Çıkardığı 45’liklerle 70’li yıllara damgası vuran Işıl Yücesoy, Zamansız adlı albümüyle yeniden sevenleriyle buluştu. Çemberimde Gül Oya, Korkuyorum Anne, Unutursam Fısılda’daki performansıyla hayran kitlesini artıran Yücesoy, sanatın her dalında üretmeyi seviyor. “Hayret içinde kalıyorum 45, 50 yaşında emekli olanlara, nasıl üretmeden durabiliyorlar? Erken emekli olabilirsin ama başka bir şey yapabilirsin. Aksi takdirde tükenir gidersin” diyor.

Yeni jenerasyon onu her ne kadar rol aldığı dizilerden ve filmlerden tanısa da 70’li yılların en güzel kadın seslerinden biri Işıl Yücesoy. Aldığı tiyatro eğitiminin ardından bir süre devlet tiyatrosunda görev alan Yücesoy, 70’li yıllarda sahnelere geçiş yapıyor ve çıkardığı 45’liklerle geniş bir hayran kitlesine sahip oluyor. 2000’li yıllarda oynadığı Üvey Baba, Çemberimde Gül Oya dizileri ve Korkuyorum Anne, Unutursam Fısılda gibi filmleriyle yeni jenerasyonun da kalbinde taht kuran Yücesoy, “Zamansız” adlı albümüyle sanat hayatına ara vermeden devam ediyor. Genç kuşağın kendisini daha çok dizilerden ve filmlerden tanıdığını belirten Yücesoy, çıkardığı yeni albümüyle ilgili olarak, “Gençlerle daha içli dışlı olmak istedim. Onlara ‘Bak çocuğum, benim bu tarafım da var. Gel sen bir dinle. Belki anlaşırız, belki beni seversin’ demek istiyorum. Bu albümümle, 37 yıl önce bıraktığım yarenlerimle de göz göze gelmek istiyorum, bütün mesele bu” diyor. Yücesoy’la sanat hayatını ve seçimlerini konuştuk.

Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezunsunuz. Tiyatro eğitimi almaya nasıl karar verdiniz?

Liseyi bitirdiğimde Güzel Sanatlar Akademisi’nde Resim Bölümü’ne girmiştim, Bedri Rahmi’nin öğrencisiydim. Ama Bedri Rahmi beni çok yeteneksiz buldu. “Çok yeteneksizsin” gibi bir laf etti. Tuvali bıraktım, her şeyi bıraktım. Komik bir şekilde yapabileceğimi varsayarak eczacı olmak istiyordum. Şu anda çok gülüyorum, benimle yan yana gelir bir şey değil! Halam, Muazzez Kurtoğlu ünlü bir devlet tiyatrosu sanatçısıydı. Bana, “Seni tiyatro sanatçısı olarak görmek isterim” dedi. Böylelikle Ankara Devlet Konservatuarı’na girdim. Bu arada Cüneyt Gökçer’in emriyle Opera Bölümü’ne de devam ettim ama ikisi bir arada çok zor geldi, operadan mezun olamadım.

Konservatuarı bitirince ne yaptınız?

Ankara Devlet Tiyatrosu’na girdim. Sonra turnelere gitmeye başladım. İlk Bursa Devlet Tiyatrosu’nda daimi turne yaptım, ardından da İzmir’de. Ankara’da Macide Tanır’la Lorca’nın Kanlı Düğün’ünde oynadım. Sonra da İzmir’e tayinim çıktı. İzmir Devlet Tiyatrosu kurucularındanım. Sonra da devlet tiyatrosuna veda ettim.

Neden ayrıldınız tiyatrodan?

Ben çok fazla aynı yerlerde kalabilecek biri değilim Devlet tiyatrosunda da doyumsuz bir noktaya geldim. Bana hiç bir şey katmamaya başladığını düşünmek ve kendimi sıradan bir memur zihniyeti içinde bulmak beni rahatsız etti ve “Allahısmarladık” dedim.

Müzik hayatınıza ne zaman giriyor peki?

