Logo Yazılım’ın İcra Kurulu Başkanı ve CEO’su Mehmet Buğra Koyuncu, günümüzde iş yaşamının bir pop-kültür erozyonuna uğradığını dile getiriyor. Koyuncu, “Hepimiz hızlı ve sihirli formüller peşindeyiz. Asıl önemli olan sürdürülebilir başarı ve istikrarın değerini anlamak” diyor.

Logo Yazılım’ın İcra Kurulu Başkanı ve CEO’su Mehmet Buğra Koyuncu, genç yaşta, henüz bir üniversite öğrencisiyken çalışmaya başlamış. Logo Yazılım’la ilk tanıştığı yıllarda sistem analizinden ürün geliştirme müdürlüğüne pek çok farklı görevde bulunmuş. Kariyer yolculuğunda CEO olmak için herhangi bir plan yapmadığını ama zaman zaman bunun hayalini kurduğunu anlatan Koyuncu, Türkiye IT sektörünün Kuzey Amerika ve Avrupa pazarındaki gelişmeleri, trendleri takip ettiğini ve önümüzdeki dönemlerde daha da hızlı ilerleyeceğini dile getiriyor.

Çalışkan bir öğrenci miydiniz?
Üniversite dönemine kadar oldukça başarılı bir öğrenciydim. İstanbul Teknik Üniversitesi, Bilgisayar ve Kontrol Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Üniversite yıllarında ilgi alanlarımın çeşitliliği nedeniyle bazı konularda başarılı, bazı konularda disiplinsiz ya da ilgisiz olduğum söylenebilir. Uzun bir üniversite dönemim oldu. Mühendislik eğitiminin yaşamım boyunca olumlu etkilerini gördüm. Mühendislik formasyonunu bu yüzden çok önemserim.

Çalışmaya henüz öğrenciyken başlamışsınız…
Evet, üniversite öğreniminin son döneminde arkadaşlarımın aracılığıyla halen çalıştığım sektöre ilgi duydum ve karşıma çıkan ilk fırsatı değerlendirdim. O dönemlerde ekonomik koşullarım nedeniyle çalışmak ve gelir elde etmek temel motivasyonumdu. Bunun ne kadar büyük bir itici güç olduğunu yönetici olduktan sonra anladım. Çalıştığım firmanın mutfağında işe başladım ve hemen hemen tüm bölümlerinde görev aldım diyebilirim. Sistem analisti olarak katıldığım Logo Yazılım’da daha sonra sırasıyla proje yöneticisi ve ürün geliştirme müdürü olarak çalıştım. Daha sonrasında genel müdür ve ardından icra kurulu başkanı (CEO) görevlerine atandım. Bunun sağladığı tecrübe daha sonraki yıllarda benim için önemli bir avantaja dönüştü.

Bir gün CEO olarak görev yapacağınızı öngörmüş müydünüz?
Sondan başlamak isterim; bugün geldiğim noktayı hayal etmekle beraber öngörememiştim. Aslında bu kadar uzun, verimli ve soğukkanlı bir kariyer planlaması yapılabileceğine inanmıyorum. Böyle bir isteğe ya da plana daha çok beklenti ya da temenni diyebiliriz. Çünkü yol haritası ya da kariyer planlaması sadece sizin kişisel gelişiminize bağlı ya da tamamen sizin etki alanınızda olan bir konu değil. Dış faktörlerin ve zamanlamanın etkilerini yadsımak, yöneticilerde “Kendisini olduğundan daha önemli, değerli görmek” hastalığına yol açabilir. Bence en doğru yaklaşım öncelikle erişilebilir noktaları hedeflemek ve orta vadeli başarılara odaklanmak.

Göreve geldiğinizden bu yana şirkette yaşanan değişimler neler oldu?
Sadece CEO olarak değil, çalıştığım uzun yıllar düşünüldüğünde, bu ailenin bir üyesi olarak Türkiye’deki iş uygulamaları yazılımlarının tarihçesine tanıklık ettim. Farklı görevlerde Türkiye’deki PC’ye geçiş ve sonrası dönemleri, muhasebe uygulamalarıyla başlayıp ERP çözümleriyle devam eden iş uygulamaları pazarının gelişimini, pek çok kriz dönemini, ardından gelen hızlı büyüme dönemlerini, Türkiye’nin IT sektörü açısından temel dönüm noktalarını, olayların tam merkezinde ve pazarın ana aktörü olan bir firmada yaşadım.

