İşte Mülakat, Mülakat Anıları ve Bir Safın Öyküsü adlı kitaplarıyla tanınan İK profesyoneli Mehmet Erkan, son kitabı “İki Mevlit Bir Ölü” ile polisiye türünde bir romanla karşımıza çıktı. Mehmet Erkan kullandığı sahici dil, karakterler ve diyaloglar nedeniyle “Genç Orhan Kemal” olarak anılıyor.

Dergimizin İK Öykü sayfalarından tanıdığınız Mehmet Erkan, son kitabı “İki Mevlit Bir Ölü” ile polisiye türünde bir romanla karşınıza çıktı. Roman; akrabalık çemberinde yaşanan bir aşkı ve bu çember içindeki cinayet planlarını işliyor. İlk başta bir polisiye roman havası verse de, aslında sadece polisiye bir roman olarak nitelemek yeterli olmayabilir. Yazarın kendi tarifiyle gerçekçi ve polisiye bir roman. Çalışma hayatına 2004’te bir İnsan Kaynakları danışmanlık firmasında başlayan Mehmet Erkan, halen Telekom sektöründe İnsan Kaynakları yöneticisi olarak kariyerine devam ediyor.

 

Yazma serüveniniz nasıl başladı?

Üniversite yıllarında çeşitli yarışmalarda öykülerimle dereceye girdim. 2005 yılında Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’ne değer görüldüm. İlk kitabım “Bir Safın Öyküsü” de bu vesileyle Varlık Yayınları tarafından basıldı. İçerik itibariyle benim yazarlık kariyerimdeki ilk dönem öyküleri içeriyordu, bunların çoğu psikolojik, dram türünde öykülerdi.

 

Kitabınız bu yıl çıktı ama aslında oluşması çok daha önceye dayanıyor, değil mi?

“İki Mevlit Bir Ölü”yü 2003 yılında, üniversitenin son sınıfında yazmaya başladım. 2004 yılı sonunda tamamladım. Genelde benim yazma sürem uzundur, önce defterime yazar, sonra o defteri de temize çekerim, en son bilgisayara yazarım. Bu da romanı en az üç kez yazdım demek oluyor.

 

İK’cı kimliğiniz romanlarınızı besliyor mu?

2004 yılında kariyerime, yani mülakatlara başlamıştım. İlk başlarda yöneticimin yanında dinleyiciydim, ikinci yılımda düşük seviye pozisyonlarda mülakatlara başladım. Bu şekilde mülakat anıları biriktirmeye başladım. O dönemde tecrübeli İK çalışanı abilerimden ablalarımdan hep şu cümleyi duyuyordum: “Bir gün mülakat anılarımı yazacağım!” Ben biraz erken davranıp yazar kimliğimle mülakatçı kimliğimi birleştirdim ve 2007 senesinde “Mülakat Anıları” kitabımı yayınladım. Mayıs 2013’te Mülakat Anıları’nın yeni baskıları Altın Bilek Yayınları’ndan okuyucu ile buluşacak.

 

Aslında ikisi birbirini tamamlıyor…

İkisinin de odağında insan olması gerçekten etkileşimi artırıyor. Okumak ve yazmak bana gerçek hayatta insanları daha iyi analiz etme özelliği kazandırıyor. İnsan Kaynaklarında çalışmak, şirketimin çalışanları ve adaylarla sürekli iletişim halinde olmak da bana insanları daha yakından tanıtıyor, böylece daha tutarlı karakterler yaratabiliyorum.

 

Son romanınızda okuyucular nelerle karşılaşıyor?

İki Mevlit Bir Ölü 2004 yılının Samsun’unda geçiyor. Geniş bir akraba çevresindeki ve bu çevreye yakın diğer karakterlerin “öldürmek” düşüncesi etrafındaki planları ile başlıyor roman. Bu planlar ile birlikte her karakterin geçmişi, ruhsal durumu, birbirileriyle ilişkileri detaylı bir şekilde okuyucuya aktarılıyor. Fakat öldürmek düşüncesinin kendisi ile birlikte doğal ölüm ihtimali de işin içine girince ortalık biraz karışıyor, bunlara bir de karakterlerin ve yazarın ayrı ayrı zafiyetleri eklenince olay örgüsü kördüğüme doğru kayıyor. Ancak roman okuyucuyu sadece tek bir kördüğüme odaklamıyor, yan hikayeciklerle ve kitabın sonundaki kurgusal sürprizi ile sürükleyiciliği devam ettiriyor. Açıkçası ben de yazarken çok gelgitler yaşadım, okuyucu da mutlaka yaşayacaktır.

 

Karakterleriniz gerçek hayattan izler taşıyor mu?

Mutlaka taşıyor, yazar olarak çevremdeki insanlardan ister istemez etkileniyorum. Fakat bu demek değil ki her karakter gerçek hayatta bir insanı temsil ediyor. Aslında her karakter benim gerçekte hayatta gördüğüm ve bende izler bırakan insanların farklı farklı, ama birbiriyle tutarlı özelliklerinden oluşuyor.

 

Son kitabınızda neden farklı bir içerikte çalışma yapmayı tercih ettiniz?

Farklı şeyler yapmak, okuyucuyu şaşırtmak gerçekten hoşuma gidiyor. Bu; hem seçtiğim türler, konular için geçerli hem de aynı eser içindeki olay örgüsü için geçerli. Ben bir yazarın hep benzer içerikte, birbirine benzer işler yapması taraftarı değilim. Oyun alanımız yazı ve bu alan içerisinde her mevkide oynayabilirsiniz; bu bugün iş dünyası kitapları olur yarın çocuk edebiyatı. Asıl olan edebi güçtür, yazmaktır.

 

Yoğun bir çalışma programınız var. Nasıl zaman yaratıyorsunuz?

Evet, gerçekten çok yoğun bir çalışma tempom var, haftanın belirli günlerini İstanbul’da geçirebiliyorum, sık sık şehir dışına gidip geç vakitlere kadar çalışıyorum. Fakat bunların hiçbirisi benim bir şeyler üretmeme engel olamıyor. Ben okumayı ve yazmayı gerçekten çok seviyorum ve insan sevdiği işi yapmaya ne olursa olsun vakit bulabiliyor. Genellikle geceleri çok geç yatıyorum ve hafta sonları sabahları uyumuyorum, seyahatler sırasında da ya okuyorum ya yazıyorum. İşte size bolca zaman.

 

Okuyuculara bir mesajınız var mı?

Belki hep konuları konuştuk ama ben öncelikle yazar olarak anlatımıma güveniyorum ve ne anlattığımdan öte nasıl anlattığımı görmek için, gerçekten roman, öykü okumaktan hoşlanan insanlar beni okumalılar. İnsan Kaynaklarındaki meslektaşlarım beni okumalılar diyorum çünkü onlarla yaşadıklarımız, hissettiklerimiz çok benzerdir diye tahmin ediyorum. İki Mevlit Bir Ölü özelindeyse gerçek roman kurgusunu zorlayan bir eser olarak okunabilir diyorum. Ama tabi son karar her zaman okurun.