Üniversite yıllarında Ankara Sanat Tiyatro’suna girerek tercihini tiyatrodan yana kullanan usta oyuncu Altan Gördüm, “Sevdiğiniz işi yaparsanız, hiç çalışmazsınız; kesinlikle doğru bir söz. Şimdi geriye dönsem aynı şeyleri tekrar yaparım” diyor.

Okuduğu romanlardan ve öykülerden etkilenerek üniversite tercihini Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden yana kullanan usta oyuncu Altan Gördüm, bugün hem sahnelerin hem de ekranların aranan bir yüzü… Üniversitede okurken Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sınavına girerek oyuncu olmayı seçen ve 30 yılı aşkın süre sahnelerde olan Gördüm’ü tüm Türkiye’nin tanıması ise Hayat Bilgisi dizisindeki Panzer Emin rolüyle oldu. Eski eşi Vahide Perçin ile birlikte 2009 yılında Akademi 35 Buçuk Sanat Okulu’nu kuran Gördüm, bugün ekranlarda yer alan birçok genç oyuncunun da önünü açtı. “Birinci hayalimiz oyunculuk okulunu açmaktı, onu gerçekleştirdik. Şimdi de ikinci hayalimiz olan, kendimize ait, küçük, derli toplu bir tiyatro salonu açmak istiyoruz” diyen Gördüm ile kariyer yolculuğunu, bu yoldaki dönemeçlerini ve seçimlerini konuştuk.

Tiyatroya olan ilginiz ilk ne zaman başladı, oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?

Tiyatroya İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi’nde okurken başladım. Kimya öğretmenim derste beni sözlüye kaldırdığında o anki hareketlerime bakarak beni tiyatro koluna aldı. Hatta son sınıftayken öğretmenim bana, “Çok kabiliyetlisin, konservatuara git” dedi. Sonra babama öğretmenimin söylediği şeyi ilettiğimde, “Aç kalırsın oğlum, tiyatrodan kim bu ülkede geçiniyor. Sen git, adam gibi okulunu oku” dedi. Böylelikle Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazandım.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni seçmeniz bilinçli bir tercih miydi?

Ortaokul yıllarından itibaren okuduğum romanlardan ve öykülerden edindiğim bilinçle kaymakam olmam gerektiğini düşündüm. Kalkınmanın köyden başlayacağına inanan bir insan olarak, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni tercih ettim. Kazanınca da Ankara yolları bana göründü. Ailecek çok mutlu olduk. Fakat olacağın önüne geçilmiyor…

Dönüm noktanız ne oldu o süreçte?

Üniversite ikinci sınıftayken yurtta kalıyordum. Arkadaşlarla sohbet ederken, bir tanesi, “Yarın sınava gireceğim, çok heyecanlıyım” dedi. Ne sınavı olduğunu sordum, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sınavlarının olduğunu söyledi. Ben de gittim, son anda başvurdum ve sınava girdim.

Hazırlık yapabildiniz mi peki? Sınavda ne cevap verdiniz?

Hazırlık yapamadım tabi. İnsan sevdiği şeyleri unutmuyor ya, benim için tiyatro da öyle… Şimdi bile 30 yıl önce oynadığım bir oyunu bir provayla çıkar oynarım. Sınavda “Bizim için ne hazırladın?” dediler. Ben de üç yıl önce İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi’nde oynadığım Cevat Fehmi’nin Paydos adlı oyunundaki Muallim Murtaza rolünü oynadım. Öylelikle girdim AST’ye ve bir yıl boyunca eğitim gördüm. Hatta tiyatroya girdikten üç ay sonra da bir oyunda rol aldım. Oyundan sonra bana zarf içinde bir para verdiler. Sonra yavaş yavaş oyunlara çıkmaya başladım. Bir gün tiyatronun gişesine bir not bırakmışlar. Notta, “Ankara Televizyonu’ndan bir seslendirme yönetmeni, seni şu gün seslendirmeye için bekliyor” diye yazıyor. Gittim, seslendirmeyi yaptım. Aybaşında da veznede paramın olduğunu söylediler. O anda şunun mutluluğunu hissettim ve hâlâ da o mutluluğu yaşarım. Çok sevdiğin işi yapıyorsun, mutlu oluyorsun, üstüne bir de para kazanıyorsun. Televizyondan, sinema filmlerinden ciddi sayılabilecek miktarda para kazandım ama hep söylüyorum, televizyondan 10 kazanıyorsam tiyatrodan 1 kazanayım, o kadar mutlu oluyorum ki ve o para o kadar bereketli oluyor ki, bitmiyor… O yüzden hani bir söz var ya, sevdiğiniz işi yaparsanız, hiç çalışmazsınız. Kesinlikle doğru. Şimdi geriye dönsem, aynı şeyleri tekrar tekrar yaparım.

Okulla tiyatroyu bir arada mı yürüttünüz?

