Türkiye’nin en başarılı karikatüristlerinden biri Erdil Yaşaroğlu. Pek çok isim yok olup giderken, o başarısını her geçen gün artırıyor. Bu başarının en önemli göstergelerinden biri de, günde 50 bin kişinin ziyaret ettiği sitesi Komikaze.net. Yaşaroğlu’nun karikatürleri senelerdir insanların yüzlerinde kahkahaya dönüşüyor. 

Kağıdı kalemi ilk eline alışı anaokuluna rastlar Erdil Yaşaroğlu’nun. Çizdiği karakterleri balonlarla konuşturur. Bu biraz da küçük yaştan beri çizgi romanlara olan düşkünlüğünden kaynaklanır. 10-11 yaşlarına geldiğinde kendisinden üç yaş büyük olan kuzeni Varol Yaşaroğlu,  Hürriyet Gazetesi’nin Ege ekinde karikatür çizmeye başlar. Aile kuzenini destekler, yeteneğini her defasında överler. İşte o zaman ‘Ben de çizerim” diye başlar karikatür çizmeye Erdil Yaşaroğlu. 15 yaşına kadar karikatürlerini dergilere gönderir ama hiç yayınlanmaz. Çünkü onun deyimiyle hakikaten korkunç çizimlerdir onlar. Sonra bir ara grafik mizaha merak sarar. Sergilere, yarışmalara katılmaya başlar. 30’a yakın ödül alır. Bu arada üniversite için dershanelere gidip gelmeye başlar. Kamu yönetimi ya da dişçilik okuyacaktır. Ama 6 aylık dershane ömrü yeterince bunaltır onu. Güzel sanatlarda okumaya karar verir. Mimar Sinan Heykel Bölümü’ne girer ve bitirir. Ama yapmadığı bir meslek olarak kalır heykel. Bu arada Limon Dergisi’nde çalışmaya başlamıştır. Sonra Plastip Show’a senaryo yazarlarından biri olur. 3-4 sene orada çalıştıktan sonra ayrılıp arkadaşlarıyla Mr.Veb diye bir yazı ekibi kurarlar. 50’ye yakın program hazırlarlar. 2000 yılına kadar bu böyle devam eder. Televizyon onu çok sıkmıştır. Bir ara reklam işine de el atar ama takım elbiseler, toplantılar ona göre değildir. Firmanın ortağı olarak toplantı odasından sürekli creative ekibe bakmak bir süre sonra dayanılmaz olur ve hisselerini devreder. Bütün bunlar olurken Limon Leman olur. Komikaze köşesi çıkar. Marlon’u çizmeye başlar. www.komikaze.net’i kurar. Selçuk Erdem, Metin Üstündağ’la birlikte Leman’dan ayrılır ve Bahadır Baruter’le birlikte Penguen Dergisi’ni kurar. İşte o zamandan beri de Penguen, Lombak ve Kemik dergilerinde çizer kendisi. 12 kitabı var, 13.’sü yolda. Komikaze.net’e ise ilk günler 50 kişi girerken şimdi 50 bin kişi giriyor.

Profesyonel hayata ilk girişiniz nasıl oldu?Lise 2’deydim. Güneş gazetesinden “kopya çekmek” hakkında röportaj yapmak için geldiler. Kimle konuşulur derken herkes sıra arkadaşım Burak Akkul ile beni gösterdi. Hocalar da duyuyor tabii, bizim için hoş olmadı, ama yaptık gene de röportajı. Röportaj yapmaya gelenlerle çok eğlendik. “Siz ne kadar komiksiniz” dediler. Bir de çizdiğimizi gördüler. “Bizim mizah sayfalarımızı siz hazırlasanıza” dediler. Böylece profesyonel hayata atıldık. Güneş Gazetesi’nin Gençlik ekinin sayfalarını hazırlıyorduk. Hemen alt katta Limon Dergisi vardı. İlk çıktığı günden itibaren o dergiye girmek istiyordum. Bir cesaret gittim. “Ben burada çizmek istiyorum” dedim. Onlar da “İyi, beğenirsek yayınlarız” dediler. Her hafta 20-30 tane çizim götürüyordum. Girmiyordu, ya da bir tane giriyordu. 3 hafta sonra iki tane girmeye başladı. 6 ay sonra dediler “Sana köşe verelim”. Bir sevindim ben. Lise zamanıydı. Öyle başladı işte karikatür hayatım.