Müzik çocukluğumdan beri hayatımın içindeydi. Konservatuarda okurken gizlice “Arda” ismiyle sahneye çıkıyordum, öğrenciyken sahneye çıkmak yasaktı. O yıllarda Zaliha çok meşhurdu, ikimiz de Rus ve Azerbaycan müzikleri yapıyorduk. Sonrasında Egemen Bostancı menajerim oldu. Yıllar içerisinde Fikret Şenes’le, Selami Şahin’le, Noray Demirci’yle tanışmam, onlarla dost olmam beni başka bir kulvara itti. Babam da konser piyanistiydi. Bana, “Kızım iyi bir mikrofonla sahneye çık, mikrofon şarttır ve seyirci arasında bir tane seni  anlayan olur, sırf onun için şarkı söyle” dedi. Bu cümle, bana bu işin ne kadar ciddi olduğunu anlatan cümledir, ben de her zaman çoğunlukları bir kişi kabul ederek işimi yaptım.

Dört tane 45’liğiniz var. Son 45’liğinizi de plak şirketleri kabul etmeyince kendi plak şirketinizi kurarak çıkartıyorsunuz…

O dönem yabancı müzikler üzerine sözler yazılıyordu. Bunun böyle olmaması gerektiğini, kendi melodimizin olması gerektiğini düşündüm. Ya Seninle Ya Sensiz’in bestesini Selami  Şahin yaptı, sözlerini Ahmet Selçuk İlkan yazdı. Noray Demirci alt yapılarını yaptı. O albüm her ne kadar İMÇ’de kabul görmediyse de biz çıkarınca bir hafta içinde 100 binin üstünde satış yaptı.

1980’li yılların sonlarına doğru sahnelerden ayrılmaya neden karar verdiniz?

Evlendim, 1990’da çocuğum oldu, o yıllarda müziğe tümden kapattım hayatımı. Ekrana, Ülker Köksal’ın Sacide adlı oyunuyla döndüm. Tiyatro oyunuydu ama TRT’de yayınlandı ve çok ses getirdi o yıllarda. Sonra Atilla İlhan’ın yazdığı Dokuz Sütuna Sekiz Manşet isimli dizide rol aldım. İlk oynadığım dizidir. Attila İlhan, oradaki rolü benim için yazmıştı.

Attila İlhan’la arkadaşlığınız eskiye mi dayanıyor?

Arkadaşlığımız yok, beni seyretmiş. Anadolu turnesindeydim, şarkı söylediğim yıllar… O zaman cep telefonu yok ama her gittiğimiz yerde Attila İlhan’ın beni aradığını söylüyorlar. Ben de inanamıyorum, beni neden arasın diye düşünüyorum. Derken bu projenin varlığı ortaya çıktı ve benim için bir doktor rolü yazmış. O rol, çok iz bıraktı bende. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyordum o yıllarda. Abdülcambaz, Orkestra, Küçük Adam Ne Oldu Sana… Birçok oyunda rol aldım. Küçük Adam Ne Oldu Sana oyunuyla Sadri Alışık En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldım. Sonra da sinema devreye girdi. Reha Erdem’in Korkuyorum Anne’sinde oynadım. Çok severek oynadım ve filmdeki rolümle birçok ödül aldım. Korkuyorum Anne’den sonra Prensesin Uykusu’nda ve Unutursam Fısılda’da oynadım.

Aynı zamanda ses getiren dizilerde oynadınız…

Üvey Baba’da beş yıl oynadım. Ne kadar taksi şoförü varsa hala Üvey Baba’yı hatırlıyor. Onlar için hâlâ Hanım Ağa’yım. Çemberim Gül Oya’daki Sema karakteri, dünya skalasına girecek rollerden biridir. Bu konuda biraz şanslıyım galiba, çünkü gerçekten iz bırakan rollerde oynadım ve insanlar sevdi. Çemberimde Gül Oya, Çağan Irmak gibi özel bir adamla tanışmama ve onunla ana oğul olmama neden oldu. Bunlar benim için büyük şans oldu ve o şansı da ben kenara atmadım, çok çalışarak, tırnağım kopa kopa bugüne geldim. Keza, Unutursam Fısılda da özel bir filmdi. Bunlar iyi cins at roller. Biz öyle deriz tiyatroda. O kadar güzel yazılmış tipler ki eğer üstünde azıcık düşünürseniz ve biraz profesyonel olup yedirmeyi içirmeyi bilirseniz, o at çok güzel şaha kalkar. Halktan aldığım geri dönüşlerle, köşe yazarlarının lütfettikleri yazılarla, sokaktaki insanın beni görürken ağlamaya başlamasıyla anladım ki ben de fena oynamamışım. Son olarak Aşk ve Mavi adlı dizide sevgili Emrah ile birlikte oynadım.

