Kişisel marka kavramı bizim için yeni olmasına rağmen çok tartışılan bir kavram. Kriz yüzünden işlerini kaybeden beyaz yakalılar bir süre sonra bu kavramı profesyonel hayatlarında uygulamaya koymak isteyecekler. Peki bunu nasıl yapabilirler?

Başını iki yana salladı. Anlamakta zorlanıyordu. Bir insanın marka olması ne demekti? İnsanlar, satılan mallar mıydı ki marka olacaklardı? İş hayatında bir rekabet her zaman vardı ve çok çalışanlar her zaman başarılı olamazlardı. Ancak bugüne kadar bunun imajla, algıyla ya da kişisel markayla bir ilişkisi olabileceğini hiç düşünmemişti. İnsanların onu nasıl gördüğü, onun hakkında ne düşündüğü hiç önemli olmamıştı. Gerçi o bir Robinson Crusoe değildi ve tabii ki insanların onunla ilgili duygu ve düşüncelerinin hayatını etkilediğini biliyordu. Patronu ve iş arkadaşlarının düşüncelerinin iş hayatı üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu yaşıyarak öğrenmişti daha iş hayatına ilk girdiği dönemlerde. Biliyordu bilmesine ama bunu değiştirmek için neler yapması gerektiğini hiç bilinçli bir şekilde düşünüp, planlamamıştı. “Acaba zamanı geldi mi?” diye düşündü bir an… “Acaba benden marka olur mu gerçekten?”

Kişisel marka da ne?
Marka olmak, markalaşmak günümüz iş dünyasında en çok konuşulan konulardan biri. Şirketler marka olmak istiyor… Üretilen ürünün marka olması için inanılmaz bütçeler ayrılıyor. Öngörülen satışlar yapılamadığı zaman markaya yeterince para harcanmamış olması bir sebep olarak öne sürülüyor. Marka olmak için neler yapılması gerektiğinden bahsediyor herkes. Tabii bu arada kişisel marka kavramı da biraz daha kısık sesle de olsa telaffuz edilmeye başlıyor. Amerika’dan bahsetmiyorum. Orada son derece “in” bir kavram bu. Bizim ülkemizde ise henüz daha çok yeni. Daha kişiler marka olur mu tartışması devam ediyor. Ama şundan çok eminim ki, kriz dolayısıyla işlerini kaybetmeye başlayan beyaz yakalılar bir süre sonra bu kavramı profesyonel hayatlarında uygulamaya koymak isteyecekler. Neden mi? Bunu anlamak için öncelikle markanın ne olduğuna bir göz atalım isterseniz…

Marka nedir?
Marka (brand), İskandinav kökenli “yakmak” anlamına gelen bir kelime olan “brandr”dan gelmiştir. O dönemlerde yaşayanlar hayvanlarını sahiplerinin belli olması için sıcak demirle damgalıyor, onları markalıyorlardı. Burada amaç farklı hale getirmek, tanınır kılmaktı. Bugün de aslında marka olmak, markalaşmak kavramlarını rakiplerden farklı olmak, farklılaşmak anlamında kullanıyoruz. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde de marka bir mal, hizmet ya da kurumu tanıtmaya ve benzerlerinden ayırmaya yarayan tescil edilmiş özel ad, kısaltma veya işaret olarak tanımlanıyor. Diğer taraftan marka kavramının günümüzde çok daha geniş bir anlamda kullanıldığını da biliyoruz. Bir ürün, şirket ya da birey söz konusu olduğunda, marka, kişiliği, vaadi ve benzersiz konumu belirten zihinsel bir damgadır. David D’Alessandro markanın, şirketin ismini duyduğumuzda aklımıza gelen olduğunu söylüyor. Volvo denince aklımıza tank gibi sağlam, güvenli, güçlü arabaların gelmesi buna verebileceğimiz örneklerden biri. Bu örneğin bize anlattığı en önemli şey markanın aslında tüketicinin algısı olduğu. Başka bir deyişle insanların o ürünü nasıl gördüğünden bahsediyoruz; başkalarının duygularından ve düşüncelerinden. Markayı ürün ya da kurumlar açısında tanımlamak bizi bir sonraki adıma götürüyor. Peki ya insanlar söz konusu olduğunda ne oluyor?

