Yazar ve İK Uzmanı Mehmet Erkan  üst yöneticiliğin nasıl ateşten bir gömleğe dönüşebileceğini kısa bir öyküyle anlatıyor. Daha önceleri dalga geçilen ihtiyar bu kez neşeli: “Ben demedim mi!” diyor. Bir adamı bitirmek istiyorsan terfi ettireceksin. Ne kadar yükseğe çıkarsa düşme riski o kadar artar. Ateşten gömlektir üst yöneticilik.

Ofislerde mutlaka birileri birilerini çok severken, bazıları bazılarını hiç sevmez. Yine ofislerde birileri birileriyle aynı ekipteyken, bazıları bazılarıyla karşı cephededir. Tıpkı normal hayattaki gibi, iş hayatında da insanlar “taraf” tırlar ve çoğu zaman “bitaraf” olan bertaraf olur. Bugün adına ilişki yönetimi dediğimiz şey de aslında ofislerde yaşanan bu savaşta, bir şekilde hayatta kalmaktır.

Savaş genelde aşağıdan çok yukarıda hissedilir.

Unvanlar arttıkça güç, güç arttıkça çıkar, çıkar arttıkça da savaşın şiddeti artar. Aşağıda kalanlarsa çoğu kez bu mücadelenin seyircisi, ama bir yandan da taraftarıdırlar.

Seyirci çoğu zaman heyecanlanır, yaşananları anlamaya çalışır, kendince yorumlar yapar ve nihayetinde kendini şirket içi dedikodunun içinde bulur. Çoğu zaman yaşananlar anlaşılmazdır, bu adam şimdi neden böyle yaptı, şu kadın neden öyle bir karar verdi anlaşılmaz.

İşte tam da bu anlaşılmaz zamanlardan birini yaşayan bir ofise çevireceğiz şimdi gözlerimizi.Açık ofiste küçük bir kalabalık toplanmış ve ekranlarında açık olan yazıya bir anlam vermeye çalışıyorlar. Yazının başlığında “yönetim duyurusu” yazıyor.

-Anlamıyorum, diyor genç bir kadın, neden terfi ettirdi ki Tarcan’ı şimdi, hani hiç sevmiyordu kendisini, başa geldiğinde onu kovacaktı?

Başka birisi ekliyor:

-Bu iş dünyası gerçekten ilginç, tüm tahminlerimiz boşa çıktı. Daha dün birbirlerine demedik laf bırakmayan bunlar değil miydi?

Bir diğeri umutsuzca:

-Yok ya hiçbir şey değişmez bu şirkette, güvendiğimiz dağlara kar yağdı.

Bu cephe bir ay önce zaferi yaşarken, şimdi hayal kırıklığını tadıyor. Hep başa gelmesini istedikleri Tansel’i istedikleri koltuğa oturtmuşlar, ancak onun icraatlarında bekledikleri acımasızlığı bulamamışlardı.

Bir diğer katta, bir diğer cephedeyse beklenmedik sevinç hakimdi. Tansel yeni görevine atandığında, Tarcan’ın ekibi olarak tasfiyeyi bekleyenler, şimdi iktidara ortak olmanın beklenmedik mutluluğunu yaşıyorlardı.

Orta yaşlı bir bey:

-Doğrusu şok oldum, diyordu, böylesi bir görevlendirmeyi hiçbirimiz beklemiyorduk.

Bir diğeri araya giriyordu:

-Tam her şey bitti derken yeniden başladık. Tansel de biliyordu ama Tarcan’sız yapamayacağını.

Bugün ofislerde hep genç insanlar vardır. Yaşlıların sayısı çoğu şirkette bir elin parmaklarını geçmez. İşte o ender görülen yaşlılardan biri, konuşulanları dinliyor bu sırada. Gözleri çok organizasyonel değişiklik görmüş, kulakları çok dedikodu işitmiş. Kırışık şakaklarını daha da kırıştırıp tek söz söylüyor:

-Bence ortada sevinilecek bir durum yok, Tansel Tarcan’a yapabileceği en büyük kötülüğü yaptı.

O an kimse bu cümleden bir şey anlamıyor. Herkes bu eski kafa ihtiyara gülüyor. Ama zaman aktıkça beraberinde gerçekleri de getiriyor. Ve o gerçekler gün gelip boğazlarda tıkanıyor.

Çok değil sadece altı ay sonra çuvallıyor Tarcan.Terfisiyle beraber kendisinden olağanüstü şeyler isteniyor. Ona destek vermesi gereken bölümler, nedense gerektiği gibi yardımcı olmuyor. Ondan iş bekleyen bölümlerse, istedikleri gelmiyor diye fazlasıyla veryansın ediyor. Bir şekilde başarısız oluyor, olduruluyor Tarcan. Ve işlerle birlikte kendisi de patlıyor. Bir süre sonra herkes onun artık görevi bırakıp gitmesi gerektiğinde hemfikir oluyor, kendi ekibi bile…

Bu yeni gelişme de yine ofiste konuşuluyor. Daha önceleri dalga geçilen ihtiyar bu kez neşeli:

-Ben demedim mi, diyor, bir adamı bitirmek istiyorsan terfi ettireceksin. Ne kadar yükseğe çıkarsa düşme riski o kadar artar. Ateşten gömlektir üst yöneticilik.

O gün ofiste Tarcan’ın istifası ile birlikte, bir de şöyle bir dedikodu dolaşıyor. Rivayete göre Tansel ilk göreve geldiğinde şöyle demiş:

-Onu en tepeden aşağı bırakacağım!

Ancak bunun doğruluğunu şu ana kadar kimse teyit edemedi.