Tiyatroyla, sinemayla, müzikle uğraştınız. Hangi sanat dalıyla uğraşırken kendinizi daha iyi hissediyorsunuz?

Ayırmak mümkün değil hiçbirini. Hepsi insandan, duygudan hareket ediyor. Ben sadece sunuyorum, beğenirlerse baş tacı oluyorum, kararı halk veriyor. Zaman geliyor tıkanıyorum orada bir şey yapamayacağımı hissediyorum hemen başka bir alana geçiyorum. Çünkü ben iş yapmaktan utanmıyorum. Hepsinden sıkılırsam, garsonluk da yapabilirim, yeter ki çalışayım… Hayret içinde kalıyorum 45-50 yaşında emekli olanlara, nasıl üretmeden durabiliyorlar? Erken emekli olabilirsin ama başka bir şey yapabilirsin. Yani insanın hayatiyetini, adrenalini ayakta tutacak hep bir şeyler yaratması gerekir. Aksi takdirde tükenir gidersin. Yaşlanırsın. Ben yaşlılık istemiyorum. Yaş almayı seviyorum.

Hayalinin peşinden gitmek isteyenler için neler söylemek istersiniz?

Vazgeçmemelerini tavsiye ederim. Yine işlerini yapsınlar ama onun dışında mutlu oldukları şeylere de zaman ayırsınlar. Vazgeçenleri biraz tembellikle itham ediyorum. Çok isteyen yapar çünkü. Risk almayı biliyorsa yapar. Bu kelime benim hayatımda son derecede önem taşır. Hayatım risk benim, 45 yaşında çocuk doğurdum. Bir sürü doktor, doğurursam öleceğimi söyledi. Zamansız adlı albümü çıkardım. Yeni bir albüm yapmam da büyük bir riskti. Müzik değişmiş, dünya değişmiş, gençlik değişmiş… Her şey değişmiş ve ben 37 yıl sonra “Ne değişirse değişsin ben bunu yapıyorum, seveceğinize de inanıyorum” dedim. Nitekim albümle ilgili geri dönüşler de bana bunu gösteriyor. Konserlerim var. Demek biraz gayret sarf etmek lazım. Vazgeçmeyeceksiniz. Ama tabii ki o olmaz ama bu olur. Başarıyı da başarısızlığı da son derecede olgun karşılamak lazım. Hatta başarıyı daha efendice karşılamak lazım. Başarısızlığı da “Ben bundan nasıl ders çıkarabilirim? Buradan başarıya nasıl gidebilirim?” diyerek hesaba katmak lazım. Kariyer illa unvan almak değildir. “Ben burada müdürdüm şimdi genel müdür oldum” demek değildir kariyer. İnsanın evinde de kariyer vardır. İşlerini adam gibi yapan anne ve babalar zaten kariyer yapmış insanlardır.

Son albümünüz Zamansız’la bu sefer daha genç bir kitleye ulaştınız.

Genç kuşak beni dizilerden ve filmlerden tanıyor. Gençlerle daha içli dışlı olmak istedim. Onlara, “Bak çocuğum, benim bu tarafım da var. Gel sen bir dinle. Belki anlaşırız, belki beni seversin” demek istiyorum. Bu albümümle ve konserlerle, bir şekilde 37 yıl önce bıraktığım yarenlerimle de göz göze gelmek istiyorum, bütün mesele bu.

*Bu röportaj Ekim 2016 tarihli Kariyer Dergi’de yayınlanmıştır.