Erdil Yaşaroğlu bir karikatürü nasıl çıkarıyor?
Öyle durup dururken karikatür esprisi gelmez. Çünkü kafamın estiği zaman çizeyim diye bir lüksümüz yok. Benim haftada 7 tane iyi karikatür esprisi bulmam lazım. Bu da demektir ki en az 30 tane karikatür esprisi bulacağım, aralarından eleyeceğim ve iyilerini dergiye çizeceğim. Onun dışında kapak ve gündem sayfalarını da çizmem gerekiyor. Bunlar her hafta bir rutin olduğu zaman “Aman şöyle bir gezeyim de, aklıma ne eserse çizerim” gibi bir lüksün olmuyor. Espri bulmak zorundasın. O da mesai demek. Oturup çalışıyorsun. Genelde Pazartesi 6’da kalkarım. Yetişmeyeceği zamanlar Pazar günü de başladığım olur. Akşama kadar kimseyi görmem, kapılara çıkmam, telefonları açmam. Zorla gelenlerden nefret ederim. Çünkü sıkıntılı bir şey böyle. O konsantrasyonu sağlıyorsun, en ufak bir şeyde birdenbire bozuluyor. Biraz sancılı bir süreç. Sonra esprileri bulduktan sonra dünyanın en mutlu adamı oluyorum. Belli bir sürede çiziyorsun zaten, çizimde bir dert yok. Önce konular buluyorsun, bu konu hakkında espri bulayım diyorsun.  İnternette dolaşıyorsun, televizyona bakıyorsun, kitap okuyorsun, düşünüyorsun ve çiziyorsun.

“Profesyonel hayata Lise 2’de atıldım. Güneş gazetesinden okula, kopya çekmekle ilgili röportaja gelmişlerdi. Herkes bizi gösterdi. Hocalar da dinliyordu, hoş değil tabii ama röportajı yaparken çok eğlendik. Muhabirler de “Siz çok komiksiniz, gelin bizim mizah sayfalarını yapın” dediler.”

Espri bulurken hiç tıkandığınız olmuyor mu?
Tıkandığım oluyor bazen. O zaman terapi başlıyor. “Bunca senedir buluyordun, şimdi  mi bulamayacaksın” terapisi. Kanıyorum da buna. Sonra buluyorum hemen. Zaten bir hafta öncesinden yarı yedek gibi kalanlar da oluyor. Devam ediyor hayat bir şekilde.

Bir karikatüristte olması gereken özellikler nelerdir?
Bir karikatüristin algıları çok açık olmalı. Karikatürde konu her şey olduğu için kutuplardaki penguenlerden tutun, çöl fırtınası harekatına, Merter’deki minibüsçülerin dertlerinden, Eskimoların balık tutmak için halka kesmelerine kadar abuk sabuk her şeyi bilmeniz gerekli. Bu düzlemin bir de zaman ve tarih gibi bir derinliği de var tabii. İlkçağlardan uzay çağına kadar her şeyden bilgi sahibi olması gerekiyor. Çünkü onların hepsi bir malzeme. Her yerden bir konu bulabilirsin. Çünkü hep aynı şeyleri çizmiyoruz. Mesela Fatih Sultan Mehmet’i çiziyorsun bir karikatüründe, hemen arkasından bir astronot çiziyorsun. Ardından penguen var bir tane. Yanında solucanları, altında bir çocuğun kardeşini kıskanmasını çiziyorsun. Bu kadar farklı konuda çizdiğin için her şeyden biraz bilgin olması lazım. Çok okumak, çok gezmek çok sohbet etmek, çok görmek gerek. Zeka tabii ki gerekiyor. Espri bulmak diye bir şey var işin içinde. Onun dışında çalışmak ve çalışmak, başka bir şey değil.

