Türkiye’nin tek profesyonel vahşi doğa fotoğrafçısı Süha Derbent, literatürdeki 7 büyük kediden dördünü fotoğraflamış. Sırada puma, jaguar ve kar leoparı var…

Gezi ve portre çalışmalarla fotoğrafçılığa başlayan Süha Derbent, Türkiye’nin tek profesyonel vahşi doğa fotoğrafçısı. Hayvan davranışlarıyla ilgili eğitim alan Derbent, vahşi doğadan çok şey öğrendiğini söylüyor. Bu öğrendiklerini de Türkiye’nin önde gelen şirketlerine verdiği eğitimlerde çalışanlarla paylaşıyor. “Bir işi mükemmel yapmak istiyorsanız bunun içinde işbirliği, güç, etik gibi bir sürü değer var. Bunların hepsinin örneği de vahşi yaşamda bulunuyor. Her şeyi hayvan davranışları ve doğada yaşam üzerinden anlatmak mümkün” diyen Süha Derbent, işinin tamamen risk yönetimine dayandığını söylüyor.

Vahşi doğa fotoğraflarından önce ne tür fotoğrafla uğraşıyordunuz?
Cumhuriyet Gazetesi, Atlas ve Marie Claire dergilerinde çalıştım. Bu süre içerisinde gezi fotoğraflarıyla ilgileniyordum. Daha sonra vahşi doğa fotoğrafları çekmeye başladım.

Eğitiminiz nedir?
Akademik bir eğitimim yok. 20’li yaşlarımda fotoğrafçılığa başladım. Hemen arkasından gezi fotoğrafçılığı yaptım. Ben kariyerimi dağda bayırda yaptım. Şehir hayatı konusunda da kimsenin öğrenemeyeceği şeyleri doğadan ve hayvanlardan öğrendim. Hatta bugün bu konuda birçok şirkette eğitim veriyorum.

Şirketlere verdiğiniz eğitimlerde neler anlatıyorsunuz?
Proje satma aşamasında yaptığım şey de bu zaten. Bir firmanın kurumsal kimliği, marka değerleri, hedefleri, vizyonu ile ilgili unsurların ne olduğunu tespit ederek, bunları doğadan örneklerle anlatıyorum. Bir işi mükemmel yapmak istiyorsanız bunun içinde işbirliği, güç, etik gibi bir sürü değer var. Bunların hepsinin örneği vahşi yaşamda var. Bu örnekler görsel olarak da güzel şeyler ve bunların fotoğrafı da bende var. Her şeyi hayvan davranışları ve doğada yaşam üzerinden anlatmak mümkün. Zaten buna iyi bir örnek olarak 2 yıl önce Kalder’in Kalite Kongresi’nde bir sunum yaptım. O yılki konu AB’ye giden yolda mükemmellik arayışıydı. 8 temel maddesi olan bir metin vardı, ben bunu hayvan davranışları üzerinde anlattım. Bu şekilde birçok sunum yapıyorum. Çeşitli şirketlerle örneğin yıllık 30-40 sunum olarak anlaşıyoruz ve Türkiye’nin farklı şehirlerine giderek sunumlar yapıyorum.

Şirketler sizinle nasıl bağlantıya geçiyor?
Konuşmacı ayarlayan firmalar var. Index İçerik ve Celebrity Speakers diye iki şirketle çalışıyorum. Bu şirketlerle çalışmadan önce de sunum yaptığımı bilen birçok şirket var, beni davet ediyorlar. Bilim İlaç, Koç Allianz ve Dışbank’a eğitim veriyorum.

Proje sponsorluklarını nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Firmalara şunları anlatıyorum: bu proje hem soyu tükenen hayvanları korumaya yönelik, hem bunun üzerinden bir prestij kazanma hem de firmanın marka değerini ve vizyonunu bu proje üzerinden anlatma olanağını, büyük bir medya geri dönüşüyle sunuyorum. Daha önce halkla ilişkiler yaptığım ve medya ilişkilerim de iyi olduğu için, tüm projelerime belli bir medya geri dönüşü alıyorum. Diyelim ki benim projemin ederi 3 kuruşsa ben firmalara 23 kuruş ederinde ilan fiyatlarıyla ölçümlenebilir ve her ay raporlanabilir bir medya geri dönüşü sunuyorum. Özellikle TV yayınlarında tüm halkla ilişkiler organizasyonlarını ben yürütüyorum. Bu sayede firmalar, benimle yaptığı proje dışında bütün projelerini dile getirme olanağı buluyor.

