ibrahimiZorlu Holding İK Direktörü İbrahim İnceçam, özellikle yönetsel görevlerde, hangi alanda çalışılırsa çalışılsın, belli düzeyde yönetim-organizasyon ve finans bilmek gerektiğini söylüyor. İnceçam, tüm bu bilgilerin karar alırken daha geniş bir pencereden ve çok yönlü bakmaya olanak sağlandığının altını çiziyor.Zorlu Holding İK Direktörü İbrahim İnceçam, 1988 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oluyor ve aynı yıl Türkiye İş Bankası’nda, Eğitim Uzman Yardımcısı olarak iş hayatına adım atıyor. İş Bankası’nı İK yönetiminin en önemli unsurlarından olan eğitim alanında güçlü bir okul olarak tanımlayan İnceçam, orada kurumsal eğitim-geliştirme kavramlarını öğrendiğini anlatıyor. İnsan Kaynaklarının önemli sorumluluk alanlarından olan eğitimle burada tanışan İnceçam, İK alanında gerçek anlamda tanışmasının 1991 yılında İnterbank’a girişiyle başladığını vurguluyor. 20 yılı aşkın süredir İK’dan kopamayan İbrahim İnceçam, Zorlu Grubu’nda, Holding İnsan Kaynakları yönetiminin yanısıra, İdari ve Teknik İşler ile Merkezi Satınalma’dan sorumlu olarak kariyerine devam ediyor.İLK YILLAR

İK’YA EĞİTİMDEN BAŞLADIM
İnterbank’ta işe alımdan, performans ve kariyer yönetimine işgücü planlamasından eğitim ve geliştirmeye ve belki en önemlisi de, organizasyon geliştirmeye yönelik pekçok uygulama ve proje vardı. Asli görevim eğitim olmakla birlikte, Yönetici Adayları’nın (MT) alımı, Toplam Kalite ilkelerinin yerleştirilmesi ve uygulamaların geliştirilmesi gibi İK ve organizasyon alanındaki projelerde görev aldım. Bazılarının da bizzat liderliğini yaptım.  1996’da eğitim görevini yardımcıma devrederek, tamamen İK’ya geçtim. İdari hizmetlerin satın alınması ve yönetimini de içeren bu görevimde, kısa süre sonra, Grup Müdürlüğü’ne terfi ederek, eğitim de dahil tüm İK fonksiyonlarının yönetimi işini üstlendim.

ÖNCE TECRÜBE SONRA MASTER
1998’de aldığım teklifle, Körfezbank’a İK Eğitim, İdari İşler ve Reklam ve Halkla İlişkiler’den sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak transfer oldum. Finans sektöründe 2001’de yaşanan krizde yüksek lisans için Amerika’ya gittim. Bowling Green State Üniversitesi’nde, tam burslu olarak, Organization Development & Change, ardından da Business Administration Master’ımı tamamladım.  Krizin etkilerinin azaldığı 2004 yılında Türkiye’ye dönmeye karar verdim ve Amerika’da iken aldığım teklif üzerine, bir İtalyan şirketi olan Barilla’da; İK, Eğitim, İdari İşler ve IT’den sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladım. 2008’de Zorlu Holding İK Direktörü olarak Zorlu Grubu’na katıldım.

YÖNETİM VE FİNANS BİLGİSİ ÖNEMLİ
Hep sosyal bilimler alanında, özellikle de yönetim ve organizasyon okudum. Dolayısıyla, pazarlama, yönetim – organizasyon, hukuk gibi işletmelerle doğrudan ilgili dersler aldım. Bunların hepsinin iş yetkinliklerime az ya da çok katkısı olduğunu tahmin ediyorum. Ama, özellikle organizasyon geliştirme ve finans alanında öğrendiklerimin, işe daha geniş ve sonuç odaklı bakmak açısından bana çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. İş dünyasında, özellikle yönetsel görevlerde, hangi alanda çalışırsanız çalışın, belli düzeyde yönetim-organizasyon ve finans bilmek durumundasınız. Bunlar karar alırken daha geniş bir pencereden ve çok yönlü bakmanıza olanak veriyor. Dolayısıyla, İK’yla ilgili kararları verirken, bunların şirketin finansal sonuçlarına katkısını da hesaplarım.

HER ZAMAN EK SORUMLULUKLAR ÜSTLENDİM 
İyi organizasyon, iyi yönetici (ler) ve iyi ekip arkadaşlarının, mesleki gelişim için en gerekli kombinasyon olduğuna inanıyorum. Sonrası, elbetteki kişisel merak ve bu merakı doyuracak çabaya bağlı. Kendi kariyerim boyunca, hep ek görevlere gönüllü olarak talip oldum. Kalite yönetimi ve organizasyon geliştirme projelerinde çalışmam, eğitimden İK’ya geçişim ve İK’ya ek olarak üstlendiğim görevlerin tamamı bizzat üstlenmek istediğim ek sorumluluklar oldu. Bunun mesleki gelişimime ve ilerlememe çok olumlu katkısı olduğunu düşünüyorum. Bunların dışında, mesleğimle ilgili yurtiçi ve dışı yayınları takip eder, seminer, konferans gibi katılırım. Başta yöneticim olmak üzere iyi İK’cıların iyi yaptığı işleri (bazen de iyi yapamadıklarını) izler ve bunları kendim için öğrenme ve gelişme fırsatları olarak kullanırım.

