İK’nın şirketler için önemini vurgulayan TNT Ekspres Türkiye İK Direktörü Hakan Tat, “İK bir kurumun tutkalıdır. Gücü ve kalitesi kurumu ayakta tutar” diyor.

Mayıs 2013’ten bu yana TNT Ekspres Türkiye’de İnsan Kaynakları, Kalite ve Genel Hizmetler Direktörü olarak görev alan Hakan Tat,gençlik yıllarında bilim aşkıyla yanıp tutuşurken daha sonra bu alanda çalışmanın hayalinin çok uzağında olduğunu fark etmiş. İK ile iş kolu olarak tanıştıktan sonra kendisini bu alanda mutlu hissedeceğini düşünmüş ve kariyerini bu yönde çizmiş. Özellikle banka ve telekomünikasyon sektörlerinde görev alan Tat, Migros’ta İK elemanı, Pamukbank’ta İK Uzmanı, Turkcell’de eğitim ve gelişim hesap yöneticisi, Deutsche Bank’ta İK ülke başkanı, Ericsson Telekomünikasyon’da İK ülke müdürü ve İsrail, Filistin ve Türkiye ücretlendirme ve yan haklar, performans ve yetkinlik başkanı, Huawei Telekomünikasyon’da ülke İK müdürü ve İK başkanı, A&T Bank’ta iş destek fonksiyonlarından sorumlu direktör olarak çalışmış. Hakan Tat’ın kariyeri, İK uygulamaları ve gelecekte İK’nın geleceği üzerine görüşlerini aldık.

 

İK’nın bir şirket için önemini nasıl özetlersiniz?

Yıllar önce bir yerde okumuştum, çok klişe bir söylem olmasına rağmen “İK bir kurumun tutkalıdır” sözü her dönemde inandığım bir sözdür. Gücü ve kalitesi kurumu dimdik ayakta tutar. İK’nın her bir şirket paydaşı için farklı bir önem arz ettiğine inanıyorum. İK, şirket hissedarları veya yönetimi, kurumun bütünlüğü ve devamlılığı için stratejik bir ortak, çalışanlar için eşitliğin ve çeşitliliğin koruyucusu, yeniliklerin takipçisidir. Sektörden sektöre farklı seviyelerde olsa da artık İK, ciddi iş kararlarının verilmesinde daha katılımcı bir rol üstlenmiş durumda. İcra kurullarında temsil edilen bir fonksiyon ve hatta artık İK yöneticilerini farklı rollerdeki üst düzey pozisyonlarda da kuruma katkı sağlarken görebiliyoruz.

İK alanında kariyer yapmak isteyen gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Öncelikli tavsiyem staj ve part-time çalışma tecrübesi kazanmaları olur. Ders programları el verdiği ölçüde kurumsal bir yapı içinde sadece İK alanında değil iş birimlerinde de staj yapmaları ileride İK kariyerlerinın temellerini sağlam atmaları için avantaj sağlar. Bugün iyi bir İK uzmanı olmak iş birimlerini iyi tanımayı, o birimlerin dinamiklerine hakim olmayı gerektiriyor. Bunun üzerine bir de insan bakışını koyduğunuzda bence bu yolda aşamayacağınız zorluk yok.

Gelecekte İK’yı neler bekliyor, İK hangi konulara odaklanacak?

Geleceğin İK profesyonellerinin yaratıcılıklarını daha fazla kullanacakları zorluklar getireceğini düşünüyorum. Bunların başında keskinleşen rekabetin çıktıları olan maliyet baskısı karşısında sürdürülebilir İK uygulamaları, yetenek savaşları, işveren markası algısını daha da belirginleştirmek için gençliğe yönelik yapılan promosyonlar geliyor. Daha geleneksel bir bakış açısıyla İK’nın hep sadece bir destek fonksiyonu olduğu algısı oluşmuştu bir dönemler. Şimdi ise birçok sektörde şirket birleşmelerinde, yeniden yapılanmalarda, yeni bir iş alanına veya pazara girilmesi hallerinde İK oldukça kilit bir rolde yer alıyor. Yakın gelecekte, halen birçok sektörde süregelen birleşme ve konsolidasyonların devam edeceğini, bunun da İK profesyonellerine son derece geliştirici tecrübeler kazandıracağını, İK’yı da fonksiyon olarak kurum içinde daha da ön plana çıkaracağını düşünüyorum.

Ülkemizde İK alanındaki eksiklikleri neler?

Eksikliklerden ziyade daha iyi yapılabileceğini ve hala ekstra çaba göstermeye gerek duyulan alanlar olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki mesleki örgütlenme konusu. Ülkemizde hala İK konusunda oldukça dağınık bir örgütlenme var. Birçok dernek veya vakıf, çalışmalarıyla İK bilgi ve deneyim seviyesi ve çeşitliliğini artırmayı hedefliyor. Çok güzel inisiyatifler de var. Ancak bilinirlik ve katılım seviyelerinde daha geniş kitlelere ulaşmak gerek. Özetle İK’nın pazarlaması sadece kurum içinde değil kurum dışında da daha iyi yapılmalı. Bunun yanında birçok araştırmada işinden mutlu olmayan çalışanların oranının azımsanmayacak seviyelerde çıkmasını, şahsen meslek seçimi konusunda ülkemizdeki rehberlik hizmetlerinin eksikliğine bağlıyorum. Bunun doğal yansıması olarak çalışan devir oranları yüksek, çalışanı katma değer yaratamayan kurumlar görmek şaşırtmıyor. Ülke çapında bilinçlenme, daha üniversite hatta lise yıllarından başlayan organize bir çalışma yürütülmeli ve işgücü piyasasının uzun vadeli kalitesini artırmak hedeflenmeli.

