tolgaornek2011’in başında Kaybedenler Kulübü filmi ile şöhreti yakalayan ve son filmi Labirent ile  niyeti yok. “En büyük hayalim bu topraklarda geçen, tarihi bir epik film çekmek” diyen yetenekli yönetmenin tarihe olan ilgisi hem filmlerinde hem de belgesellerinde kendini belli ediyor.

Birçoğumuz onu Kaybedenler Kulübü’nün yönetmeni olarak tanıyoruz. Aslında belgesel meraklıları Tolga Örnek adını çektiği birçok belgeselden biliyor. Robert Koleji’nden sonra eğitimine İstanbul Teknik Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği’nde devam eden Tolga Örnek, Amerika’da Florida Üniversitesi’nde malzeme bilimi üzerine yüksek lisans yaptı. Ardından Amerika Üniversitesi Sinema Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı ve yönetmenliğe adım attı. Ağırlıklı olarak belgesel dalında filmler yapmış olan yönetmen, bir dönem Gelibolu adlı belgeseliyle gündemde yer aldı. Yönetmenliğini yaptığı son filmi Labirent’le geniş bir izleyici kitlesine ulaşan Tolga Örnek, filmi akıllı aksiyon diye tanımlıyor ve izleyiciye heyecanlı bir sinema keyfi yaşatmaya çalıştıklarını söylüyor. Tolga Örnek’le hayata dair bir sohbet gerçekleştirdik.Türkiye’de sinema sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün artık sinema sektörü çok dinamik. Türkiye’de geçmişe oranla birçok filmin çekildiği ve farklı türlerin denendiği bir sektörümüz var. Dünyada yerel filmlerin yabancı filmlerden daha fazla izlenildiği üç-dört ülkeden biriyiz. Bence bu olumlu bir gelişme. Eskiye göre imkanlarımız, tekniğimiz çok daha iyi ama geçmişteki filmlerin saflığını, samimiyetini ve masumiyetini ne yazık ki yakalayamıyoruz. İkisini birleştirdiğimiz anda çok daha iyiye gideceğiz.Sizce, eksiklerimiz nasıl tamamlanabilir?
Festival filmleri ve gişe filmleri dediğimiz filmler arasında çok büyük bir uçurum var. Bu anlamda aradaki boş alanı dolduracak hikayeleri güçlü ve kendini kurtaracak yapımlara ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.

BELGESELLE BAŞLAYAN KARİYERİNE KURMACA FİLMLE DEVAM ETTİ

Kariyerinizde sizi buraya taşıyan önemli dönüm noktaları nelerdi?
Sanırım kariyerim için en önemli adım mühendislik bölümünden sinema sektörüne geçmek diyebilirim. İkinci dönüm noktası sayabileceğim kararım ise belgeselle başlayan kariyerimde kurmaca filme geçiş yapmak oldu. Belgeselde filmin teorik, teknolojik yanını mümkün olduğu kadar öğrenip, kendimi geliştirdim. Ardından kurmaca filmlerimde oyunculara ve onların performansına daha fazla odaklanabildim. Bu tecrübeleri birleştirmem filmlerime olumlu yansıdı diye düşünüyorum. Yaptığım filmlerin her birinin de bana kazandırdığı tecrübe ve adımı duyurma konusunda çok olumlu etkileri olduğu yadsıyamayacağım bir gerçek.

MÜHENDİSLİK EĞİTİMİ ANALİTİK DÜŞÜNMEMİ SAĞLADI

Lisans eğitiminizi mühendislik üzerine tamamladınız. Eğitiminizin mesleğinize herhangi bir katkısı oldu mu?
Üniversite eğitimimin çok faydasını gördüm. Analitik düşünmeyi, çok boyutlu bakmayı ve sinema teorisiyle pratiği arasında bağ kullanmamı sağladı.
Sinema sektörüne yönelik eğitim veren kurumların sayıları da oldukça arttı. Bu artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazıları gerçekten işini çok iyi yapıyor, bazıları ise sadece bölüm açmış olmak için bulunduruyorlar bu bölümleri. Ticari ve maddi kaygılar nedeniyle maalesef…Gelecekle ilgili bir hayalinizi bizimle paylaşır mısınız?
Gelecekte de hala film çekiyor olabilmeyi çok istiyorum. Zamanın gerisinde kalmamış, gündemi yakalayabilen, değişik işler yapmaya devam eden bir yönetmen olarak kalabilmeyi ve çalışmaya devam edebilmeyi çok istiyorum. Belki uluslararası filmler ve başka ülkelerde geçen konulara da sıçramış olurum. Derler ya “Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset.” O yüzden çok da uzun vadeli planlar yapmak ve sonrasında hayal kırıklığına uğramak istemiyorum.
Sinemadaki en büyük hayalinizi sorsak nasıl bir yapım olurdu?
Uzun metraj kurmaca olurdu ve büyük ihtimalle de tarihi bir epik olurdu. En büyük hayalim bu topraklarda geçen, tarihi bir epik film çekmek. Senaryoya göre uluslararası bir kadro kurmaya çalışırdım.Son dönemde sanat filmi ve eğlenceli film gibi bir ayrım konuşuluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öyle bir ayırım var ve herkes tarafından da yapılıyor. Ben mümkün olduğu kadar filmleri iyi ve kötü filmler olarak ayırmaya çalışıyorum. Her gişe filmi kötü değil ve her sanat filmi ya da sanat filmi olmaya aday film de iyi değil. O yüzden filmleri sınıflandırmadan içerikleri ve kalitelerine bakarak değerlendirmeye çalıyorum.

Son filminiz Labirent ile ilgili nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Yurt içinde de yurt dışında da film genelde beğenildi. Aksiyon olarak başarılı bulundu. Kariyerim açısından bu çapta bir filmi çekebildiğimi göstermesi açısından büyük katkısı oldu. Geri dönüşler de gayet iyi…

Labirent’in kadrosunu oluştururken nelere dikkat ettiniz?
Oyuncuların karakterlerle örtüşmesine, çalışmak ve tanımak istediğim oyuncular olmasına ve bir grup olarak iyi çalışabileceklerine dikkat ettim. Çok uzun ve zorlu bir süreç olduğu için anlaşabileceğim, güveneceğim ve karşılığında bana güvenebilecek oyuncular olmasına özen gösterdim.

Beğeniyle izlediğiniz yönetmenler var mı?
En beğendiğim yönetmen Derviş Zaim. Yurtdışında ise Stanley Kubrick, Michael Mann, Francis Ford Coppola, Orson Welles, Ferzan Özpetek, Fatih Akın.

Tolga Örnek’in başucu kitabı ve vazgeçemediği film hangileri?
Başucu kitaplarım her dönem değişiyor. Bu aralar daha çok Ortadoğu, istihbarat ve gerilim romanları ve araştırmaları okuyorum. Stanley Kubrick, Orson Welles ve Steven Spielberg filmleri her zaman izlediğim ve çok şey öğrendiğim filmler oldu ve hala da öyle.