Masanın üstündeki plastik çikolataların yarısı boyanmayı bekliyordu. Yeni kahramanlarını yaratmak üzere olan bir masalcının beyninin içinde gibiydik. Bir süre hayret içinde, sadece etrafı inceleyebildik. Neden sonra boyaları, metal aletleri, adını bile bilmediğimiz malzemeleri dikkatle kenara itip oturacak bir yer açtık kendimize ve sohbetimize başladık. Kağan Hanoğlu, bir reklam filmine maket yetiştirmeye çalıştığı için sadece iki saatlik uykuyla durduğunu söyledi. Ancak sohbetin konusu mesleği olunca, gözlerindeki yorgunluğun yerini bir heyecan pırıltısı aldı ve başladı anlatmaya…
Heykel yapmak istediğinizi ne zaman fark ettiniz?
Ben hiç ne olmak istediğimi sorgulamadım. İlk resim sergimi beş yaşımda açmışım, ben pek hatırlamıyorum. Annem ve babam da sanata meraklıydı. Farklı meslekleri olmasına rağmen Beşiktaş’ta bir seramik atölyesi kurmuşlardı. Benim bütün çocukluğum orada uğraşarak, her türlü malzemenin içinde, elleyip dokunarak geçti. Şu anda çocukluğumdan bu yana hep içinde olduğumu hissettiğim bir işi yapıyorum. Liseden sonra Mimar Sinan Üniversitesi Heykelcilik Bölümü’ne girdim. İlgi alanım plastikler yani sentetik malzemelerdi, bu yüzden yüksek lisansımı da yine Mimar Sinan Üniversitesi’nde bu konu üzerine yaptım.
Reklam sektörüne nasıl adım attınız?
1992 yılında öğrenciyken Türkiye’de animasyon yöntemiyle hazırlanan ilk program olan Plastip Show’da çalışmaya başladım. Orada 2 sene çalıştıktan sonra Türkiye’nin ilk animasyon stüdyosu olan Anima’nın kuruluş aşamasında yer aldım ve 3-4 sene de orada devam ettim. Anima, reklam filmleri hazırlayan bir şirket olduğu için reklama geçişim de o senelerde oldu diyebilirim. Daha sonra Anima’dan ayrılıp kendim özel efekt işlerine başladım. İç mimar bir arkadaşımla ortak, Caka Design adlı bir şirket kurduk. Bu daha çok tasarım ve uygulama üzerineydi. Ama şu anda tüm çalışmalarımı kendi adıma yürütüyorum.
Şimdiye kadar kaç reklam filminde çalıştınız? Ne gibi çalışmalarda imzanız var?
Şimdiye kadar yaklaşık 200 reklam filminde çalıştım. Dalin’in civcivlerinden tutun Sütaş’ın ineklerine, Lipton Ice Tea’nin köpeğinden Beko reklamındaki kağıt dinozora kadar birçok maketi ben yaptım. Solo reklamında arabanın üzerine düşen uçan daire de benim çalışmam. Ayrıca gıda reklamları için de birçok maket yaptım. Bisküviler, çikolatalar, dondurma topları, dökülen sütler… Şimdi hatırlayamayacağım kadar çok. Ama benim için en önemlilerini sayacak olursam: İlk kişisel işim olan Jumbo çatal kaşık filmi benim için önemlidir. Bu filmle ajans Kristal Elma kazandı zaten. Diğer bir Kristal Elma kazanan işim de Advantage Card’ın dinozorlu filmiydi. O dinozorun içinde çelik konstrüksüyon var, tırnaklarına kadar her yeri hareket edebiliyor. Bu dinozorlar hala en sevdiğim maketlerim.
Size projelerde kaç kişi yardım ediyor?
Ben genelde tek başımayım, bir de yardımcım var. Ajanstan proje geldiğinde bakıyoruz, üzerinde tartışıyoruz ve işin gereklerine göre bir proje ekibi oluşturuyorum. Özellikle elektronik ve mekanik anlamda bilgi gerektiren projelerde sürekli birlikte çalıştığım arkadaşlarım var. Ama bütün tasarımlar bana ait, ben de bütün bu alanlardaki know – how’a sahibim.
Kartvizitinizde ne yazıyor?
Bu işleri bilmeyen birine yaptığım şeyi anlatmam gerçekten çok zor. Özel efekt, model, animasyon, plastip, heykel… Bütün bunları bir arada söylemem gerekiyor. O yüzden sadece İngilizce heykeltıraş anlamına gelen “sculptor” yazdım. Türkçe’deki heykeltıraş kelimesini sevmiyorum.
