaltıyorum, hem de hayata daha kuvvetli sarıldığımı hissediyorum. Seyahat etmeyi, yeni insanlar tanımayı, yeni yerler görmeyi, uluslararası ortamları ve yabancılarla tanışmayı ve işbirliği yapmayı çok seviyorum. Evliyim, 19 yaşında bir kızım var.