yasÇıktığı iş ilanına “35 yaşından küçük” maddesi koyan bayan İK’cımız, o günün 35. doğumgünü olduğunu hatırlıyor. Sonrası kaygılı düşünceler ve biraz alınganlık… Ama siz de korkmayın; mutlu bitiyor hikayemiz…

—Filiz Hanım son iki madde okunmuyor, yardımcı olur musunuz?
Kafamı incelediğim dosyadan kaldırıp stajyerimin umut dolu gözlerine bakıyorum. Heyecanla cevap bekliyor benden, içi öğrenme isteğiyle kıpır kıpır. Elinde tuttuğu ilan metnini gösteriyor bana, el yazımı okuyamamış.

—Tabi ki, diyorum. Sondan ikinci maddeye “35 yaşını aşmamış,” son maddeye de “bayan” yazacaksın.
Stajyerim Ali teşekkür edip arkasını dönüyor. Fakat ben o anda yıllardır söylemeye alışık olduğum bir cümlenin beni yaktığını hissediyorum: 35 yaşını aşmamış. Aynı anda gözüm takvime kayıyor: 15 Ağustos 2008. 35 inci yaş günüm bugün benim! Nasıl da unutmuşum? Kulağıma klavye tıkırtıları geliyor. Stajyerim ekrana kelimeleri giriyor, tık tık tık tık… Ardından “ilan yayınlansın” diyor ve ilan yayınlanıyor. İçim bir hoş oluyor. Yıllarca 35 yaşın üstündeki kişilerin özgeçmişlerini dikkate almayan ben bir anda sarsılıyorum. İşte ben de o garip çizginin gerisinde kaldım şimdi. Dünya hali bu, profesyonel yaşam, ben de yarın bugün işsiz kalabilirim, ben de masanın diğer tarafına oturabilirim. Ama gerçekten de oturabilir miyim? İnsanlar benim yaptığım gibi doğum tarihine bakıp elemezler mi beni? Mutlaka elerler, eleyenlerin sayısı da hiç az olmaz.
Odanın açık kapısından koridordan geçen insanlara bakıyorum. Hepsi şık, hepsi resmi, hepsi 35’in altında. On bir yıldır insan kaynaklarına çalışıyorum, binlerce mülakat yaptım, basit bir hesap yapsam, görüştüğüm adayların yüzde doksanı 35 yaşın altındadır. Peki nerede 35 yaşın üstündeki bu insanlar? Ne yaparlar, ne yerler, ne içerler? İş görüşmesine dahi çağırmadığımız bu insanlar nasıl bir ruh haline girerler?

—Filiz Hanım!
Düşüncelerimden sıyrılıp kafamı masadan kaldırıyorum. Semih Bey, koordinatörümüz, gözleri yuvalarında oynayarak bakıyor bana:
—Filiz Hanım sizden istediğim çalışmayı bugüne yetiştiremeyeceksiniz galiba!
İğneleyici bir söz. Allah Allah böyle tepkiler vermezdi Semih Bey bana.

—Danışmanlardan gelecek raporu bekliyorum, gecikme için kusura bakmayın lütfen.
Odanın içine uzattığı başını bir anda geri çekip gözden kayboluyor Semih Bey. İş dünyasında alışığım böyle kaprislere ama beyefendiden beklemezdim. Ya bakışları? Sanki bana ehemmiyet vermiyormuş gibi. Yoksa 35’imi geçtim diye, başka bir firma beni iş görüşmesine dahi çağırmaz diye mi böyle davranıyor bana? Yok canım…
35 yaş üstündeki kişilerle yaptığım sayılı mülakatlar geliyor gözümün önüne. Şu cümleler hafızamda yeniden canlanıyor: “Tecrübe açısından en olgun çağımızda kenara itiliyoruz… Firmalar ne yapmak istiyor? Bunun sebebi nedir? Neden 37, 38 değil de 35? Kırkımdan sonra bana kenarda oturmam söyleniyor, işverenler de otursa ya… Ucuz iş gücü için mi yapıyorlar acaba? Ülke açısından da kayıp değil mi?” Onlarca itiraz ve çaresizlik… İlk defa bir doğum günümde eğlence planlarından önce endişeleniyorum.
Ali bu sırada başka bir ilanı tarıyor. Yana taralı jöleli saçları ışıkla parlıyor, çabuk çıktı öğrenci görüntüsünden, kolay uyum sağladı çevreye. Sandalyesinde yan dönüp:

—Filiz Hanım, diyor, başvuru filtrelerken nasıl seçiyorduk yaş sınırlamasını?
Bu çocuk da sanki inadına yapıyor. Kızacak gibi oluyorum kızamıyorum.