İçerden biri olarak şu an Türk reklam sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu aralar belki yıllardır hiç olmadığı kadar bir yoğunluk var, hacim olarak çok genişledik. Ve daha da yoğunlaşacağı söyleniyor. Çok fazla film çekiliyor, çok yoğun ve sıkışık günler geçiriyor tüm sektör. Aslında bu sıkışıklık bir yandan iyi oldu çünkü normalde yurt dışında yapılan bazı işler zamansızlık nedeniyle burada yapılmak zorunda kaldı ve gelişti. Şu an Türkiye’de her şeyin yapılabileceğine inanıyorum. Yurt dışından getireceğiniz hazır bir malzeme ile burada yapacağınız bir ürün ne yurtdışındakine, ne de burada ürettiğiniz herhangi bir şeye benzemez, Buranın imkanlarını kullanarak sonuca varılabileceğine inanıyorum. Yurt dışıyla kıyasladığımızda bizim reklamlarımızın çok daha başarılı olduğunu görüyorum. Türk reklam piyasası şu an çok iyi bir noktada. Yurt dışından gelen birçok insan da bunu söylüyor.
Hiç uzun metrajlı sinema filminde çalıştınız mı?
Hiç çalışmadım çünkü henüz bizim sinemamız böyle bir aşamada değil. Görsel anlatımdan çok hikaye anlatımı aşamasında Türk sineması. O yüzden de benim yaptığım türden işlere pek ihtiyaç yok henüz. Bir de ben “pyro-effect” denilen o patlamalı, ateşli efektleri yapmıyorum, hoşuma gitmiyor. Yıkıcı ve tehlikeli şeyler aslında. Ellerim çok önemli.
Çok tuhaf projelerle size gelenler oluyor mu?
Aslında benim işim bu; imkansız olanı yapmak. Ama bana bile çok zor gelen isteklerle karşılaştığım oluyor. Geçenlerde bir reklam filmi için üfleyince uçan o top şeklindeki bitkiden yapmamı istediler. Çok özür dileyerek yapamadım.
İşinizin işletmecilik kısmı sizi zorluyor mu? Bütçeleme, planlama gibi süreçlerden sıkılıyor musunuz?
Hayır, hiç zorlamıyor. Ben öncelikle Şişli Terakki Lisesi mezunuyum, işletmecilik benim kanımda var diyebilirim. Bir de ailemin seramik atölyesinde işin işletme kısmıyla ilgili bilgi edinmiştim zaten. O yüzden hiç zorlanmıyorum; her şey gayet doğal, olması gerektiği gibi yürüyor.
İşiniz teknolojiyi de takip etmenizi gerektiriyor. Bunu nasıl yapıyorsunuz?
Animasyon, bilgisayar ve malzemeler konusunda her türlü yeniliği takip etmem çok önemli. Eğer kendimi yenilemezsem bir süre sonra yaptığım iş zanaate düşer. Ben şu anda Türkiye’de çok az insan tarafından bilinen ve kullanılan en son kalıp tekniklerini, en son malzemeleri kullanıyorum. Bu konuda birçok araştırmam var. Artık o kadar çok araştırdım ki, yeni bir şey çıktığında zaten bana haber veriyorlar. Sokağa çıktığımda bile yeni çıkan bir arabanın şekline değil de malzemelerine baktığım oluyor. Artık algıda seçicilik haline geldi.
İşinizin en zor yanı ne?
Zamanlama insanı çok zorluyor, yaratıcılığı öldürecek kadar yoğun bir temponun içindeyiz. Çok kısa sürede çok iyi işler çıkarmanız gerekiyor ve bu işin kalitesinden götürebiliyor. İnsan çok yorgunken yaratıcı olmaya vakti kalmıyor. Sadece işini bir an önce doğru şekilde yapmak istiyorsun. Ama yine de ortaya güzel bir şey çıktığında onun keyfine değiyor. Televizyonda reklamları izlerken bir serinin art arda çıkması bana büyük keyif veriyor. Ben artık yoğun bir şekilde reklam takip ediyorum.
Gelecek için hedefleriniz neler?
Benim hedefim, amacım heykel, ona doğru gidiyorum ve yolda ne varsa onlarla vakit geçiriyorum. Şu an kendimi burslu çalışan bir heykel öğrencisi gibi hissediyorum. Reklamlar için yaptığım bu çalışmalar hem hoşuma gidiyor, hem de malzemelerle deney yapmak için çok iyi bir fırsat sağlıyor bana. Malzeme bakımından yaratıcılığımı bu kadar geliştirecek bir ortam asla bulamam. Örneğin heykeli bu kadar seviyor, istiyor olmasam kafası son derece karışık bir adam olabilirdim şu anda. Bir de yakın vadede bir “reklam mutfağı” kurmak istiyorum. Filminden fotoğrafına bir reklamın her aşamasının gerçekleştirildiği bir yer olacak burası.