Tiyatroda Hamlet rolünü oynayan dünyadaki sayılı kadın oyuncu arasında yer alan usta sanatçı Ayla Algan’ın 51 yıllık sanat hayatı sayısız tiyatro oyunu ve sinema filmiyle dolu… Sanatın her dalında başarılara imza atan Ayla Algan, yaratıcı drama teknikleriyle herkesi kendi sahnesinde başrol oynamaya davet ediyor

 

Müzik ve tiyatro sanatlarını iç içe yaşayan bir sanatçı olan Ayla Algan, Yunus Emre’nin şiirlerini Almanca, Fransızca, İngilizce olarak şiirli-şarkılı okuyarak Yunus Emre’yi dünyada tanıttı. Onu halka mal eden ise mizahi bir dili olan “Koca Öküz” adlı şarkısı oldu. Tiyatroda Hamlet rolünü oynayan dünyadaki sayılı kadın oyuncu arasında yer alan sanatçı, tiyatro alanında eğitmenlik yapmaya, ayrıca sinema filmleri ve dizilerde rol alıyor.
Ailenin tek çocuğu olan Ayla Algan, çocukluğunda piyano, bale ve şan dersleri aldı. Ortaokulu İstanbul’daki Notre Dame de Sion’da, liseyi Fransa’daki Versailles Lisesi’nde okudu. Lise öğrenimi devam ederken tanıştığı Beklan Algan ile evlendi. Amerika’da New York Actor Studio Actor’s Repertuary Theatre’s of Broadway sahne eğitimi alan sanatçı, Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Şehir Tiyatroları’nın kadrosuna girdi ve 1961’de Tarla Kuşu oyunu ile tiyatroda ilk rolünü oynadı.
1975’te dünyaya gelen kızına Yunus Emre’den esinlenerek “Sevi” adını koydu. 1973’te Bulgaristan’daki Uluslararası Altın Orfe Şarkı Yarışması’nda savaş karşıtı bir şarkı söyleyerek ikincilik ödülünü alan Algan’a aynı yıl devlet sanatçısı unvanı verildi ve UNICEF Onur ödülüne layık görüldü. 1977’de Polonya Sopot Festivali’nde Oda Kızılderililerinin sorunları üstüne bir şarkı ile dünya birinciliği kazandı. 1993’te Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nı (TAL) kurdu ve burada pek çok deneysel projeye imza atarak genç tiyatro oyuncularının eğitimine katkıda bulundu. 2011’de İstanbul Drama Sanat Akademisi Genel Sanat Yönetmenliği ve bunun yanında, tiyatro ve yaratıcı drama metodu kullanarak yabancı dil eğitimi olan “İngilizce Tiyatro Sertifika Programı” ve “Sinema-Tiyatro Oyunculuk Atölyesi” eğitmenliği görevlerini üstlendi.
“Yaratıcı ve Çağdaş Tiyatro Teknikleri kursu” ile de ünlü oyunculara oyuncu koçluğu yapan Ayla Algan, şirketlere verdiği yaratıcı drama eğitimleriyle ruh ve bedenin uyumunu ortaya çıkartıyor.

Yurtdışında eğitim aldınız ve yine Avrupa’da birçok sahnede oyunlarınızı sergilediniz. Türkiye’de birçok sanatçının yurtdışında kendini geliştirme fırsatı olmuyor. Sizce bu bir eksiklik mi?
Maddi imkanları uygun olanlar tabii ki yurtdışına gidebiliyor ve kendini yetiştiriyor. Ancak geri döndüklerinde özellikle kamera önü oyunculuk derslerinde bilgileri tam olmuyor, ben kendi bildiklerimle yardımcı oluyorum. Eksiklerini tamamlıyorum.  Yurt dışında da Türkiye’de de kamera önü oyunculuk eğitimi tam anlamıyla yok.

Günümüzde televizyona olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dizilere olan ilgi çok. Eğer dizi sosyolojisine girersek; örneğin bir mezarlık sahnesi seyredip çok etkilendilerse oraya gidip, bulup görmek istiyorlar… Yani o kadar inanıyorlar. Ailelere önerim çocuklarını ruhsal olarak kötü etkileyecek dizileri izletmesinler. Dizilerde devamlılık olduğu için kötü şeylere özeniyorlar. Bu onlara iyi bir ders olmuyor.

Tiyatro seyircisini nasıl buluyorsunuz?
Ben onların zihin gözünü açmaya çalışıyorum. Bazıları sadece psikolojik katmanda kalmış oluyor. Gençler gün düşlemesi yapmıyorlar. Zihnin katmanlarını irdelemiyorlar, vakitleri yok roman okumuyorlar, biyografi okumuyorlar, hayal kurmuyorlar, çünkü TV alıyor vakitlerini.. Avrupalı trafikte, metroda, otobüste hep okuyor. O zaman gerçek içinde değil hayal dünyasında olduğu için o trafik stresini de yaşamıyor.
Son dönemde yıldızı parlayan oyuncuların performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devre devre kendilerinin çekim eksikliklerini tamamlamaları lazım. Dizilerden elde ettikleri kazançlarla kendi eksikliklerine göre kişisel gelişimleri için yatırım yapmalılar.

Şu anda beğeniyle izlediğiniz bir sanatçı var mı?
Halit Ergenç.

Sanat hayatınızda birçok alanda önemli çalışmalara imza attınız. Sanat hayatınızda olmasaydı, şu anda ne yapıyor olurdunuz?
Tiyatroyla yakından ilgili olduğu için insan bilimi üzerine birçok araştırma yaptım, kendimi geliştirebileceğim eğitimler aldım, kitaplar okudum. Tiyatrocu olmasaydım psikolog olmayı isterdim. O da insan bilimiyle ilgili.