Kariyerinizde “İyi ki bu riski almışım” dediğiniz karar ya da dönemeçler oldu mu?
Bu konuda söylenebilecek çok şey olmasına rağmen, ben en önemli faktörün hep irade olduğunu düşünürüm. Geçmişte yaptığım işte beni yıldıran ya da radikal kararlar almayı düşündüren pek çok olayla karşılaştım. Bu kadar uzun süren bir koşuda yaptığım işi, çalıştığım sektörü, hatta bulunduğum ülkeyi dahi sorgulatan dönemeçler oldu. Farklı kararlar alsaydım, etkilerinin ne olacağını tam kestirememekle birlikte, şu anda bulunduğum konumdan mutlu olduğumu söyleyebilirim. Tecrübeye dayanarak çok net söyleyebilirim ki, emek harcanmamış, sabredilmemiş ve zorluklara göğüs gerilmeden elde edilmiş bir başarı kalıcı değildir. Eskiden bir spor dalında iyi olmakla, bir iş alanında iyi olmak arasında pek çok ortak nokta vardı, özellikle çok çalışmak ve iradeli olmak anlamında. Şu anda tüm kavramlar gibi iş yaşamının da bir pop-kültür erozyonuna uğradığını düşünüyorum. Çalışanların ve işverenlerin beklentilerinin bundan farklı düzeylerde etkilendiği bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz “hızlı” ve “sihirli” formüller peşindeyiz. Ben Türkiye’nin ekonomik gelişimi anlamında, kırılma noktasının bu olduğunu düşünüyorum. Asıl önemli olan sürdürülebilir başarı ve istikrarın değerini anlamak.

Türkiye’de IT sektörünün gelişimi üzerine neler söylemek istersiniz?
IT sektörü bir açıdan Türkiye’nin gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergesi sayılabilir. Son 10 yıllık dönemde ülke olarak yaşadığımız tüm önemli olaylar, ekonomik krizler, AB’ye uyum çabaları, yasal değişiklik ve düzenlemeler, gelişmeler, IT’ye genel ekonomiye etkisinin kat kat üzerinde, olumlu ya da olumsuz etkiler yaptı. Türkiye  IT sektörünün bir faz farkıyla Kuzey Amerika ve Avrupa pazarındaki gelişmeleri, trendleri takip ettiğini söyleyebiliriz. Hatta donanım altyapısı ve telekom sektörünün bazı alanlarında, teknolojiye sonradan yatırım yapan gelişmekte olan bir ülke olmanın avantajlarını yaşadığımız, bu anlamda birçok gelişmiş ülkeden daha iyi bir altyapıya ve makine parkına sahip olduğumuz söylenebilir. Ancak maalesef yazılım harcamaları konusunda bir değerlendirme yapıldığında, bulunduğumuz konum tipik bir az gelişmiş ülke konumu. Yakın vade içerisinde bu tablonun değişeceğini ve yazılım, donanım harcamaları arasındaki dağılımın yazılım lehine ciddi şekilde iyileşeceğini düşünüyorum.

Sektörün bugün yaşadığı en büyük sıkıntı sizce nedir?
Hâlâ yazılımın ne büyük bir katma değer olduğunun anlaşılamaması. Bu sözümün iki yönü var. Birincisi; yazılım satın alan, kullanan firmalar ya da kişiler bunun firmalarına sağladığı ya da sağlayabileceği katma değeri tam olarak göremiyor ve potansiyeli değerlendiremiyor. Bu da pazarın gelişmesine ve yapıcı bir rekabetin oluşmasına engel oluyor. Muhafazakar yapımız; bu anlamda en iyi alternatiflerin, farklı seçeneklerin denenmesine kısmen izin veriyor. Bu tutum Türkiye’den bir dünya markası çıkmasına engel olan unsurlardan biri. Diğer yön ise ülkenin politikasını belirleyen kurumlar ve yeni alanlara yatırım yapan, yapmayı düşünen girişimcilerle ilgili. Bu kesimlerde de yazılımın üretebileceği “katma değerin” tam olarak anlaşılamadığını düşünüyorum. Özellikle Türkiye gibi kronik cari açık sorunu olan bir ülkede, hemen hemen hiçbir ithalat kalemine gerek duymaksızın katma değer üreten böyle bir sektörün, stratejik anlamda bugüne dek yeterince önemsenmediği açık. Son yıllardaki teşvik paketlerinin kapsamına bakıldığında, bu konunun yeni yeni anlaşıldığı görülüyor.

Alanınızda CEO olmanın keyifli ve zor yanları neler?
IT sektörü hem Türkiye’de, hem de dünyada yeniliklere en açık, en dinamik ve rekabetin en yoğun yaşandığı alanlardan biri, hatta bence birincisi. Böyle bir sektörde yönetici olmak, zevkli ve yüksek motivasyon sağlayan bir iş olmasının yanı sıra, bir o kadar da stresli, belirsizliklerle başa çıkmayı, soğukkanlı ve mücadeleci, rekabetçi olmayı gerektiren bir görev. Sektörümüzdeki profesyonel yöneticiliği bir anlamda futbolculuğa benzetiyorum; günü geldiğinde mutlaka jübile yapmak gerekir. Yeni teknolojilere adaptasyon yeteneği ve dinamizmin tecrübeye galip geldiği noktayı çok iyi tartmak, önemli bir yönetici öngörüsü.