İnsanları güldürmek üzerine kurulu bir mesleğe sahip olmak nasıl bir şey?
Çok keyifli bir şey. Ama insanların sürekli senden komiklik beklemeleri zor . Çünkü bir ortama girdiğin zaman karikatürist bu arkadaş diyorlar. Hadi güldür bizi diye herkes bakıyor. “Ben de fıkra biliyorum, ben de komiğim, ben de espri yapabiliyorum” diye hemen fıkra anlatmaya başlıyorlar. Ben fıkra dinlemekten nefret ediyorum mesela. Ama diyemiyorum kimseye. Onların abuk sabuk esprilerine maruz kalıyorsun veya beni güldürsene diye zorluyorlar. Sahneye çıkıp insanları güldürmediğin, dergi yoluyla yaptığın için birebir eğlenmelerine şahit olmuyorsun. Ama bir yerlerde güldüklerini eğlendiklerini bilmek seni mutlu ediyor, bu çok güzel bir şey. Eğlendirme sanatı güzel bir duygu. Ona sahip olmak iyi bir şey. Sevdiklerini belirten mailler alınca, insanlarla karşılaşınca beğendiklerini söylediklerinde çok keyif alıyorsun. Sahneye çıkan adamdan da farklı olan yanı, senin gizli kalman. O da güzel. Birçok sevenin var ama kimse seni bilmiyor, çizgilerini biliyor.

Karikatürist olmasaydınız ne olurdunuz?
Sonuçta bir rahatsızlıktan ortaya çıkan bir meslek karikatüristlik. Dünyaya bakıyorsun, bir şeyler görüyorsun, birtakım güzellikleri, hataları görüyorsun, onları yorumluyorsun. Bir şeyler söyleme, algıladıklarını anlatma ihtiyacı hissediyorsun. O yüzden gene kendimi anlatabileceğim bir meslek tercih ederdim. Yani bu muhtemelen bir sanat dalı olacaktı. Gazeteci de olabilirdim. Fikirlerimi söylemek istiyorum insanlara, derdim o. Hiçbir şey olmasaydım Taksim meydanına sandalye koyar bağırırdım herhalde “Arkadaşlar şöyle bir şey aklıma geldi, niye bu böyle? ” diye bağıra bağıra anlatırdım.

Düz yazılarınız da çok keyifli. Hiç kitap yazmayı düşündünüz mü?
Yıllarca televizyon yazarlığı yaptım. Ama bir kitap yazmak… Her genç kızın rüyasında bir müzikalde oynamak vardır ya, benim içimde de o saklıdır. Güzel bir kitap yazmak her zaman isterim. Öyle bir donanıma sahip olduğumda herhalde otururum bilgisayarın başına. Muhtemelen roman olur. Masal da olabilir. Çocuklar için masal kitapları yazmak istiyorum. Daha gerçek, daha anlamlı masal kitapları.

Bir idolünüz var mı?Hiçbir zaman idolüm olmadı. Korkunç hayranlık duyduğum bir şey olmadı. Hatta bir kere bunun sohbetini Cem Yılmaz’la yapıyorduk evde. Televizyonda MTV açıktı. Sarışın zenci bir kadın şarkı söylüyordu. İri yarı güzelce bir kadındı. Ya bizim neden hiç böyle hayran olduğumuz kimse yok diye konuşurken bari şuna hayran olalım diyip televizyonun önünde 5 dakika boyunca tepinmiştik, çığlıklar atmıştık. O kadardı yani. İdolüm hiçbir zaman olmadı.