TAL’da neler yapıyorsunuz?
Son dönemde Temaşa Okulu ile Peter Brook’un Boş Alanlarını çalışıyorum. Bizim Orta Oyunu, Seyirlik Oyunlar ve Meddah’tan Çağdaş Tiyatroya gelen karşılaştırmalar yapıp bu oyunculuğu öneren çalışmalara başladık. TAV Araştırma Laboratuvarı eşim tarafından 1993’te kuruldu. Sinema ve tiyatrodaki son teknikleri öğretiyoruz. Penisilin yok diye ölüyor bir adam. Yüzyıl önce bunun oyunu sahneye konuyor. Bu oyunu bugün alıp koysam ya kanser diyeceğim ya AIDS diyeceğim. Maalesef Türkiye’de tiyatro oyuncuları ile ilgili AR-GE’ye deli saçması gözüyle bakılıyor.

TAL’daki çalışmalarınızın yanı sıra ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Sinema ve tiyatro için eğitim müfredatı hazırlıyorum. Önce 1-2 yıl müfredatlarının pratiğini yapıyorum oyuncularla sonrasında uyguluyorum. Yetişkinlerle (Kamera Önü Oyunculuğu) Reklam Dizi ve Sinema Oyunculuğu Atölyeleri, Genç ve Yetişkinlerle İngilizce Tiyatro, Kurumlara ihtiyaçları dahilinde kurumsal ve kişisel gelişim eğitimi veriyorum. Kurumsal eğitimlerde kurum içi iletişim, beden dili, stres yönetimi, Ekip Olma, Sinerji, Ses, Proksemik-Retorik eğitimleri veriyorum.

Herkes bedenini keşfetmeli

Özellikle beden duruşu üzerinde duruyorsunuz…
Bütün dünya bir sahne diyen Shakespeare gibi kuramsal derslerde bilhassa üzerinde durduğum konu yaratıcı drama. Bu yöntemi tüm eğitimlerimde kullanıyorum. Şirket eğitimi için işçilerle bir araya geldim. Eski usul çalışma ortamlarında müdürden korkmak vardır. Beden duruşu da bu korkuyu hisseder. Yıllardır o firmada çalışanlar, genç çalışanların çalışma koşullarına isyan ediyor: “Ben daha deneyimliyim, yıllardır bu şirket için çalışıyorum neden benden daha yüksek maaş alıyor? Benden daha üstte ve ben ondan emir almak zorundayım.” Ben de hemen genç çalışanın da oyununu sahneye koyuyorum. Her iki çalışanı farklı duruş teknikleri gösteriyorum. Duruşlar değişiyor, kasların yapısı değişiyor; kişinin çizdiği ve sergilediği imaj da değişiyor. Beden duruşları, zihin ve ruhta çok mühimdir. Doğru beden, doğru nefes, doğru görüş getirir.
Bu senkronizasyonu nasıl sağlıyorsunuz?
Sahne arkasın burnumuz akar. Role girince sahne üstünde nezle durur. Kendi kendine sahip çıkabilirsin. Girdiği rol mühim. Herhangi biri için de bu böyledir, role girmek rahatlatır. Bir iş adamı vardı, bir gün bana geldi. Çağırmışlar gel konuş diye, tık diye kalmış. Ne olur dedim bir daha olursa…  Söylersin, o kadar heyecanlıyım ki affedersiniz konuşamıyorum bir su içeyim dersin. Nasıl ki biz ağlayınca seyirci ağlıyor, karşısındakiyle o ilişkiye gir dedim.
İş dünyasına yönelik eğitimlerinizde çalışanlara ne gibi ipuçları veriyorsunuz?
Kişilerde ne mevcut ile başlıyoruz, sonrasında eksikliklerini tespit ediyoruz. Birlikte tamamlıyoruz. Örneğin; yüzde 100 bildiklerim, az bildiklerim, hiç bilmediklerim, farkındalık.

Genellikle ne gibi eksiklikler çıkıyor?
Örneğin, idarecilere ve müdürlere küçük küçük kare kağıtlar hazırlıyorum. Neyi yüzde 100 biliyorum, neyi az biliyorum, neyi hiç biliyorum, neyi de biliyor muşum ama bildiğimi bilmiyorum. Onlarla birlikte ekleme yapıyoruz. “Yüzde 100 işi biliyorum, idareyi biliyorum, işçilerimi idare ediyorum” diyenlere çalışanlarının isimlerini biliyor musun dediğimde “hayır” diyorlar. Büyük eksiklik. Bu eksikliği gidermeyi öğretmeye çalışıyorum.
Peki, yönteminiz ne?
Eğitimlerimde alt benlerle konuşturuyor seni. Mesela gizli bir alt benin var ki şeytani ya da kendini kritik etmemelisin, savcı olmamalısın. “Sen böylesindir” yerine “sen böyle yapıyorsun” demelisin. Kendi psikiyatrın olmalısın.

İş dünyasında kendine kariyer yapmaya çalışanlara ne gibi bir mesaj vermek istersiniz?
Sorduğum soruları kendi kendilerine sorsunlar zaten eksiklerini görüp onlara doğru yönelir gerekirse profesyonel destek alırlar.

Çağdaş oyuncu, namuslu oyuncudur. Bir oyunu bitirdikten sonra gider soyunur o rolden öbürüne girer. Çünkü kendi hayatını dışarıda bırakıp rolüne girer. Oyun oynuyor zannetmezsin. Tiyatro, “Lütfen oynamayın, sadece olun” der