BAT’ta 2001 yılından beri İK Direktörü olarak görev yapan Birsen Çevik, İK’nın gelenekçi süreçlerden ibaret olmaması gerektiğini söylüyor. Çevik, çalışanların ve yöneticilerin geri bildirimleri doğrultusunda çok daha pratik çözümler bulabildiğini vurguluyor.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden 1996 yılında mezun olan Birsen Çevik, yaptığı stajlar sonucunda finans kariyeri yerine İK alanında kariyer yapmaya karar verir. Birçok uluslararası firmada, çeşitli İK pozisyonlarında tecrübe kazanan Çevik, BAT’a kuruluş sürecinde transfer olur. İlk başta ücret & ek menfaatlerin yönetimi pozisyonunda çalışan ve idari işlerden de sorumlu olan Çevik, daha sonra işe alım ve gelişimden sorumlu olarak çalışır. Şirketin sunduğu yurt dışı çalışma fırsatını da yakalayan Çevik, Macaristan’da değişim yönetimi ve organizasyonel gelişim alanında görev yapar. BAT İK Direktörü Birsen Çevik ile kariyeri üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik ve merak ettiklerimizi kendisinden dinledik.

 

STAJLARIM KARİYERİMİ BELİRLEDİ

 

İnsan Kaynakları alanında çalışmaya nasıl karar verdiniz?

1996 yılı bankacılığın en popüler olduğu, banka krizinin henüz yaşanmadığı dönemdi ve bütün sınıf arkadaşlarım finans alanında çalışmayı seçiyordu. Ben de öğrenciliğim sırasında finans ve satın alma alanlarında stajlar yaptım. Bu stajlar, neyi sevip, sevmediğimi anlamamı sağladı. Finans ve satın alma alanlarında yaptığım stajlardan çok da keyif almadığımı gördüm. Bu nedenle konuştuğum gençlere de mutlaka staj yapın, deneyim edinin ve bunları yaparken de kendinizi dinleyin diyorum. Stajlarım sırasında anladım ki, ben sabahtan akşama kadar ekran karşısında rakamlarla uğraşmaktan değil daha insanla ilgili, hareketli ve insan odaklı bir iş yapmak istiyorum. Tabii o yıllarda İnsan Kaynakları bu kadar gelişmiş bir alan değildi ve personel yönetimi gibi algılanıyordu. Hatta yaptığım görüşmelerde “Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunusunuz, neden İK alanında çalışmak istiyorsunuz?” sorusunu sıklıkla duymuştum.

 

Hangi dönemler veya hedefleriniz iş değişikliği kararını almanızda etkili oldu?

İlk işimdeki iki yılımın sonunda İK alanında daha fazla tecrübe kazanmak için bir arayış içerisine girdim. Amacım İK uygulamaları daha kuvvetli olan, beni daha farklı alanlarda geliştirebilecek bir rol bulmaktı ve o dönemde HP’de çalışmaya başladım. İkinci iş değişikliğimi de 2001 yılında yaptım, BAT için benimle bağlantıya geçtiklerinde sadece bir iş görüşmesi deneyimi olsun diye gittim. Türkiye pazarına yeni giriyordu ve tamamen yabancılardan oluşan 15 kişilik bir kadrosu vardı. Onun dışında fabrika henüz hazır değildi. Yaptığım görüşmeler sırasında anlatılan sıfırdan oluşturma süreci beni çok heyecanlandırdı. Bir şirketin kurulumunun ilk gününden itibaren içinde yer alarak çok şey öğreneceğimi ve çok fazla fırsatın önüme çıkabileceğini düşündüm. Bu nedenle görüşmeler sırasında beni ikna ettiler diyebilirim. İkinci bir etken de şu oldu; uluslararası firmalarda çalışmıştım ama yönetim ekibinden çalışanlarına kadar herkes Türk’tü. BAT’ta ise uluslararası havayı çok daha fazla kokluyorsunuz ve yurt dışında kariyer yapabilme fırsatınız daha fazla. Bu iki nedenden dolayı burada çalışmayı seçtim ve gerçekten her iki alanda da doğru karar verdiğimi zaman içinde gördüm.

 

EXPAT’LIK ÖZGÜVENİ ARTTIYOR

 

Yurt dışında çalışma deneyimleriniz size neler kazandırdı?

BAT Macaristan’da bir sene çalıştım. BAT’de zaten üst kademe roller için yetiştiriliyorsanız, mutlaka yurt dışında bir deneyim edinmeniz gerekiyor. Bunun nedeni de farklı dinamikleri, farklı kültürleri görerek yöneticilik stilinizin zenginleşecek olması. Beni de bu amaçla göndermişlerdi. Benim için birincisi faydası, kendi yönetim stilimin esnekliğini arttırmam adına çok önemli bir deneyim olması. Farklı bir kültür, farklı dinamikler sayesinde orada o kültüre uyum sağlıyorsunuz. Bir diğeri de oraya gidip başarılı olduğunuzda ben bunu kendi ülkem dışında bile yapabiliyorsam kendi ülkemde beni kimse tutamaz noktasına gelebiliyorsunuz. Gerçekten kişinin kendi özgüveninin artması adına da önemli olduğunu düşünüyorum.

 

2013 yılında BAT İK departmanı olarak başlıca odaklandığınız konular hangileri?