20 YILLIK TECRÜBE

İK ŞEKİL DEĞİŞTİRDİ
Bir bölümüne benim de tanıklık ettiğim, geçtiğimiz 25-30 yıllık dönemde, İK hem kavramsal düzeyde, hem de pratikte çok değişti ve gelişti. Bizim kariyere adım attığımız yıllarda, İK adı bile çok yeniydi. O kadar yeniydi ki, bazı şirketler ve personel yöneticileri, “personel bölümlerinin” adını “İK” olarak değiştirince, şirketlerini de İK yönetimine geçirdiklerini sandılar. Oysa zamanla görüldü ki, çağdaş İK yönetimi, bir isim farklılığının ötesinde, insan yönetimine daha çağdaş bir anlayışı ve bunu güvence altına alacak sistemlerin kurulmasını ve uygulanmasını gerektiriyordu. Daha da önemlisi hem personel bölümlerinde çalışanlar, hem de diğer alanlarda çalışanların, insana bakışını değiştirecek bir kültürel değişimi gerektiriyordu.

İK’CI PORTRESİ DE DEĞİŞTİ
Çalışanların sadece zorunlu olduklarında gittikleri ve kapısından girmeye korktukları bir bölüm olmaktan, çalışana doğrudan ulaşan bir bölüm haline gelinceye kadar epey zaman geçmesi gerekti. Bu süreçte, İK çalışanlarının niteliklerinde de çok önemli değişiklikler oldu. Lise mezunu, genellikle muhasebe ve idari işler alanlarında deneyimli ve çalışanların çekindiği eski tüfek yöneticiler, yerlerini giderek, üniversite mezunu, yabancı dil bilen, yönetim-organizasyon alanında öğrenim görmüş, çağdaş yöneticilere bıraktı. Bugünün başarılı şirketlerinde, İK diğer iş birimleriyle de entegre olan ve kritik öneme sahip bir fonksiyon.

İŞE ALIM EN KEYİFLİ AŞAMA
Şirketimin ihtiyaçları için uygun nitelikte insanları işe almak ve benzer şekilde, işe ihtiyacı olan ve nitelikleri uygun insanların iş bulması na aracılık ediyor olmak işimin beni en mutlu eden yönü. İşe aldığımız çalışanların gelişip ilerlediklerini, bir yandan da şirkete katkı sağladıklarını görmek, motive ve üretken çalışanlar yaratmak işimizin manevi tatmin getiren yanı. Ayrıca, doğru insanları doğru görevlerle buluşturacak İK sistemlerini kurmak ve işletmek, organizasyonun daha etkin ve verimli çalışmasını sağlamak da işimin organizasyonel açıdan bana keyif veren tarafı.

ZORLUKLAR EMPATİYLE AŞILMALI
Mesleğimizin zor yanı, çalışanların beklentileriyle hissedarların beklentileri arasında bir denge kurmakta yatıyor. İşler iyi giderken bunu sağlamak görece daha kolaydır. Ancak, işlerin zor olduğu zamanlarda, sunulan olanakları kısmak gerekebilir. İşten çıkarmalar, ücretlerin düşürülmesi gibi uygulanması hiç de sempatik olmayan önlemleri uygulamak görevi İK’ya düşer. Bu dönemler İK’nın zor zamanlarıdır. Ancak, bunların kurumun devamlılığı için gerekli ve çoğunluğun yararına olduğunu kabul ederek işe başlamak gerekir. İK’nın zor görevi, sıkıntıların, organizasyona kalıcı hasarlar vermeden atlatılabilmesine yardımcı olabilmektir. Bu dönemlerdeki zorlukları aşmak için her seviyede doğru ve etkili iletişim ve empati gerekir.

HAYAT DERSİ

SEÇİMİNİ DOĞRU YAPAN BAŞARISIZ OLMAZ
İş hayatına atılmak isteyen herkese tavsiyem, öncelikle kendilerini çok iyi tanımalarıdır. Kişi önce kendisindeki güçlü ve zayıf yanları dürüstçe farketmeli, kendisini nelerin mutlu, nelerin mutsuz ettiğini görebilmelidir. Bunları yaptıktan sonra, İK işinin gereklerine bakıp, kendi özelliklerinin bunlarla ne kadar uyumlu olduğunu değerlendirmeli. İş yaşamında başarının ve mutluluğun, işini çok severek yapmaktan geçtiğine inanıyorum. Bu nedenle, İK’yı kariyer olarak seçmek isteyen genç arkadaşlara tavsiyem; öncelikle bu işi her yönüyle değerlendirmeli ve çok severek yapacaklarından emin olmalarıdır. İş seçimini bu şekilde yapmış olanlar engel, başarısızlık tanımazlar. Çünkü güçlükleri de birer öğrenme fırsatı olarak görürler.

