İş dünyası size yıllarca rekabeti öğretti: “O kazanırsa siz kaybedersiniz.” Oysa en başarılı liderler, sıfır toplamlı oyundan çıkarak gerçek etkiyi iş birliğiyle yaratıyor. Peki iki lider birbirini rakip görmek yerine müttefik olduğunda neler olur? Bu yazıda, Çalışan Bağlılığı Danışmanı Bertay Fişekçi, rekabetten çıkmanın neden liderlikte yeni bir eşik olduğunu anlatıyor.
İki lider aynı sektörde, aynı konuda çalışıyor. Birbirlerini rakip mi görecekler, yoksa müttefik mi?
Çoğu yönetici için cevap içgüdüsel ve nettir: Rakip.
Çünkü iş dünyası bize yıllarca şunu öğretti: “Pasta sınırlı, pazar sınırlı. Eğer diğer taraf daha büyük bir dilim alırsa, bana daha az kalır.”
Bu “kıtlık zihniyeti”, ofis koridorlarını bir savaş alanına, meslektaşları ise potansiyel tehditlere dönüştürdü.
Ancak Ruchika Tulshyan’ın “Uncompete” (Rekabetten Çıkma) konsepti ve Simon Sinek’in vizyonu, bize tam tersini söylüyor: En güçlü liderler, rekabet ederek değil, kolektif güç inşa ederek zirveye çıkarlar. Birbirini rakip gören iki lider birbirini sıfırlayabilir; ama birbirini müttefik görenler, 1+1=3 denklemini yaratır.
Sorun: Sıfır toplamlı oyun (Zero-Sum Thinking)
Kurumsal dünyada ve girişim ekosisteminde en yaygın virüs, başarının sınırlı bir kaynak olduğu inancıdır. “Sıfır toplamlı oyun” teorisine göre, bir tarafın kazanması için diğerinin mutlaka kaybetmesi gerekir.
Bu yaklaşım, özellikle bizim iş kültürümüzde derinlere kök salmıştır:
- “O terfi ederse, benim önüm kapanır.”
- “Bu projeyi o alırsa, ben gölgede kalırım.”
- “Bildiklerimi paylaşırsam, beni geçer.”
Bu düşünce yapısı, organizasyonun içinde görünmez duvarlar örer. Herkes kendi küçük kalesini korumaya çalışırken, şirket aslında dışarıdaki diğer oyunculara karşı savunmasız kalabilir.
Bu durumun yarattığı tehlikeler
Sıfır toplamlı düşünce, sadece bireysel stresi artırmakla kalmaz, organizasyonel çöküşe zemin hazırlar:
-
Bilgi siloları ve inovasyon kısırlığı
Herkes bilgisini “güç” olarak görüp sakladığında, organizasyonun kolektif zekası felç olur. Bir departmanda çözülmüş bir sorun, yan departmanda aylarca kriz yaratmaya devam eder. Çünkü kimse “nasıl çözdüğünü” paylaşmak istemez. Tekerlek, her gün yeniden icat edilir.
-
“Sonsuz oyunu” kaybetmek
Simon Sinek’in dediği gibi, iş dünyasında “kazanmak” diye bir şey yoktur. Çünkü iş dünyası, kuralları ve bitiş çizgisi belli olan bir futbol maçı (sonlu oyun) değildir. Rakiplerinize odaklanıp onları yenmeye çalışmak, kaynaklarınızı tüketir. Oysa asıl amaç, oyunda kalmaya devam etmektir. Yanındaki arkadaşını geçmeye çalışan lider, şirketin geleceğini göremez.
-
Kültürel kırılganlık ve güvensizlik
Çalışanların birbirini rakip gördüğü yerde güven yeşermez. Güvenin olmadığı yerde ise hız düşer, maliyet artar. Kriz anlarında omuz omuza vermesi gereken ekipler, birbirinin açığını kollamaya başladığında, gemi su almaya başlar.
Çözüm: “Rekabetten çıkma” zihniyetine geçmek
Sürdürülebilir başarı, başkalarını yenmekten değil, onlarla birlikte büyümekten gelir. İşte bu zihniyet değişikliğini başlatacak üç strateji:
-
“Sonsuz oyun” zihniyetini benimseyin
Simon Sinek, “The Infinite Game” kitabında harika bir ayrım yapar: Sonlu oyunlarda amaç kazanmaktır, sonsuz oyunlarda amaç oyunda kalmaktır. Meslektaşınızı veya rakip firmanın yöneticisini “yenilmesi gereken düşman” olarak görmeyi bırakın. Onlar, “Değerli Rakiplerdir” (Worthy Rivals).