Ekibinizi oluştururken nelere dikkat edersiniz? İşe alımlarda karar verirken öncelikli prensibiniz nedir? 
Bence buradaki en önemli anahtar, farklı niteliklere sahip, birbirini tamamlayan ve işbirliği yapmayı becerebilen bir ekip oluşturmaktır. Bir firmanın, ihtiyaç duyduğu pozisyon için başvuran adayda görmek istediği nitelikler, bir başka pozisyona göre çok farklı, hatta bazen tamamen zıt yönde olabilir. Konuyu pozisyondan bağımsız olarak değerlendirirsek, öyle bazı nitelikler vardır ki, eksikliğini eğitim ve tecrübeyle kapatmak mümkün değildir. Bunların bana göre en önemlisi, bir insanın hayata karşı takındığı “pozitif tutum”dur. Pozitif tutuma sahip olan, yeniliklere açık ve esnek insanlarla çalışmak, bu tür insanlardan oluşan bir ekip kurmak her zaman olumlu sonuçlar verir. Mutlak olarak tüm ekibinizi bu türden çalışanlardan oluşturmanız mümkün değil. Ancak bu tutumdaki ya da özellikteki kişilerin ekip içerisinde çoğunluğu oluşturması bile, arzu ettiğiniz tempoyu yakalamanız için yeterli.

Sektörde işe alımda karşılaştığınız zorluklar, doldurmakta güçlük çektiğiniz pozisyonlar neler?
Başka pek çok sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de en önemli sorunların başında, nitelikli eleman açığı geliyor. Her ne kadar üniversitelerin ilgili bölümlerinden çok sayıda mezun işgücüne katılsa da, bunların bilgi birikimi ve gördükleri eğitimin niteliği, düzeyi, kısa sürede çalışma hayatında verimli hale gelmeleri için yeterli değil. Bu yüzden iş yaşamında ya da iş üzerinde eğitim, bizim için en maliyetli ve önemli konulardan biri. Belirli bir alanda ya da teknolojide uzmanlaşmış eleman temini, şu anda sektör firmalarının kendi olanaklarıyla çözmeye, başa çıkmaya çalıştıkları bir sorun.

Bu yıl en önem verdiğiniz projeleriniz nelerdi?
Bu yıl Logo için gerçekten önemli bir büyüme ve atılım yılıydı. O nedenle çok sayıda projeyi aynı anda yürüttük. Bunların içerisinde bizim en çok zamanımızı alan konu, yeniden yapılanma, reorganizasyon projesi oldu. Bunun yanı sıra gerçekleştirdiğimiz satın alma, birleşme operasyonları da, hem yeni ürün ve hizmetler, hem de İnsan Kaynakları açısından önemsediğimiz, emek verdiğimiz konular oldu. Geçen senelere göre çok daha fazla etkinlik gerçekleştirdik, iş ortaklarımızla, müşterilerimizle, Logo ekosistemini oluşturan firmalarla bir araya geldik. Önceliğimiz Logo’nun yakaladığı bu hızlı ve istikrarlı büyüme dönemini devam ettirmek.

Çalışma hayatınızda en önemli prensipleriniz, öncelikleriniz nelerdir? Değiştirmek istediğiniz yönleriniz var mı?
Hiçbir konuda katı olmamak ve sürekli değişime açık olmak. Bu benim hem prensibim, hem de kendimi olumlu yönde daha da geliştirmek istediğim bir alan. Çok katı prensipleri olan ve esnek, açık fikirli olmayan kişilerin, bugünün iş koşullarında ve özellikle bizim sektörümüzde başarı şansının olmadığına inanıyorum.

Bir iş gününüz nasıl geçer, vazgeçmediğiniz ritüelleriniz var mıdır?
Sabahları erken kalkarım, kötü bir alışkanlık belki genellikle kahvaltı etmem, eğer dışarıda toplantılarım yoksa doğrudan ofise gelirim. Yolda günlük gazeteleri okur, bazı haber sitelerine göz atarım. Ofise geldiğimde güne e-postalarımı yanıtlamakla ve gün içi planlarımı gözden geçirmekle başlarım. Görevim gereği her gün mutlaka toplantılarım olur, eğer yönlendiren ben isem toplantıların süresini ve gündemini sınırlı tutmaya, sonuç odaklı olmaya çalışırım. Geç saatlere kadar ofiste kalırım. Özellikle konsantre olmam, incelemem gereken konuları saat 18.00 sonrasına kaydırırım. Hafta sonlarında ofise gelmemeye gayret ederim.