“Eğer karikatüristseniz, konunuz her şey olduğu için kutuplardaki penguenlerden tutun, Çöl Fırtınası harekatına, Merter’deki minibüsçülerin dertlerinden, Eskimoların balık tutmak için halka kesmelerine kadar her şeyi bilmeniz gerekli.”
Karikatürde nasıl kariyer yapılır?
Karikatürde kariyer yapmanın zorlukları var. Bunun bir okulu yok. Aile baskısı var.  Karikatürist olacağına otur mühendis filan ol diyen aileler çok. Bizim mesela Cuma günleri amatör günümüzdür. Genç çizerler çizdiklerini getirirler. Bu Oğuz Aral’dan beri süregelen bir gelenek gibi. Selçuk Erdem ve ben onlarla ilgileniyoruz. Onlar bizim yumurtalarımız, Penguen’in yumurtaları. Onların çizgilerini geliştirmek için her hafta çalışırız. Getirirler gösterirler karikatürlerini, üstünde çalışırız. Hızlı ilerlemeleri için elimizden geleni yaparız. İyi olanların karikatürlerini yayınlamaya başlarız. Çok iyi espri bulmanın çok önemi yok haftalık yayında. Düzenli yayın çünkü. Her hafta çok iyi espri bulmanın bir önemi var. Her hafta çok iyi espri bulabilen adamlar da köşe sahibi olmayı hak ediyorlar. Kimisi bunu 6 ayda aşıyor kimisi 6 yılda aşamıyor. Tamamen kendilerinin istekleri, çalışmaları ve inançlarıyla ilgili bir şey.

Türk insanı karikatüre nasıl bakıyor?
Seviyoruz karikatürü. Mizahı seviyor Türk halkı. Çünkü rahatlamaya ihtiyacı var. Mizahın temelinde zaten otoriteye başkaldırı olduğu için seviyorlar. Bizde de ataerkil toplum yapısı var, yıllarca imparatorluk yaşanmış. Hala da otorite hayatımızda devam ediyor. Devlet… korkulur. O yüzden onunla dalga geçenleri de seviyorlar. Halkımızın çoğu kendiyle dalga geçmeyi de çok seviyor. Ben Rizeli’yim mesela. Karadeniz fıkralarına bayılırım. Ama birisi anlatmasın, okurum sadece. Ben mizah yazısı sevmiyorum. Fıkraları kısa olduğu için bazen okuyabiliyorum. Çoğu kötü olduğu için eğlenmiyorum. Bir de anlatamayanlar yüzünden. 15 dakika boyunca “Bak biliyorsan anlatmayacağım” diyen adamlar var ya, o yüzden.

Hobileriniz neler?
Aslında karikatüristliği meslek olarak görmüyorum. Hobimi yapıyorum, para veriyorlar. Birinci hobim karikatüristlik. İkinci hobim karikatür okuyuculuğu. Belki klasik gelecek ama kitap okumayı çok seviyorum. Ama abartılı seviyorum. 3’er tane bir arada okuyorum. 3 tane dergide, 3 tane evde olur genelde. Hepsini aynı anda okurum. Dağ bisikleti çok severim. Yaklaşık 20 senedir yaptığım bir spor. Onun dışında motorsiklet en büyük hobilerimden bir tanesi. Her yere giderim onunla, gezerim, tatile de çıkarım.

İleriye yönelik projeleriniz var mı?
Dergiyi daha güzel yapma projem var. İçeriği yenileniyor. Dergiden birkaç arkadaşımız ayrıldı. Bu bahaneyle dergiyi de elden geçirip daha güzel hale getirmek istiyorum. İnternette bir iki projem var. Dünyanın her dilinde yayın yapan bir karikatür sitesi. Minimum 160 dilde olacak. Ama her dilde,  Papua Yeniginece bile olacak. Yaptım da kendimdeki enerjiyi bekliyorum. Çünkü internet siteleri çocuk gibidir, ilgilenmen lazım, ilgilenmedin mi bütün trafiği düşer ilgilendin mi yükselir. Ona ilgileneceğim enerjiyi hissettiğim anda açacağım siteyi. Bir sürü proje var, söylemek istemediklerim de var.