FAVORİ SORUM YOK AMA…
Her görüşmede sorduğum favori bir sorum yok. Ama görüşmenin sonlarına doğru adayın ailesiyle ilgili bilgi vermesini isterim. Bu onun nasıl bir aile, dolayısıyla da kültürel yapıdan geldiğine dair önemli ipuçları verir. Sormaktan hoşlandığım soru, “başarıyla sonuçlandırdığınız bir işi anlatır mısınız” sorusudur. Bu soru adayın neyi başarı olarak tanımladığı, başarı için ne yaptığı, bireysel başarıya mı, takımın başarısına mı önem verdiği gibi pekçok detay hakkında bilgi edinmenizi sağlar.

BİRÇOK İLGİNÇ MÜLAKAT ANISI BİRİKİYOR
Birincisi, uzun yıllar önce bir yönetici adayları (MT) programı için yaptığımız görüşmeler sırasında başımdan ilginç bir mülakat geçmişti. Görüşmeleri iki mülakatçı olarak yapıyorduk. Sabah seansında on kadar görüşme yapmış, epey yorulmuştuk. Üstelik adaylar da istediğimiz gibi değildi. Sabah bölümünün son adayı olarak bir aday daha geldi. Mezun olduğu okul, dış görünüm ve ilk izlenim olarak fena değildi. Kısa bir tanışmadan sonra mülakata başladık. Aday son derece rahattı. İşi pek de önemsemiyor gibiydi. Ailesiyle ilgili birkaç sorudan sonra, anne ve babasının ayrı olduğunu, kendisinin annesiyle yaşadığını, zor bir çocukluk geçirdiğini ve bunun onu hayata biraz kayıtsız yaptığını anladık. Kendisi bunun farkındaydı. Bir tür savunma mekanizması olarak bu tavrı geliştirmişti. Hiçbirşeyi fazlaca önemsemiyordu. Dolayısıyla da hayal kırıklığı yaşamamaya kendisini hazırlamıştı. Bunları gayet içtenlikle paylaşması bizi çok etkiledi. Onu programa kabul ettik. İlk yıllardan itibaren çok başarılı oldu ve hızla yükseldi. Şimdi bir şirketin üst düzey yöneticisi olarak çalışıyor.

İŞ YAPIŞ STİLİ

ÖĞLE YEMEKLERİNİ ÇALIŞANLARLA YERİM
Bunu çalışanlarıma sormak lazım aslında ama bana kalırsa, aramızda iyi bir iletişim var. Tanımlamak gerekirse; iki yönlü, açık, demokratik, ve destekleyici bir iletişim olduğunu söyleyebilirim. Ortama göre, onlarla arkadaş, abi ya da yönetici gibi olabilirim. Belli bir mesafeyi korumaya özen gösteririm. Çalışanlarımın fikirlerinin olması ve paylaşmaları gerektiğini düşündüğüm her konuda görüşlerine başvururum. Ben sormasam da bir fikri olan ve bunu paylaşan çalışanı daha çok severim. İyi haberler ve iş sonuçları kadar, problemlerin de paylaşılmasını isterim. Çalışanımın benim bilmemde yarar gördüğü ve anlatabileceği nitelikteki özel sorunlarını da isterse paylaşmasına açık olurum. Ama bu konuda inisiyatifi çalışana bırakırım. Öğlen yemeklerinin tamamına yakınını çalışanlarımla yerim. Yemekte iş dışındaki konuları da konuşuruz.

HEDEFTE ÜÇ ÖNEMLİ PROJE VAR
Bu yılın son çeyreğinde yapmayı planladığımız üç önemli iş var. Birincisi, tüm çalışanlarımızı kapsayacak bir organizasyon araştırması. Anketler ve sonrasında focus gruplarla devam edeceğini planladığımız araştırmada, Zorlu Grubu’nun geleceğine ilişkin kararları şekillendirecek bulgulara ulaşmayı hedefliyoruz. Buna paralel olarak yürütmek istediğimiz bir diğer proje, kariyer planlama ve yedekleme sistemeleri ile yetenek yönetimine ilişkin. Kritik görevleri ve personeli belirlemeyi ve bunları bir sistem içinde geleceğe hazırlamayı amaçlıyoruz. Kapsamlı ve önemli bu iki projenin dışında, Vestel ve Tekstil Grubu şirketlerimiz için artık geleneksel hale gelmiş olan MT programlarının yapılması söz konusu.

MOTOSİKLET VE ELEKTRO GİTARLA STRES ATIYOR
Organizasyonu uzun vadeli ve köklü olarak etkileyecek değişim projelerini yürütmekten daha çok keyif alıyorum. Yeni sistemler kurarken motive oluyorum. Organizasyonun tüm paydaşlarını içine alan ve yerleşik düşünce kalıpları ile iş yapış biçimlerini radikal olarak değiştiren türden sonuçları olan projeler beni daha fazla heyecanlandırıyor.  Ailemle ve dostlarımla vakit geçirmeyi seviyorum. Arta kalan zamanlarda, kitap okur, mümkün olursa arkadaşlarımla birlikte motorsiklet gezileri yaparım. Ortaokul yıllarından beridir klasik ve elektro gitar çalıyorum.