galataceoGalata A.Ş.’nin CEO’su Vittorio Zagaia, 15 yaşından bu yana çalışıyor ve sevdiği işi yaparak bugün bulunduğu noktaya gelebilmenin haklı mutluluğunu yaşıyor. Zagaia, “Bana sadece çalışanlarımı bırakın, her şeyi sıfırdan yine yapar ve yürütürüm” diyor.
Galata Ulus. Taş. Tic. A.Ş. kurucu ortağı ve Ceo’su Vittorio Zagaia, İtalyan kökenli. Henüz 15 yaşındayken çalışmak için bir taşımacılık firmasının kapısını çalmış ve içeri alındığı günden bu yana da hiç durmadan çalışmış. İşini çok sevdiği için şanslı olduğunu anlatan Zagaia, bugün Galata A. Ş. ile birlikte Brasserie Vox, AVV İthalat, Studio Galata Kreatif İletişim ve LMT Sportif Faaliyetleri şirketlerinin de kurucu ortaklığını birlikte yürütüyor. Kafamızda beliren Ceo imajının çok dışında, oldukça güler yüzlü, neşeli ve konuşkan bir yönetici. ‘El Turco’ olarak anılan Vittorio Zagaia ile iş hayatında yakaladığı başarıyı ve Türkiye’nin yurtdışındaki imajını konuştuk…
Aileniz ne zaman İstanbul’a geldi? 
Dedem buraya savaş zamanı göç etmiş, şimdi Yunanistan’a ait olup zamanında İtalyan olan Ege’deki adalar üzerinden. Akabinde babaannemle tanışmış, evlenmiş ve İstanbul’a yerleşmiş. Doğma büyüme Beyoğlu’luyum.
Hiç İtalya’da olmayı orada bir şeyler yapmayı düşünmediniz mi?
Neden dönmeyi düşüneyim ki, işim bana seyahat etmeyi her zaman sağladı. Burada büyüdüm ve Türkiye’de yapabileceğim bir şeyi yurtdışında yapmak istemedim. Çok büyük bir yanılgı var bizde, insanlar Türkiye’de bir şeylerin özellikle biz gayrimüslimler için çok daha kolay olduğunu düşünüyorlar. Farklı algılanıyoruz, burada olmanın artılarını kullandığımız sanılabiliyor. Oysa inanın, genelde tam tersi oluyor. Ben de Türkiye’de iş kurmak isteyen her insanla aynı sıkıntı ve sorunları yaşadım. Türkiye benim vatanım. Arkadaşlıklarım, işim, kariyerim bu topraklarda filizlendi ve gelişti. Türk, Rum, Ermeni, Musevi ve Levanten bir topluluğun hiç bir yerde yaşamadığı kadar sevgi dolu, barışçıl ve keyifli bir ortamda büyüdüm.
Yurtdışında Türkiye’ye nasıl bakılıyor bugün sizce?
Biz kendi kendimize gol atıyoruz, bölünerek küçülmeyi seçiyoruz çünkü. Çok yanlış tanıyorlar bizi maalesef. Orada yaşayan Türklerle değerlendiriyorlar. Yurtdışında ya bulundukları ülkenin senelerdir dilini bile konuşmayı öğrenmemiş ya da tamamen asimile olmuş, bir kelime Türkçe bile hatırlamayan iki zıt profil yaşıyor. Ben İtalyan kökenliyim, öncelikle bunu korumam lazım. Ama Türkiye’de yaşıyorsam, burada kazanıp burada harcıyorsam bu ülkenin de kurallarına riayet etmem gerekli. Benim gibi yabancı kökenli iş adamları Türkiye’yi yurtdışında en iyi tanıtacak kişilerdir.
Sizce yurtdışında önümüzün açılması için neler yapılması gerekiyor?
Buradaki bürokrasiden yabancı yatırımcıların iflahı kesiliyor. İngiltere’de araba satın alsanız belgelerinizi postayla yollarsınız, ruhsatınız adresinize gelir. Yabancılar için her şey iki katı bürokrasi. Kendi içimizde çok bölünüyoruz, gelen yatırımcılar da ülkeyi ele geçirecek zannediyoruz. Halbuki burada istihdam yaratmaları güzel bir gelişme. Biz Türk Avrupalı mıyız, Türk Ortadoğulu muyuz? Buna bir karar vermeliyiz önce.
