
Daha 4 yaşındayken beste yapan Anjelika Akbar, Rusya’da üstün yetenekli çocukların eğitildiği Uspensky Devlet Müzik Okulu’nda en iyi öğrenciler arasında yer aldı. Akbar’ı Türkiye’yle tanıştıran ise bir Unesco projesi. 1990 yılında Türkiye’ye gelen Akbar, oğlunun doğumunun ardından Türkiye’yi evi kabul etti ve bir süre sonra da Türk vatandaşlığına geçti. Türkiye’de Erkan Oğur’dan Nilüfer’e kadar birçok önemli isimle konserler veren Akbar, piyanosuyla ülkenin birçok bölgesini gezerek klasik müziğin aracılığıyla gönlündekileri Türk insanıyla paylaştı ve paylaşmaya devam ediyor. Rusça yazdığı hikaye kitaplarını da dilimize çeviren Akbar, albümleri ve kitaplarıyla geniş bir hayran kitlesine sahip. Anjelika Akbar’la müzikle tanışmasını, Türkiye’yi ve Türk insanıyla olan bağını konuştuk.
Bana hep şu soru soruluyor: Niye piyanoyu seçtiniz? Ben piyanoyu seçmedim. Piyano, doğduğum zamandan itibaren ilk tanıştığım objelerden biridir. Anne ve babamdan sonra piyanoyla tanıştım. Onlar benim müziğe karşı aşırı canlı reaksiyonlarımı ve olumlu tepkilerimi daha birkaç aylıkken duymuşlar ve görmüşler. Sonra da hemen piyanoyu karyolamın yanına yaklaştırmışlar. Dolayısıyla ilk dokunduğum şeylerden biri piyanoydu. Yürümeyi bilmeden piyanoda nerde yüksek seslerin, kalın seslerin orta seslerin olduğunu biliyordum. Ve çok küçükten itibaren sürekli tuşlara bastığım için de parmaklarım çok güçlendi. Daha sonra da gördüğüm her şeyi müzik yoluyla anlatmaya başladım. Gördüğüm her şeye “Şimdi tavşanları çalacağım, şimdi gökyüzünü çalacağım” diyordum. Her şeyi doğaçlama şeklinde birbirine tercüme etmeye başladım. Konuşmayı öğrenmek gibi piyanoyu öğrenmek de benim için doğal bir süreçti. Müzik sizin için nedir, diyorlar. Nefes diyorum. O kadar… Ve de aşk tabi ki…
.jpg)
İstanbul bana masaldan çıkmış bir şehir gibi geldi. Uyumsuzluklar vardı ama o uyumsuzlukların garip bir uyumu vardı. O uyumsuzluklar beni gerçekten çarptı. Karşıtlar birliği kanununun kendisi gibi bir şehirdi. Ve İstanbul’un sesleri benim için önemli oldu. Çünkü hiç duymadığım sesler vardı. Diğer yandan sisli manzaralarda gemiler, boğaz, sokak satıcılarının sesleri, vapur sesleri, martıların sesleri… Hepsinde çok garip bir müzik vardı sanki. Türk müziği ve ezan sesi beni çok etkilemişti. Ezan sesini duyduğumda donup kalmıştım. Tüm bunların yanında beni burada etkileyen başka bir şey de Türk insanlarının maneviyatı oldu. Onlar bunun farkında olsalar da olmasalar da çok büyük derinlikleri var ve bunu yitirmediler. Her ne kadar yitirdiklerini düşünseler de… Ben İçimdeki Türkiyem kitabımın başında dedim ki; Ben sizlere sizleri sevdirmeye çalışıyorum. Çünkü dışarıdan daha iyi görünüyor.