—Ben sana öğretmiştim başvuru filtrelemeyi, diyorum. Doğum tarihine gelip, üst taraftaki hanede bin dokuz yüz yetmiş üçü seçeceksin.
İçimden de, “Böylece geri kalanlar tarih olacak!” diye ekliyorum.
35’ten sonra işsiz kalmak herkesin korkusu ama bu korkunun şiddeti kişinin mesleki donanımı ile de yakından ilgili. 35’e kadar aile şirketlerinde, rutin görevlerde, uzmanlıktan öte çalışmışların işi gerçekten zor. Böyleleri mülakatlarda da öyle çaresiz oluyor ki. Fakat bir de 35’ten önce oyunu okuyup, kendisine değer katmayan firmalarda çok durmayarak profesyonelleşenler var. İşte böyleleri için tablo biraz daha iç açıcı. Ama yine de ülkemizde hiçbir şeyin garantisi yok.
Şair, “Yaş 35 yolun yarısı eder,” demiş. Herhalde yaşadığı dönemde böyle bir iş dünyası olmadığından böyle söylemiş. Oysaki bugün 35 yolun yarısından çok daha derin anlamlar ifade ediyor. İş dünyası bir yolsa, 35’ten önce doğru şeride geçmek çok önemli. Yaşı 30’a yaklaşıp da iş değiştirme telaşına düşenler az değil. Bu kişilerin büyük çoğunluğu işten ayrılma sebebi olarak 35 yaş korkusunu gösteriyorlar. Daha geçen gün görüştüğüm Ahmet Bey, “Yaşım 30’a geliyor Filiz Hanım,” diyordu, “bu yaşlarda ne yaptım yaptım, yoksa 35’ten sonra iş değiştirmek gibi bir şansım olmayabilir.” 30-35 arası öğrencilikle birlikte uzun bir maratonun son yüz metresi gibi. Atağa kalkan kazanıyor.
Vakit öğlene gelirken ailemden gelen tebriklerle moral buluyorum. İşimi seviyorum, mesleki bilgime de güveniyorum, ancak yine de gelecekten endişelenmeden duramıyorum. İnsanın kalkanlarından birinin düşmesi gibi bir şey bu; gençken, bekârken, çocuksuzken çok daha fazla risk alabilirsin. Ama zamanla hayat şartları bağlar insanın elini kolunu, taş yerinden oynatıldığında ağırlığını kaybedebilir.
Bu düşüncelerle odadan çıkıp koridora geçiyorum. Genç çalışanları görmek neşeden çok korku veriyor bana. Yoksa bu iş dünyasına özgü yeni bir hastalık mı? Ne diyeceğiz bunun adına? 35 yaş kokusu mu yoksa mülakatlara dahi çağrılmama endişesi mi? Hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Ofisimizin açık alanına geldiğimde kalabalık hemen gözüme çarpıyor. Sanki herkes aynı anda mola vermiş. Ben yaklaşınca sessizlik artıyor adeta, kalabalığa birkaç adım kala da: “İyi ki doğdun Filiz!” sesleri yüreğimi hoplatıyor. Genci, yaşlısı tüm arkadaşlarım tebrik ediyorlar beni, elimi sıkanlar, yanaklarımdan öpenler, omzumu tapışlayanlar, “Filiz Hanım sizden öğrenecek çok şeyimiz var,” diyenler… Bir ara gözüm kalabalığın arkasında gizlenen pastaya ve pastanın hemen yanında duran koordinatörüm Semih Bey’e takılıyor. Semih Bey az önceki kaprisli halinden uzak, şakayla göz kırpıyor bana. Gülerek eklemeden de yapamıyor:

—Hoş geldin bizim tarafa!

Kariyer Dergi Ağustos 2008