Neler yapıyorsunuz Türkiye’yi tanıtmak için?
Gönülden çalışıyorum, üyesi bulunduğum veya yönetiminde olduğum derneklerin her yurtdışı seyahatine gidiyorum. Birinci vazifem doğru lobi yapmak oluyor. İki ülke aslında o kadar benzer ki, bu köprünün bir direği ben olabildiysem de ne mutlu bana. Ben kendimi İtalya’nın kalıcı temsilcisi gördüğüm gibi, yurtdışında da Türkiye için yaşıyorum. Bir yabancı olarak, azınlık vatandaşı olarak kendimi; Türkiye’yi yurtdışında canla başla tanıtmaya çalışıyorum. Çünkü kendimizi adam gibi ifade edememek gibi bir zaafımız var maalesef.
Size ‘El Turco’ deniliyor, nasıl aldınız bu ismi?
Altı yedi sene önce önemli bir toplantı sırasında büyük bir tartışma çıktı, ben başlatmıştım. Türkiye üzerine gereksiz konuşmalar yapmaya başladılar ben de sert bir çıkış yaptım. Sonra toplantıya katılanlar aralarında kim başlattı diye konuşurlarken beni ‘El Turco’ diye tarif etmişler, öyle de kaldı. Benim çok hoşuma gidiyor.
İş hayatına nasıl atıldınız? 
74 doğumluyum, 1989 yılının yazında, hem aileme yük olmamak hem de hayallerimi gerçekleştirmek için bir adım atmak üzere çalışmak istedim. O zaman oturduğumuz Cihangir semtinde bulunan Şark Ekspres Gemi Acenteliği A.Ş.’nin kapısını çalıp “ burada çalışabilir miyim?” diye sorarak başladım her şeye. Annem de yanımdaydı, kapıyı açan ise, şansıma iş yerinin sahibiymiş. Okuduğum okulda İtalyan olduğum için kontenjandan yararlanarak okuyordum. Zengin ailelerin de çocukları vardı tabii, onların eşyalarına gözüm kayıyordu ister istemez. Para kazanmak istiyordum. Evrak getir götür işleriyle başladım. Ayrılırken o yaşta gemileri yanaştırıp tahliye edip geri gönderiyordum. Bana oturmayı kalkmayı, iş ahlakını, adabını patronum Bay Costa öğretti. İşimi çok sevdim, çok şey öğrendim ve kışın part-time, yazın full-time uzun bir süre çalıştım. Okulu kırdım, işimi kırmadım ve okulu her kırdığımda sadece ve sadece işe gittim.

Galata A.Ş. olarak birçok alanda faaliyetiniz var

97’de kurulduk. Yola 12 ortak olarak çıktık. Farklı ülkelerde yerel ortaklıklarla iş kuran bir firmayla çalışmaya başladık. Ufak ufak şubelerimiz arttı derken 200’ün üzerinde çalışana sahip bir kurum olduk. Doğru zamanda doğru insanlarla bir araya gelmiş olmak önemliydi. Birçok kriz atlattık ama çok şükür her krizden bir şeyler öğrenerek çıktık. Tek çalışanımızla dahi krizler yüzünden yollarımızı ayırmadık. Benim her şeyimi alsınlar, çalışanlarımı bıraksınlar ben gene aynısını yaparım, sıfırdan başlar ve yaparım. Dolayısıyla takım ruhu, çalışma arkadaşlarım benim için çok önemli.

Bir kişiyi bile işten çıkarmadıysanız, işe alımlarınızda çok ince eliyorsunuz diye düşünüyorum…
İhtiyacımızı doğru tespit ediyor ve doğru işe alımlar yapıyoruz. Biz 15 kişiyi gereksiz yere işe alıp, ilk krizde işten çıkarmayı doğru bulmuyoruz. Kriz zamanları dünya durmuyor ki, işimizi yapmaya devam etmeli, farklı alanlar bulmalıyız. Galata Taşımacılık’ta kriz var mı yok mu ona ben karar veririm demiştim bir keresinde ve çok tepki almıştım. Ama haklıyım, bütün sektörler kötüye gitmiyor ki, dünya dönüyor, yerinde durmuyor. Oturup diz dövmenin anlamı yok, doğru adımları atarak doğru konumlandırmaları yaparak ilerlemek zorundayım. İşe alımlarda az sayıda şirkette ve uzun süreler çalışmış olmalarına dikkat ediyoruz. Bizlere neler verebileceğinden çok yarını için ne istediği ve kendisini nerde görmeyi planladığı önemli. Tahsili ve ne derece öğrenmeye açık olduğu da başlıca kriterler.