Simon Sinek’e göre, “Değerli Rakipler” sizi daha iyi olmaya zorlayan, sizin eksiklerinizi gösteren ve gelişiminizi hızlandıran kişilerdir. Onları yok etmek veya geçmek değil, onlardan öğrenmek amaçtır. Bir değerli rakip, size “Ben neden bu kadar iyi değilim?” değil, “Ben nasıl daha iyi olabilirim?” sorusunu sordurur. Bu fark, her şeyi değiştirir.
- Uygulama: Bir dahaki sefere birisi sizden daha iyi bir iş çıkardığında, “Onu nasıl geçerim?” diye değil, “Onun bu başarısı bana kendi eksiklerim hakkında ne öğretiyor?” diye sorun. Enerjinizi kıskançlığa değil, gelişime harcayın.
-
Kolektif güç inşa edin (Collective Power)
Ruchika Tulshyan’ın “Rekabetten Çıkma” felsefesi şuna dayanır: Birlikte daha güçlüyüz. Özellikle liderlik pozisyonlarında yalnızlaşmak yerine, benzer zorlukları yaşayan kişilerle ittifak kurabilirsiniz. Rakibiniz sektördeki diğer liderler değil; statüko, verimsizlik ve değişime dirençtir.
Kendi kariyerimden bir örnek vereyim: Yıllar önce Siemens’te Radyoterapi cihazlarının ürün yöneticiliğini yapıyordum. O dönemde bize “rakip” görülen ve başka segmentlerde kıyasıya yarıştığımız bir firma vardı. Herkesin duvar ördüğü bir ortamda, ben iş birliği kapılarını açmayı seçtim. İki firmanın güç birliğiyle, tek başımıza yapamayacağımız harika projeler ortaya çıktı.
Uygulama: Sektörünüzde veya şirketinizde “rakip” olarak görülebilecek birine kahve içmeyi teklif edin. Kartlarınızı saklamak yerine, ortak bir sorunu nasıl çözebileceğinizi konuşun. Göreceksiniz ki pastayı bölüşmek zorunda değilsiniz; pastayı birlikte büyütebilirsiniz.
-
Kıskançlığı “gerçek merak”a dönüştürün
Sıfır toplamlı zihniyet, başkasının başarısını tehdit olarak algılar. “Rekabetten Çıkma” zihniyeti ise bunu bir öğrenme fırsatı olarak görür. Birisi başarılı olduğunda egonuzun savunmaya geçmesine izin vermeyin.
- Uygulama: Bir toplantıda birisi harika bir sunum mu yaptı? İçinizden “beni gölgede bıraktı” demek yerine, toplantıdan sonra yanına gidin ve samimiyetle şunu sorun: “Harikaydı. Bunu nasıl kurguladın? Bana da öğretir misin?” Bu soru, rekabeti anında mentorluğa ve dostluğa dönüştürür.
Pozitif zeka açısından: Sabotajcıdan Sage’e Geçiş
Pozitif Zeka yaklaşımında bu durumu çok net görebiliyoruz: “Yargıç” diğerlerini sürekli yargılar, karşılaştırmalar yapar, bizi süreci veya gelişimi düşünmek yerine diğerini “alt etme” düşüncelerine götürür.
Oysa “Sage” (Bilge) yaklaşımda aynı durumu şöyle yorumlayabiliriz: “O başarılı oldu, tebrikler! Peki ben onun yolculuğundan ne öğrenebilirim? Hangi adımları ben de uygulayabilirim?” Bilge beyin, başkasının başarısını kendi gelişiminiz için bir fırsat olarak görür.
Rekabetten çıkmak, aslında yargıç söylemlerinden Bilge zihnine geçmektir. Bu geçiş, sizi hem daha mutlu hem de daha başarılı yapar.
Harekete geçin
İş dünyası size “Diğeri kaybederse sen kazanırsın” yalanını söylemeye devam edecek, ama en vizyoner liderler, bu tuzağa düşmeyenlerdir.
Şimdi kendinize dürüstçe sorun:
- Yan masadaki çalışma arkadaşınızı rakip mi görüyorsunuz, yoksa müttefik mi?
- Bilgiyi saklayarak güç mü devşiriyorsunuz, yoksa paylaşarak etki mi yaratıyorsunuz?
- Kısa vadeli bir maçı kazanmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa sonsuz oyunda var olmaya mı?
Eğer kariyer yolculuğunuzda “kıtlık zihniyetinden” çıkıp, kolektif gücün ve iş birliğinin getirdiği gerçek liderliğe adım atmak istiyorsanız, tanışalım.








