Unilever NAMETRUB bölgesinde İnsan Kaynakları Başkan Yardımcısı Steven Gross’un 30 yıllık deneyimindeki başarısında gittiği her ülkede önce o bölgenin kültürünü tanımasının etkisi çok büyük. Gross, dört ay önce göreve gelmesine rağmen Türkçe derslerine başladığını anlatıyor.
Steven Gross, 30 yıldır görev aldığı Unilever’de Kalite Kontrol Departmanı’ndaki görevinden bugün Unilever Türkiye, Rusya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Kafkasya (NAMETRUB) bölgelerinde İnsan Kaynakları Başkan Yardımcısı olarak görevini İstanbul’dan yürütüyor. Avustralya’da doğumlu olan Gross, Mikrobiyoloji ve Gıda Bilimi üzerine eğitim görürken kariyerine ilk olarak Unilever’de başlar ve yıllar içinde çok çeşitli departmanlarda yer alır. İmalat yöneticisi olarak çalıştığı sırada İnsan Kaynakları Geliştirme alanında lisans yapan Gross, Sydney’de Personel İlişkileri Sorumlusu olarak göreve getirildiği dönemde ise Endüstriyel İlişkiler Yüksek Lisansını tamamlar. Kariyerin bundan sonraki sürecinde Avustralya’nın ardından Rusya, Pakistan, Vietnam, Afrika’da birçok önemli görev üstlenir. Yaklaşık 30 yıldır aynı şirkette olmasına rağmen birçok farklı iş tecrübesi edindiğini söyleyen Gross, bunu deneyimlerin kazandırdığı zenginliğe verilen önem olarak nitelendiriyor. Gross’la İnsan Kaynakları kariyerini ve deneyimlerini konuştuk.
İK takımı kuruyor
Unilever deneyimlerin farklılığına çok önem veren bir şirket o nedenle de şirkete baktığınızda bireylerin gelişimi için satıştan finansa, finanstan pazarlamaya geçişler olduğunu çok rahat görebilirsiniz. Benim geçişim de bu şekilde gerçekleşti. Bu nedenle birçok farklı şirketle çalışmış gibi deneyimler elde ettim. Dolayısıyla burada, deneyimlerin zenginliği söz konusu. Ve bu deneyimlerin arasından benim İnsan Kaynaklarını seçmem, yaptığımız işin merkezinde yer almasından dolayı oldu öncelikle. Şirketin kuruluşundan itibaren bu şekilde olmuş. İK iş yapış biçiminin merkezi durumunda yer alıyor. İkinci olarak mutlu ve motivasyonu yüksek insanlara bir katkıda bulunmak benim için çok önemli. Son olarak ise, şirket gerçekten İK ile ilgili uygulamalara yatırım yapan bir anlayış taşıyor. En güncel uygulamaları takip etmek ve uygulamak bana ilham veriyor. İnsan kaynakları yöneticisi olarak bu gelişmelerin tam ortasındayım. Bunu bir benzetmeyle açıklayacak olursak, Manchester United’ın Teknik Direktörü Sir Alex Ferguson, takımında oynayacağı oyuncuları seçiyor, onları eğitiyor, onların nerede, ne şekilde ve ne kadar maçta oynayacaklarına karar veriyor. Aynı zamanda ne kadar bir maaşla oynayacaklarına da karar veriyor. Aslında bizim görevimizle aynı. Biz de şirkete kimin geleceğinin, ne şekilde bir rol oynayacağının, nasıl konumlandırılacağının ve hangi eğitimleri alacağının kararını veriyoruz. Takımı kuruyoruz yani. Bu bana müthiş bir zevk veriyor.
İnsanların özündeki iyilikleri ortaya çıkarmak gerek
Ekip kurarken şirketle uyumlu ve değerleri olan insanları işe almak önemli. Aynı zamanda şirketin stratejisine paralel olarak, yaşadığımız dünya içinde fark yaratmak isteyen insanları değerlendirmek de çok önemli. Bu insanların en iyi şekilde çalışabilmeleri için doğru imkanları, yeri ve çevreyi yaratıyoruz. Şirketimizde herkesin düşüncelerini dile getirebileceği, çalışanların kendilerini rahat hissedebilecekleri bir ortam var. İnsanların özündeki en iyilikleri çıkarabilecek iklimi yaratmak gerekiyor. Burada çok rahat bir ortam var. Çünkü insanların fikirleri ancak böyle büyüyüp yerleşebilir. Hem tarzlarında hem de düşüncelerinde farklılıklar, çeşitlilikler bizim için değer taşıyor. Aynı zamanda çalışanlarımıza esneklik de sağlamak istiyoruz. Yani, çalışanların gerektiğinde evlerinden de çalışabilecekleri koşulları sağlayarak, sosyalleşebilecekleri ve eğlenebilecekleri imkanları yaratarak onların mutluluğuna katkıda bulunabilmek amacındayız.