Klasik müziğin şifa gücü olan bir müzik olduğu kanıtlandı, müziğin çocuğun beyin oluşumu için önemli olduğu ortaya çıktı. Klasik müzik, çocukta yaratıcılık ve özgürlük hissini geliştirecek niteliklere sahip bir müziktir. Ayrıca piyano çalmak beyinin her iki tarafını bir anda çalıştıran bir uğraş, bu da bir çocuk için her iki tarafı birden geliştirmek anlamına geliyor. Küçük oğlum Timur hamileliğimden bu yana klasik müzikle iç içeydi. Benimle birlikte onlarca konsere çıktı. Karnımda hareket etmeye başladığı dönemlerde piyano çalmaya başladığım anda dururdu. Ona hamileyken Bach’ın Re Minör Konçertosu’nu çalışıyordum bir konser için ve Timur’u da bu müziğin eşliğinde dünyaya getirdim. Sonra ağlayınca ya da yemek yemeyince bu müziğin kaydını koyduğumuzda susmaya başladığını gördük. Sihir gibiydi. Emzik görevi görüyordu. Hamilere tavsiye ediyorum. Anne babalar 3-4 yaşındayken çocuklarının müziğe yetenekli olup olmadığını fark edebilir. Çocuğun çalan şarkıları tekrar etmesi, onları hemen hafızaya alması gibi yatkınlıklarını takip etmek gerekiyor.
İçimdeki Türkiyem kitabı buraya gelişimin ilk dakikalarından itibaren yaşadıklarımı anlatıyor. O zamandan itibaren notlar almaya başladım. Benim için hazırlık dönemi oldu ve geçen yıl yayınladık. Gelen tepkiler o kadar güzel ki, bazen beni ağlatıyorlar. Çok duygulanıyorum. Kitapta bir edebiyat kaygım olmadığı için okuyuculara anlattıklarım çok samimi ve çok sıcak geldi. Kitapta Türkiye’de sevdiğim şeyleri anlattığım gibi, üzüntülerimi, basınla ilişkilerimi, konserlerde yaşadıklarımı, Twitter’da yazdıklarımı, klasik müziği, kısacası hayatımdaki her şeyi anlattım. O nedenle de bence bir yanıyla her insana dokundu. Kitabın film olmasını istiyorum ve ben oynamak istiyorum.
Yeni iki kitap projem var. Bir tanesi müzik ve mutfak üzerine olacak. Annemle birlikte yazdık. Şimdi yayınevi görüşmelerini yapıyorum. Ailemizde çok çeşitli bir mutfak kültürü var. Bu kültür Hint yemeğinden İtalyan yemeğine kadar uzanıyor. Ve ikimizde bu konuda çok iddialıyız. Mutfakta Özbek yemeği yaparken bir yandan Özbek müziği geçiyor kulağımızdan ya da Fransız yemeği yaparken bir şanson duyabilirim içimde. Kitapta her bir tarifin yanına bir müzik koyacağım. Ayrıca elbette konserlerim devam ediyor. Onun dışında yakın zamanda “Beni Unutma” filminin müziklerini yaptım. “Üç Cemre” isimli bir albüm projem var, onu tamamlamayı planlıyorum. Üç Cemre kavramı beni her zaman heyecanlandırmıştır. Albümde vokal olacak ancak sözler olmayacak. Bir de ilahiler ve türkülerle albüm yapmak istiyorum. Ama bunun için ilahiye hazır olmak istiyorum. O nedenle ne zaman biteceğini bilmiyorum.
İki çocuğumun yaşları çok farklı olduğu için geçirdiğim vakitler de farklı oluyor. Büyüğü Yürek sinema, pizza seviyor, ona katılıyorum. Maç seviyor, ona katılmıyorum. Şu anda 21 yaşında ve video- fotoğraf okuyor. Yurt dışına Erasmus’la gitti. Son klibimi oğlum çekti, ben senaryosunu yazdım (Astor Piazzolla – Anjelika Akbar “Libertango-İstanbul). Çok önemli yönetmenlerden tebrik telefonları aldık. Küçüğü Timur ile ise parka gidiyoruz, onu sosyal mekanlara alıştırmaya çalışıyorum. Timur 3,5 yaşında ve nota biliyor. Çello dersi alıyor. Piyanoyu çok seviyor, her gece Bach’la uyuyor. Geçenlerde bir konser salonunda çalmak istedi ve çıktı herkesin içinde 4 parmak bir şeyler çalmaya çalıştı. Bunun yerine: Geçenlerde benim konserimde de piyano çalmak istedi, konser salonunda sahneye çıktı ve benimle dört el bir şeyler çalmaya çalıştı, doğaçlama olarak. Medeni cesareti çok yüksek.