Üç başlık altında toplayabilirim, birincisi işveren markasıyla ilgili. Rekabetin bu kadar arttığı bir noktada bizim de İK olarak hem içerideki müşterilerimize hem de dışarıdan şirketimizde çalışacak olan kişilere karşı bir işveren markası yaratmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca müthiş bir değişim yaşanıyor, rekabet adına başarılı olabilmek için organizasyonların bu değişimi yakalaması gerekiyor. Bu değişim her alanda olabilir. Teknolojiyi, globalleşmeyi doğru takip etmek, müşteriyi doğru tanımak çünkü müşteri de çok ciddi bir devinim içinde ve çok daha esnek, değişime açık organizasyonlar yaratmak önemli. Bu bağlamda da kendi içimize bakıp, saydığım alanlarla ilgili ne tür yetkinliklerimiz kuvvetli ya da gelişmesi gerekiyor onun analizini yapıyoruz ve 2013 2014 ajandasındaki önemli noktalardan birisi bizim için bu yetkinliklerin organizasyon içindeki gelişimini sağlamak. Sonuncusu ise çalışan bağlılığıyla ilgili. Çalışan bağlılığı deyince eski moda bir kelime gibi oluyor ama biz şuna inanıyoruz; çalışanlar bu şirketi kendi şirketleri gibi gördükleri zaman buraya keyifle geliyor olacaklar. Ne kadar keyifle işlerini yaparlarsa verimleri o kadar yüksek olacak. O yüzden bu aidiyet duygusunun artırılması ve çalışanların burayı gerçekten kendi şirketi gibi benimsemesi adına yürüttüğümüz bir kültür programımız var.

 

Ülkemizde İK alanındaki eksiklikler sizce neler?

Şöyle bir zayıf noktamız olduğunu düşünüyorum. İK departmanları olarak süreçleri çok seviyoruz ama İK sadece süreçlerden ibaret olmamalı. Çalışanların ve yöneticilerin geri bildirimleri doğrultusunda ihtiyaçlara cevap veren iş sonuçlarına katkı sağlayan İnsan Kaynakları yaklaşımları ve uygulamaları hedefimiz olmalı. Çalışanlara ve yöneticilere yakın olmak hem yeni şeyler öğrenmemizi hem de satış, pazarlama ve finans gözüyle olaylara bakmaya başlamamızı sağlayacaktır. İşte o zaman iç müşterilere uygun çözümler üretilebilecek, gerçek katkılar sağlanabilecektir.

 

KATKI SAĞLAMAK İYİ HİSSETTİRİYOR

 

Mesleğinizin en zor ve en keyifli yanı nedir?

Bir işe yaradığınızı, katkı sağladığınızı hissettiğiniz zaman kendinizi çok iyi hissediyorsunuz. Bu işte de organizasyonda ciddi etkiler yaratabilme şansınız var. Hem direkt dağıtım projesi hem de tekel projesi sebebiyle çok büyük değişim projeleri yönettim. İçindeyken çok fark etmiyorsunuz, parça parça küçük şeyler yapıyorsunuz ama çalışan memnuniyeti anketi sonuçları geldiğinde yaptığınız tüm o şeylerin doğru yerlere gittiğini, bir devinim, kültürel bir değişim yarattığını gördüğünüzde kendinizi organizasyona katkı sağlamış hissediyorsunuz ve bu gerçekten çok keyif veriyor. Birebir koçluk verdiğiniz kişiler oluyor ya da takıldıkları bir yerde kapınızı çalıyor. Ona yardımcı olup, yol gösterdiğinizde minik minik mutluluklar da yaşıyorsunuz. Zorlu yanları olarak şunları aktarabilirim; benim için şeffaflık çok önemli bir değer ancak bunu her zaman yapamıyoruz. Bazen çalışana dair kişisel bilgileri ya da şirketin gizli bilgilerini o dönemde paylaşmamanız gerekiyor. Bu tür hassas konular olduğunda istediğim kadar şeffaf ve rahat olamıyorum. O zaman da haksızlık yaptığınızı düşünenler olabiliyor ama aslında madalyonun iki tarafını da görebilseler yine bizim adalet prensibi etrafında kararlar aldığımızı anlamış olacaklar.

 

Gelecekte İK’nın asıl odak konuları sizce neler olacak?

Kendi firmanızı, işinizi ve kendi çalışanlarınızı tanıyor olmanız çok önemli. Bu olmazsa zaten başarılı bir İK’dan bahsedilemez ama artık sadece bu yeterli değil. Dışarıda ne olduğunu çok iyi anlayabilmek gerekiyor, değişimi yönetmek önemli bir hal alıyor. İK alanında çalışanlar değişimi yaratanlar olmalı, kaçan ya da ona adapte olmaya çalışan değil. O bağlamda İK’nın profilinin çok daha esnek, yenilikçi, proaktif ve uzun vadeli bakan kişiler olması gerektiğini düşünüyorum.

 

Yoğun çalışma temponuzun içinde nasıl dinleniyor, yenileniyorsunuz?

İş ve özel yaşam dengesiyle ilgili şöyle bir formülüm var. İzinlerimi mutlaka o yıl içinde kullanırım. Yaz tatili iznimin dışında, hafta sonlarını uzattığım minik tatiller planlıyor ve takvimime önceden giriyorum. Bunlar çok güzel molalar oluyor.