Kişisel marka hakkında…
Ürünler ya da şirketler için bu açıklamalar son derece rahatlıkla anlaşılabilirken kişisel marka denince pek çok tepki geliyor insanlardan. Siz de onlardan biri misiniz bilemiyorum ama eğer öyleyse size son derece sade bir tanımla bu konuyu açıklamaya başlayabilirim. Amazon’un kurucusu ve CEO’su olan Jeff Bezos’un kişisel markayı bizler odada olmadığımız zaman insanların bizim hakkımızda söyledikleridir şeklinde tanımlıyor. İnsanların bizi nasıl bildiği, bizim hakkımızda ne hissettiği, ne düşündüğüdür aslında bizim markamız. Bizi başkalarından farklı kılan özelliklerimiz… ”Onu nasıl bilirsiniz?” sorusuna alacağınız cevap o kişinin başkalarının zihninde nasıl yer ettiğini net bir şekilde ortaya koyar. Bazı özelliklerinizi diğer insanlardan daha fazla ortaya çıkardığınızı gösterir. Diyelim ki profesyonel yöneticisiniz; Türkiye’de sizin yaptığınız işi yapan belki de binlerce insan var. Sizin onlardan farkınız nedir? Aynı iş için bir rekabet içine girdiğinizde sizin seçilmenizi sağlayacak olan tek, biricik ve sizi farklı kılan bir özelliğiniz var mı? Eminim ki vardır. Acaba siz onu ortaya koyabiliyor musunuz? Ya da belki kendi işinizi yapıyorsunuz ve sizinle aynı hizmeti sunan rakipleriniz karşısında pastadan pay almak için çabalıyorsunuz. Ben potansiyel bir müşteri olsam size şu soruyu sorardım: ”Neden siz? Sizi diğerlerinden ayıran nedir?”

Kişisel marka rekabette daha da önem kazandı
Kişisel markamız aslında biziz, bizi tek kılan farklılaştıran özelliklerimiz, potansiyelimiz, verdiğimiz mesaj yani imajımızdır. Başkalarının bizi nasıl gördüğüdür… Bizimle ilgili herşeyi içinde barındıran aynı zamanda farklılığımızı ortaya koyan bir kavram kişisel marka. Tabii ki çok da önemli. Özellikle rekabetin son derece sert ve yoğun olduğu günümüzde daha da önemli. Ben; iki insanın birbirinin aynı olma ihtimalinin bilimsel olarak mümkün olmadığına göre, başkalarından farklı olmanın tek yolunun kendimiz olmaktan geçtiğine inanırım. Bu noktada kişisel marka, algı ve imaj üçlemesinin tam da bu noktada kendimizi anlamak ve anlatmak konusunda devreye girdiğini söyleyebilirim. Algı insanların aldığı, imaj ise bizlerin verdiği mesaj. Bizim ortaya koymak istediğimiz mesaj insanların algıladığıyla ne kadar örtüşürse, kişisel markamız o kadar samimi ve gerçek olur ki bu da bizi daha başarılı kılar.

Nasıl kişisel marka olunur?
Kendi kişisel markanızı yaratmaya karar verdiğinizde temelde 3 yapı taşını oturtmanız gerekir. İlki sizin ya da bir profesyonelin sizin üzerinizde çalışmasını gerektirir. Bu süreçte kendinizi daha iyi tanıyacak, vermeniz gereken mesajı ortaya çıkaracak ve varmak istediğiniz noktayı belirleyeceksiniz.  Markanızın profilini oluşturduğunuz bu ilk süreç. İkinci aşamada kişisel markanızın iletişim planını oluşturmanız gerekiyor. İmaj ve izlenim yönetiminden, kartvizitlerinizin, kişisel web sitenizin/blogunuzun tasarımı ve içeriğine hatta basının kullanımına kadar sizinle ve markanızla ilgili 3. şahıslara mesaj verecek her türlü aracın gözden geçirilmesi ve doğru/uygun bir şekilde bileşim yapılması bu aşamayla ilgilidir. Son adım ise markanın bilinirliğini arttırmak ve profesyonel iletişim ağını kuvvetlendirmekle ilgilidir. Bir taraftan kişinin kendisini tanıması, güçlü yönlerini belirlemesi gibi çalışmaları içerirken, diğer taraftan hedef kitlenin belirlenmesi, doğru pazarlama tekniklerinin seçilmesi ve kullanılması gibi aktiviteleri kapsar. Dolayısıyla da kolay ve kısa bir yolculuk değildir. Bu yola çıkmaya değip değmeyeceği sizin vereceğiniz bir karar… Ne dersiniz acaba zamanı geldi mi o ilk adımı atmanın?

“Amazon’un kurucusu ve CEO’su olan Jeff Bezos’un kişisel markayı bizler odada olmadığımız zaman insanların bizim hakkımızda söyledikleridir şeklinde tanımlıyor.”

Kariyer Dergi Mart 2009