Üniversite yıllarındaki kariyer planınız nasıldı, İK alanında çalışmaya nasıl karar vermiştiniz?

İşte bu konu biraz karışık. Önce ODTÜ’de fizik eğitimi aldım. Lise yıllarında bilim aşkıyla yanıp tutuştuğum için hayalim TÜBİTAK’ta araştırma görevlisi olmaktı. Ama sonra bilim alanında çalışmanın hayalimdeki resimden hayli uzak olduğunu görüp önce kendime, kendimi daha mutlu hissedeceğim bir iş kolu seçmeye karar verdim. İK kavramıyla tanışıp bir iş kolu olarak benim gelecekteki iş hayalime uygun olduğunu düşünerek bu işi yapabileceğim uygun eğitim dallarını araştırdım. Ve sonrasında Dokuz Eylül Üniversitesi’nin İngilizce İktisat Bölümü’nde eğitim aldım. Okurken çalışmak neredeyse eğitim hayatımın en belirgin özelliği oldu. Önce Pınar Entegre Et Tesisleri’nde İK stajı yaptım. Ardından Demirbank İzmir Bornova Şubesi’nde bir yıl süreyle yarı zamanlı kurumsal pazarlama elemanı olarak çalıştım. Daha sonra bu deneyim bana bankacılık sektöründe İK alanında çalışma yolunu açan bir tecrübe oldu. Son iki senemde Koç Grubu’nda Migros İzmir Şube Müdürlüğü İK Bölümü’nde çalıştım.

Telekomünikasyon, banka gibi sektörlerde çalıştınız. Kariyeriniz boyunca iş değiştirirken nelere dikkat ettiniz, değişiklik kararı almanızda etkili olan faktörler neydi?

Açıkça söylemek gerekirse hiçbir zaman bu kadar hareketli bir özgeçmişim olacağını düşünmemiştim. Her bir değişim kararında beni aksiyona yönelten en belirgin unsur, başarma isteği ve yeni tecrübeler edinmeye olan açlığımdı. Bir sektörde veya kurumda edindiğim tecrübeyi başka bir sektöre, o sektörün dinamiklerini dikkate alarak uyarlamak ilk başlarda çok cazip geliyordu. Şimdi ise daha cazip gelen, bir kurumu kendi hikayesinin içinde dönüştürmek. Yerel veya küresel bazda bir dönüşüm yolculuğunda dümende olan ekipte olmak.

Kariyerimde dönüm noktası dediğiniz bir dönem oldu mu?

Deutsche Bank’ın Türkiye organizasyonunda çalıştığım süre başlı başına kariyerimdeki en önemli dönemlerdendir. Dünyanın en büyük bankalarından birisinin Türkiye’de sıfırdan bir şube ağı açması projesinde görev almıştım. Ekip kurarak, başarılı bir uyarlama dönemi sonunda uluslararası sermaye piyasalarının tüm dünyayı allak bullak ettiği bir dönemde merkezi bir kararla şube bankacılığı yapısını hayata geçirmeme kararı alınmıştı. O kriz döneminde çalışan beklentilerini anlayabilmek ve yönetebilmek, hem kurum içinde hem de dışarıda çok riskli bir dönemi idare etmek benim için çok değerli bir tecrübeydi.

TNT Ekspres İK ekibinin başına geçtiğinizde önceliğiniz hangi konular oldu?

Öncelikle iş birimlerinin neler yaptığını anlamak, iş kolları ve bölgeler bazında dinamiklerin ne olduğunu öğrenmek ilk hedefim olmuştu. Bunun yanında TNT’nin küresel ölçekte uyguladığı yeni iş stratejisinin lokal organizasyondaki uygulamalarını yönetmek de halen birincil önceliklerimden.

2014 yılı için TNT Ekspres İK departmanı olarak başlıca odaklanacağınız konular neler?

Dünya çapında İnsan Kaynakları olarak bir dönüşüm süreci yaşıyoruz. 2014’te lokal organizasyonumuzu bu dönüşümün gereklerine göre şekillendirmek, ekibimizi biraz daha güçlendirmek, TNT Türkiye’nin işveren markası algısını kuvvetlendirmek hedeflerimizden bazıları.

İşe alımlarda en çok hangi unsura önem verirsiniz?

Her işe alım süreci yürüten kişi gibi, ben de doğru kişiyi bulabilmeye büyük önem veririm. Çünkü doğru ellerde bir işin ne kadar büyüyebildiğini veya tam aksine eriyip gittiğine şahit oluyorsunuz.

Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eskiden bir işkolik olduğum için hobilerim zamanla eriyip gitmişti. Ama geçen sene, yıllardır ertelediğim bir hobimi hayata geçirdim ve Moda’da bir resim atölyesine gitmeye başladım. Bu yıl evimde güzel bir atölye yaptım. Ama asıl boş vakit eğlencem mutfak; zeytinyağlılar, kek ve kurabiye yapmak benim için bir terapi. Dostlarıma keyifli akşam yemekleri hazırlamayı seviyorum.