Siyasal Bilgiler’de okumaya devam ediyordum, sonra 12 Eylül 1980 darbesi oldu. Birçok şeyde olduğu gibi eğitim de kesintiye uğradı. Ben o zaman 3. Sınıfa geçmiştim. Kısa bir süre yurt dışında yaşadım. Sonra geldim tekrar tiyatroya devam ettim. Ancak okul çok değişmişti. Benim için okulu okul yapan, okula girmeme sebep olan hocaların çoğu okuldan uzaklaştırılmıştı. 4 sınıftayken okulu bitirmeme 3 ders kala, okuldan ayrılmayı tercih ettim. Tiyatroyu çok seviyordum, 1979’un Kasım ayında başlayan profesyonel tiyatro hayatım hâlâ devam ediyor. Tabii arada, ailevi ve ekonomik nedenlerden kaynaklı bazı zorunluluklar da oldu, bir süre İzmir’de yaşadım. Bir aile şirketimiz vardı, onunla ilgilendim. Bu dönemde İzmir Devlet Tiyatrosu’nda da konuk oyuncu olarak yer aldım. Ardından Devlet Tiyatrosu’na davet edildim ve Ankara Devlet Tiyatro’suna atandım. Bir süre de Sanatçıdan Sorumlu Müdür Yardımcılığı görevinde bulundum. Ama sonra 2008 yılında, çok erken sayılabilecek bir yaşta emekli oldum.

Sizi Ankara izleyicisi tiyatro sanatçısı kimliğiyle tanıyor ancak Ankara’da yaşayanların aksine İstanbul izleyicisi, Hayat Bilgisi dizisindeki Panzer Emin rolüyle tanıdı…

Bu aslında birçok arkadaşımın başına gelen bir şey… Aslında daha önce de TRT’de televizyon filmlerinde, eğitim-kültür programlarında oynuyorduk ancak asıl tanınmam Hayat Bilgisi ile oldu. Dizide oynadığım ikinci bölüm yayınlanmıştı, ben de Taksim’de bir tiyatro metnini almak için arkadaşımla buluşacaktım. İnsanlar bana bakıyor ama hiç üstüme alınmıyordum. Çünkü, seyirciyle yeni tanışmıyorum ki ben. Sonra bir kişi geldi, “Siz Hayat Bilgisi’ndeki Emin Bey değil misiniz?” diye sordu. O an anladım televizyonu! 30’u aşkın yıl tiyatroda oynadım ama hayatın gerçeği de bu. Bir anda milyonların evine konuk oluyorsunuz…

Ve akabinde başka diziler geldi… Tiyatrodan televizyona geçiş nasıl oldu?

Aslında öncesinde de birkaç dizide rol almıştım. Ama sonrasında şöyle bir şey oldu, Vahide, 2003’te Bir İstanbul Masalı dizisi için İstanbul’a geldi. Dizi başladı, sezonun son bölümünde “kötü adam” rolünde oynamam için bana rol teklif ettiler. Karakter, ilk sezonun son bölümünde diziye girecek ve ikinci sezon her bölümde olacaktı, öyle anlaştık. Ben rolü kabul ettim, oynadım, araya tatil girdi. İkinci sezon başladığında bana senaryoyu gönderdiler, baktım, bir varım bir yokum. “Ben bunu istemiyorum” dedim, kariyer olarak baktığımda da

yanlıştı… Hatta bazı oyuncu arkadaşlarım, “Çok tutan bir dizi bu, nasıl geri çeviriyorsun!” dediler, ama benim böyle bir derdim yoktu. Zaten o sırada Ankara Devlet Tiyatrosu’nda da bir oyunum vardı ve böylelikle diziden vazgeçtim. Sonrasında Hayat Bilgisi’ndeki rol için arandım, Gani Müjde ile görüştüm. Ona, “Bu öğretmen rolünü izleyiciler beğenmezse, ne yapacağız?” dedim, “Tayin olur gider!” dedi. Hani oluyor ya hep… Bir İstanbul Masalı’nda oynasaydım, büyük ihtimalle Hayat Bilgisi’nde oynayamayacaktım. Biraz tanındıysam Hayat Bilgisi sayesinde oldu. Vazgeçmeyi bilmek de çok önemli. İnsan bazen risk alabilmeyi de bilmeli. Risksiz rızk olmazmış…

Oyunculuk eğitimi veren bu kadar çok okul varken siz neden okul açtınız?

Vahide ile ikimiz eğitim geleneğinden geliyoruz. Vahide de ben de AST’de eğitimcilik yapmaya başladık. İstanbul’a geldik ve okul açmak istedik. İlk üç yıl hiç para kazanmadık hatta cebimizden finanse ettik. Burayı açtığımız için içimiz son derece rahat. Birçok kişinin hayatını değiştirdik. Hande Doğandemir, Berk Cankat, Ekin Koç… Survivor’a bile 3 kişi yolladık! Aylin Şallı, Gizem Kerimoğlu, Eda Akkaya…

Akademi’ye öğrenci alırken neye dikkat ediyorsunuz?

Tercih edilmemiz, talep edilmemiz hoş bir şey. Ancak biz, okula başvuran öğrencileri önce genel kültür sınavına tabii tutuyoruz. Sınavı geçemeyenleri okula kabul etmiyoruz.

Piyasada onlarca genç oyuncu var. Gençlerin isimlerinin parlaması neye bağlı?

Şans çok önemli bir faktör… İkincisi o şansı yaratacak referans noktası çok önemli. Çok iyi olabilirsin ama bir kapıyı çalarsın ve kimse yüzüne bakmaz. Ama referansla gidersin, şans da senin yanında olursa o zaman olur… Kameranın da seni sevmesi önemli ve elbette çok çalışmak gerekiyor. Bu nedenle okulumuzda ayrıca menajerlik desteği de veriyoruz. İyi bir eğitim vermenin yanı sıra ışık gördüğümüz, yapabileceğine inandığımız öğrencilerimizi kendi portfoyümüze alıyoruz. Öğrencilerimizin hukuki ve finansal konularıyla, basın danışmanlığı, PR çalışmalarıyla biz ilgileniyoruz.

*Bu röportaj Mart 2016 tarihli Kariyer Dergi’de yayınlanmıştır.