Nasıl bir yöneticisiniz sizce?
Bütün çalışanlarımın isimlerini bilirim, her birine ismiyle hitap ederim. Eskilerin tabiriyle hem sever, hem döverim. Motive sadece insanların önüne havuç koyarak olmaz, aidiyet, şirket kültürü olmalı. Disiplinliyimdir, biraz da obsesifim, dosya ve evrakları düzenleyişimi hala eski patronum hatırlatır. Çabuk karar alırım ve kararı aldığım gibi yola çıkar eksikleri yolda tamamlarım. Duygusalım da, içerlerim küserim bazen. Hataya çok fazla tahammül gösteremiyorum, bunu biraz törpülemem lazım. Öte yandan insanlara çok fazla güven duyma tarafımı da sevmiyorum, keza dönem çok değişti. İşe tutkuyla bağlıyım ve herkesten bu fedakarlığı bekliyorum, sanırım bunu da değiştirmem lazım ivedilikle.
Bulunduğunuz noktaya geleceğinizi öngördünüz mü?
Hiç bir zaman hedefimi kişisel koymadım, en azından şirket sahibi olduğum andan itibaren, her ne kadar kişisel olarak hırslı bir insan olsam dahi. Başarı şirketimin başarısı olmalıydı, hedef iş arkadaşlarımla göğüslediğim başarı olmalıydı, bu yoldan da hiç çıkmadım. Lider olarak hedefi gösterdim, gitmenin yollarını gösterdim ama yalnız yürümedim, beraberimdeki insanları yüreklendirdim, arkalarında olduğumu bilmelerini sağladım, en ufak bir çıkmazda destek olacağımı hissettirdim ve takım olarak hareket ettik. Bundan sonrası zaten herkes gibi, bende kendi payıma düşen başarıyı ve hazzı tabi ki yaşadım.
Kariyerinizde hangi adımlar sizin için en önemli dönemeçler oldu? Nasıl gibi riskler aldınız?
Risk olmayan bir gelecek olamaz keza öteki türlü memur olmak zorundasınız. Hatalar tabii ki yaptım, aksi düşünülemez ama sanırım hatalar diğer bir çok şeyin yanında en minimal kalan unsurlar oldular ve gölgede kalabildiler. Üstelik çoğu zaman hata sizden kaynaklanmıyor, asıl üzücü olan bu; ekonomik bir dalgalanma, politik bir sorun, herhangi bir x faktör bakmışsınız sizi de almış içine, bu da maalesef bilhassa Türkiye’de çok fazla olan bir şey. Bizim en önemli stratejimiz kuruluş yılımız olan 1997’den bu yana atlattığımız ekonomik krizleri iyi yönetebilmek oldu. Önlemleri alırken riskler de aldık ama her zaman ileriyi hedefledik, bir ağacın kökleri gibi derin ve sağlam duruyoruz.
Gençlere tavsiyeleriniz neler olur? 
Maalesef gençler üniversitelerini bitirdikten sonra istedikleri yerde istedikleri paralara iş bulabileceklerini düşünüyor. Oysa bir şirkette herhangi bir yerden başlamayı, sebat etmeyi, havayı koklamayı bilmiyorlar. Telefona cevap vermeyi bilmek bile önemlidir bu konuda bie seminerler veriliyor. En alttan bile olsa  çalışmaya başlamak ve uzun vadeli hedefler koymak gerekiyor. Kısa vadeli hedeflerin hepsi çuvallıyor. İnternetten başka yerlerde de zaman harcamayı öğrenmeleri gerekli. Bir müddet aradığı işleri bulamasalar da mutlaka çarkın içine girmek ve bir gelir sağlamak için buldukları işte çalışmak zorundalar. Örnek aldıkları insanları yakınlarında tutmalılar.