BP’nin destegi ile soyu tehlikede olan hayvanlara dikkat cekmek amacıyla 2003 yılında bir proje gerçekleştirdiniz. Bu bahsettiğiniz medya görünürlüğüne iyi bir örnek oldu mu?
Evet, o projede söylediğim şeyi tamamen gerçekleştirdik. BP’nin Halkla İlişkiler Müdürü Berna Kürekçi aynı zamanda yönetim kurulu üyesidir. Onunla birçok programa katıldık. Sadece benim projemi değil, BP’nin yaptığı diğer projeleri de anlatma olanağı bulduk. Firmalardan istediğim bütçenin kat kat üstünde kendilerine medya geri dönüşü sağlayan projeler bunlar.

Bir projenin bütçesi yaklaşık ne kadar?
Benim yaptığım işin belli bir yolu var. Yeryüzünde 37 tür kedi var, bunların 7 tanesi literatürde büyük kedi diye geçiyor. Ben bu 7 kedinin tüm temel davranışlarını fotoğraflamak istiyorum. Bunların hepsini tamamlayıp kitap yaptığımda da bunu yapan 6. kişi olacağım dünyada. Bu sadece Türk medyasında değil dünya medyasında da haber olacak bir çalışma. Kitabım Yüz Yüze de dünya medyasında geniş yer bulmuştu. Şimdiye kadar bu kedilerden 4’ünü fotoğrafladım. Sırada puma, jaguar ve kar leoparı fotoğrafları var. Bu 3 seyahatin hepsini bir arada yapabileceğim gibi tek tek yapılması da söz konusu. Proje bedelleri 50-450 bin euro arasında değişiyor. 

Vahşi doğa size neler öğretti?
Başarıya ulaşmak için işbirliği yapmanın gerekliliğini ve hatta gerekirse etik kurallar çerçevesinde rakiple bile işbirliği yapılması gerektiğini doğadaki hayvanları izleyerek öğrendim. Performansın ve hızın doğru kullanılması gerektiğini çitaları izleyerek öğreniyorum. Çünkü çitaların hem savunma hem saldırı anlamında tek silahı hızıdır. Avlanacağı zaman da saldırıdan korunacağı zaman da hızını en doğru biçimde kullanır. Performansı çok sınırlıdır, en fazla 20 saniye koşabilir o hızla. Saniyede 70 km’ye çıkabiliyor. Bir konuda herhangi bir strateji geliştirmek için aslan avı çok eğiticidir. Çok iyi bir strateji ve ekip çalışması gerektirir. Sabırlı olmayı kaplanları izleyerek öğrendim. Nasıl lider olunacağı konusunda leopar çok iyi bir örnektir, vizyon sahibidir. Çok iyi algılama yeteneği vardır, ulaşılması zordur ama çok vizyonerdir. Günde pek çok kez hayal kırıklığı yaşayıp tekrar işe koyulmayı da kaplan ararken öğrendim. Çünkü kaplan bulmak çok zor ve karşı tarafla çok iyi bir empati kurup onun ne yapacağını tahmin etmekten başka hiçbir seçeneğiniz yok. Ayrıca ekonomide belli dönemlerde büyük krizler oluyor. Bu krizler belli riskler alındığı için oluyor.

Sizin yaptığınız iş de bir anlamda risk yönetimi..
Evet, benim işim tamamen risk yönetimiyle ilgili. Soyu tehlikede olan bu canlıları fotoğraflarken risk alıyorum. Hayvan davranışı konusunda aldığım teorik eğitimi doğadaki deneyimlerimle birleştirerek onlara çok yaklaşıyorum. Dokunabilecek kadar ama onların doğasında dokunmak yok. Bu hayvanların hepsine en uzak 10-15 metreden fotoğraf çekiyorum. Bir leopar avını yerken ağacın altında durup onu fotoğraflayabiliyorum.