Belirli bir rotanız olmalı
Çalışanların önce kendi kariyerlerine sahip çıkmaları gerekiyor. Kendi kariyerleriyle ilgili bir bakış açıları ve belli bir rotaları olmalı. Yani bir şirketin kişiye yön vermesi değil, sizin yön vermeniz gerekiyor. Benim durumumda da böyle oldu. Unilever içerisindeki görevlerimin hepsi benim isteklerim ve gitmek istediğim rotayı paylaştığım için oldu. Bundan 18 ay önce, şuanki görevim için kariyer görüşmeleri yapmıştım. Dolayısıyla, kendi kariyerinizi kendi ellerinize alın, verebileceğim en büyük öneri budur. Ama buna ek olarak, fonksiyonlar arası deneyimlerin de önemli olduğunu söylemeliyim. Örneğin, ben kaliteden başladım. Kaliteden İnsan Kaynaklarına geçiş ve aynı zamanda uluslararası iş deneyimleri, hem kültürel konulardaki hem de iş deneyimi anlamındaki bakış açımı çok genişletti. Geçen günlerde Unilever ofisine gelen 150 kadar üniversite öğrencisiyle de paylaştım bunları.
Önce bölgenin kültürünü anlıyorum
Bir pazara girdiğim zaman, ne yapılması gerektiği anlamadan önce öncelikle oradaki kültürel hassasiyetleri ve farklılıkları anlamak için biraz zaman ayırıyorum. Her pazarın kendine göre farklı yaklaşımları olabiliyor. Dolayısıyla karar verme mekanizmasına geçmeden önce buna zaman ayırıyorum, yani önce anlamaya çalışıyorum. Her bölgedeki farklılıklara göre, oradaki İK gündeminin nasıl olması gerektiğini belirliyorum. Örneğin Rusya’da şirketin başlangıcındaydık ve çok hızlı bir şekilde yüzlerce insan almamız gerekiyordu. Pakistan’da şirketi daha hızlı büyüme için transforme etmemiz gerekiyordu. Vietnam’da ise çok iyi bir şirkettik ve oradaki yerel yeteneklerimizi tutmak için bir gayretimiz vardı. Dolayısıyla, gittiğim yerlerde hep farklı farklı konularla karşılaştım. Benim için en önemli öğreti, o kültürü çok iyi anladıktan sonra bunları gözeterek temel yaklaşımları doğru şekilde uygulamak. Aynı zamanda bu farklılıklarla işe yaklaşım, problem çözme yeteneğimi ve yaratıcılığımı artırdı.
İK artık iş ortağı
Benim başladığım dönemlerde daha çok işe alım, çalışan ilikileri veya maaş belerlemesi yaparken bugün artık iş ortağı konumunda. İşletmelerle, liderlerle, birimlerle el ele çalışarak doğru yeteneklerin doğru noktalarda olmasını sağlamak ve kurum organizasyonunun doğru bir şekilde olduğunu sağlamaktan yükümlü bir alan. Bunu yaparken de bütünün en doğru gelişimlere sahip olmasını sağlamak çok önemli. İnsan Kaynakları aslında doğru insanlar, doğru organizasyon ve doğru kültürün sorumluluğu içindedir. İleriye baktığımda bunu şekillendirecek birkaç trendden bahsedebiliriz. Bunların ilk İnsan Kaynaklarının bakış açısıyla küreselleşme. Gelecek dönemde çalışanların mobilitesi çok artacak ve insanlar artık ülkeler arası farklı lokasyonlarda çalışabilecek. İkincisi Multi jenerasyonlar. Şuan ki iş gücü içerisinde birarada çalışan üç jenarasyon için farklı İK çözümleri uygulamak gerekiyor. Farklı insanların ihtiyaçları da farklı olduğundan, değişik şeylerden motive olacaklardır. İnsan Kaynaklarındaki temel görev bu ihtiyaçlar yönünde olmalı. Üçüncü sırada dijitalin öneminin artması geliyor. Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecralarına en doğru şekilde ulaşmamız önemli. Yeteneklere ulaşmak anlamında da çok önemli bir faktör. Tüm bunların sonunda ise amaç geliyor. Geçmişte bireyler daha çok maaş için çalışırdı ama artık bir amaca yönelik çalışmak herkes için çok önemli hale geldi. Bizim Unilever’deki stratejimizin tam kalbine koyduğumuz sürdürülebilirlik amacı çalışanlarımızı, çevreye ve dünyaya bir şeyler geri vermek amacıyla bir araya getiren bir öğe olarak konumlanıyor.
Türkçe dersleri alıyorum
İki kızım var ve onlar şu anda Avustralya’dalar. Ben ise dört aydır Türkiye’deyim. İstanbul muazzam bir şehir. Ayrıca, Türk insanlarını çok misafirperver ve sıcakkanlı buldum. Bindiğim ilk takside Avusturalyalı olduğumu söyleyince taksici orada benim bir sürü arkadaşı olduğunu söyledi. Yani Türkiye’ye vardığım ilk an itibariyle bu sıcaklığı hissettim. Şuan Türkçe dersleri alıyorum. Tarih, sanat ve kültürle çok ilgileniyorum. Bu anlamda medeniyetlerin bir araya geldiği bir noktada olmak benim için çok keyif verici. Burada bulunduğum zaman içerisinde sık sık seyahat ederek Türkiye’nin dört bir tarafını görmek istiyorum.