Uzun ya da kısa vadeli olarak koyduğumuz her hedef, bizi yaşama bağlayan büyük bir güce sahip. Duygusal zeka eğitmeni Ayça Mumkule Erşipal, hedef koymanın ve bu hedeflerin bilincinde olmanın başarı üzerindeki etkisini senin için anlattı.

İnsan hayatı, tamamıyla hedef koyma ve bu hedefe ulaşma faaliyeti üzerine kurgulanmıştır. İnsanın varoluş yarışıyla başlayan bu süreç, pek çok anlayış ve öğretiye göre aralıksız devam etmektedir.

Bu anlamda, hedef varoluşumuzu şekillendirir demek doğru olabilir. Kendisine hiç hedef belirlemediğini söyleyerek hayatlarını sürdüren insanlar bile, bu şekilde huzur bulduklarını öne sürerler. Oysa huzur da bir hedeftir. Beynimiz, tüm organlarımızı hayatta kalabileceğimiz biçimde çalıştırmak üzere koordine eder. Beynin temel hedefi hayatı sürdürmektir. Yani sadece soluk almak bile, büyük bir hedefe hizmet eder ve kendisi de başlı başına büyük bir hedeftir.

Gezegenimizin belki de en ayrıcalık sahibi varlıklarıyız. Bu ayrıcalık, kuşkusuz “Seçme özgürlüğü”dür. Dolayısıyla insan, hedef koyan ya da koymayan olarak değil, neyi hedefleyeceğini seçen bir varlık olarak tanımlanabilir.

Hedef olgusu, Türk Dil Kurumu tarafından; “Yapılması tasarlanan iş, amaç, varılacak yer, ulaşılacak son nokta” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan yola çıktığımızda, hayatımızın her anını hedefler üzerine kurguladığımız görülmektedir. Görünen o ki gece yattığımızda uyumak, sabah belirli bir saatte uyanmak, bir yerden bir yere ulaşmak gibi hedeflerle hayatımızı geçirmekteyiz. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda ise asıl önemli olanın ve başarıya ulaştıranın hedef koyma konusundaki maharet olduğunu söylemek mümkündür.

İnsan sosyal bir varlıktır. Dolayısıyla, konu hedef olduğunda, öncelikli olarak gereksinmelerden bahsetmek yerinde olacaktır.  Maslow’un gereksinimler hiyerarşisinde, üst sıralarda lanse edilen “Öz gerçekleştirim”, bireyin sürekli olarak kendini geliştirmesi, dolayısıyla “Olabileceği her şeyi olabilmesi” anlamını taşımaktadır. Hiyerarşik bir sıranın üst sıralarına yerleşmiş olan öz gerçekleştirim, hedefe ulaşmanın insana katacağı değerin ne denli önemli olduğunu vurgulamak adına dikkatle değerlendirilmelidir.

Öz gerçekleştirim, kişiliğin bütün yönlerinin dengeli ve uyumlu bir biçimde gelişmesi ile mümkündür. Dolayısıyla öz gerçekleştirim, daha evvel de vurgulandığı üzere, kişinin “olabileceği” her şey olabilmesi demektir. Bu sürecin en önemli kısmı, kuşkusuz “Kendini tanıma” sürecidir. Kendini tanıma işi, başkaları tarafından değerlendirilen ve kendisine yakıştırılan sıfat ya da yetkinliklerle tanımlanmaya alışmış birey için son derece heyecan verici ve bir o kadar da zorlu bir yolculuğu ifade eder. Kendimize bazı soruları cesaretle sorabilmek ve bu sorulara açık bir yürekle cevap verebilmek, atılacak ilk adım olabilir.

Örnek olarak aşağıdaki soruları sıralayabiliriz:

  • Kendime ilişkin benlik algım ne?
  • Kendimin farkında mıyım?
  • Kendimi seviyor muyum?
  • Kendimi değerli ve yeterli buluyor muyum?
  • Yapabileceklerimi yapma gücüne sahip miyim ?
  • Ne için yaşıyorum? Neye değer veriyorum?
  • Dünya görüşüm ne?
  • Güdülerim/dürtülerim ne?
  • Rollerim neler?

Öz gerçekleştirimin anahtarlarından biri de güçlü yönlerin keşfidir. Zayıf yönlere yönelmek hem gereksiz hem de zahmetli bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Davranış bilimleri, zayıf yönlerin güçlü yönlerin aşırıya kaçmasıyla oluştuğunu göstermektedir. Dolayısıyla zayıf yönlere odaklanmak yerine güçlü yönleri ehil hale getirmeye çalışmak daha akılcı bir yol olarak benimsenmektedir.

Kendini tanıyan, güçlü ve geliştirilmeye açık yönlerini farkında olan birey, zorlayıcı hedefler koymak konusunda başarılı olabilir. Koyduğu hedeflere birer birer ulaşan birey ise başarma ve kazanma hazzının yanında kendini gerçekleştirebilmenin de mutluluğunu yaşayacaktır.

Özetle; “Hedeflere ulaşmak demek, kişinin kendi biricik özüne dokunabilmesi demektir.”

Konuk Yazar: Ayça Mumkule Erşipal / Duygusal zeka eğitmeni