Hiç hayvanlar tarafından saldırıya uğradığınız oldu mu?
Bugüne kadar hiçbir hayvandan bir saldırıya uğramadım. Türkiye’de birçok insan işine giderken örneğin İstanbul trafiğinde, benim Afrika’da vahşi doğada bu canlılara yaklaşırken aldığım riskten çok daha fazla risk alıyor. Hiçbir hayvan şimdiye kadar bana saldırmadı. Bunun en temel nedenlerinden biri ona ne kadar mesafede duracağımı iyi bilmem. Hayvan davranışı bölgeden bölgeye değişiyor. Burada onları anlamanın, empati kurmanın önemi çıkıyor ortaya. Onun belirlediği mesafeyi hiçbir zaman zorlamadım. Örneğin bir leopar çekeceğim. Önce 15 metrede fotoğraf çekerim, sonra bunu 12 metreye indiririm. Tekrar birkaç poz çekerim, mesafeyi 8 metreye indirdiğimde benden kaçıp başka bir yere gidiyorsa, onun koyduğu mesafe odur ve onu hiçbir nedenle zorlamamak gerekir.

Hayvan davranışlarıyla ilgili aldığınız eğitimlerde neler öğrendiniz?
Aldığım eğitimler sayesinde hayvanların ne yapacağını tahmin edebiliyorum. Bir aslanın 10 dakika içinde ayağa kalkacağını söyleyebilirim. Ayağa kalktığı zaman, diğer davranışlarını çevredeki olaylarla birleştirerek neden kalktığını söyleyebilirim. Avlanmaya mı kalktı, su içmeye mi gidecek, başka bir hayvanla mı iletişim kuracak…

Hayvan ve insan davranışları birbirine benziyor mu?
Hayır benzemiyor. Böyle bir kitap yazma hazırlığındayım zaten. İnsanoğlu kalkmış hayvan davranışlarını yazmış. Ben bunu haksızlık olarak görüyorum. Ben hayvan davranışını çok iyi bilen biriyim. Ben de hayvanların ağzından insan davranışlarını yazacağım çünkü insanlar çok komik. Ormanı kesmeyelim yakmayalım deyip yakan onlar. Kitapta vahşi kedilerin ağzından bir insan eleştirisi yapacağım.

Türkiye’de vahşi doğa fotoğraflama şansınız oldu mu?
Ben daha önce basında çalışırken kuş, ayı falan fotoğrafladım. Ama kendi alanımı seçince Türkiye benim çalıştığım yerlerin tamamen dışında kaldı. Türkiye’de zaman zaman öne sürülen Anadolu leoparı konusu var. Ben bu konuda birçok e-mail alıyorum. Nasıl yapalım da
bulalım, gelin siz de destek olun diye. Hepsine verdiğim ortak bir cevabım var: “Ben olduğunu zannetmiyorum. Dilerim vardır ve dilerim hiç kimse bulamaz. Varsa da bulan kişi de ben olmayacağım.” Çünkü varsa ve bulunursa bu ülkede korunmaz, hemen öldürülür. Birinin bulmasını istemiyorum, kendim bulmayı hiç istemiyorum, hiç de ilgilenmiyorum. Türkiye’de bu hayvanın varlığıyla ilgili çıkan gazete haberlerinin yurt dışında bu hayvanın varlığını destekleyen doğa koruma vakıflarından alınacak fonlar nedeniyle çıkarıldığını düşünüyorum. 

Teknik ekipman olarak ne kullanıyorsunuz?
Benim aşağı yukarı değeri 100 bin dolar eden malzemem var. Bunları yıllarca kendim satın aldım ama artık Canon’un Türkiye temsilcisi Erkayalar benim sponsorum. Yıllardır analog makine kullandım, Canon EOS 1 B’lerim vardı. 600 mm gibi tele lenslerim var. Bu yıl ben de ilk kez dijital kameraya geçiyorum. Canon’un EOS1 DS Mark II diye bir makinesi var. Dijital makinelerde bana göre şöyle bir eksiklik var: hepsinin çarpanı var, yani full frame çekmiyorlar. Bu full frame çeken, 50 ASA filmle karşılaştırılabilen tek makine. 600 mm, 70-200 mm, 16-35 mm gibi lenslerim de var. Bugüne kadar Fuji Velvia film kullanıyordum ama artık dijitalle filme gerek kalmayacak.