1955’te üç yaşındayken ilk sahne çalışmasını yapan Garo Mafyan, 1969’da Selçuk Başar’la İstanbul Gelişim Orkestrası’nı kurdu. Binlerce besteye imza atan, çeşitli tarzlardan birçok şarkıcıyla çalışan Mafyan, Yonca Evcimik’in Abone’sinden, Sezen Aksu’nun Unut’una, Ajda’nın Her Yaşın Ayrı Bir Güzelliği Var’ına kadar birçok hit şarkının yaratıcılarından. Yıllardır süren başarısına rağmen mütevazılığı elden bırakmayan Mafyan’a göre aranjör, şarkıcılara en iyi elbiseyi biçen bir terzi gibi olmalı. İşinde çok profesyonel ve ciddi çalıştığını söyleyen Garo Mafyan “Hayatı güzel tarafından ele almak iyi bir şey ama hayat ciddi bir şey” diyor.

1970’lerden beri Türk pop müziğinin içindesiniz, o günden bu güne neler değişti?
O dönemlerde şarkı yapan insan sayısı daha azdı, bazı kahramanların sırtında gidiyordu her şey. Refah seviyesi daha doğruydu, insan kalitesi, eğitim çok daha fazlaydı. En büyük fark; İstanbul daha güzeldi, Türkiye daha güzeldi. Böyle çevre kirliliği, çirkin bir yapılaşma yoktu. İnsan sayısı az olduğu için, pop müziği yapan insanlar da az olduğu için, pop müziği bunların çabalarıyla bir yere geldi. Şimdikilerin en büyük şansı, şimdi teknoloji daha fazla, şöhret olmak daha kolay. Eskiden gazeteler, televizyonlar bu kadar yoktu. Şimdiki gibi CD, kaset falan yoktu, sadece plaklar vardı. En önemli farklardan biri o devirdeki insanların işlerini daha keyifle yapması, fazla bir şey beklemeden, mümkün olduğunca uzun vadede işler yapmasıydı. Şimdi daha güncel, günlük işler yapılıyor. Bu haftaki listeye bakıyorsun, geçtiğimiz haftanın listesiyle alakası yok. Olabilir, zaten pop müziği güncel bir müzik.

Şimdi her şey daha mı hızlı?
Tabii, şimdi her şey ucuzladı. Maalesef yukarıdan aşağıya kadar gelen en büyük sorun bu. Konservatuvar falan bitirmek önemli değil en kısa yoldan bir şeyler yapmak önemli. Tabii bu dönem de geçecek, sonra eğitimli insan dönemi de başlayacak. Ne olursa olsun o devirdeki eğitim sistemi ve hocalarla şimdikiler arasında çok büyük fark var. Bu kesin bir gerçek. Sadece konservatuvar eğitiminden bahsetmiyorum, genel olarak eğitim sisteminden bahsediyorum. Bizim hocalarımız da hocaydı, şimdikiler de hoca. Şimdiki hocaları kötülemek için söylemiyorum, mutlaka içinde muhteşem olanları var ama bizim hocalarımız talebelerle oturup dünya meselelerini falan konuşurdu. Şimdi talebeler bazen hocaları tanımıyor, sorunlar çıkıyor. Ders kitaplarına bakıyorsun, bir sürü bilgi var bu bilgilerin ne kadarı bana yararlı ne kadarı değil değerlendirmek lazım. Temel prensipleri öğretmek lazım.

Aileye de bağlı aslında…
Şimdi şöyle bir şey var. Aç televizyonu, gazeteyi; “dokuz çocuğuyla sokakta kalan ailenin dramı” diye başlarlar. Bu aslında çok trajikomik bir şey. Çünkü bir insanın dokuz çocuk yapması için büyük bir becerisi olması lazım, bir de mantıksız olması lazım. Bu devirde dokuz çocuk yetiştirmek, onlar için bir istikbal sağlamak nasıl olabilir ben anlamıyorum? Benim bir tane çocuğum var, en fazla iki tane olabilirdi, üç değil. Benim bütçem, benim yaşantım buna müsait değildi. Nüfus çok büyük bir sorun maalesef. Amerikalıların çok güzel bir lafı vardır: “çocuk annenin kolunda, koynunda büyür”. Bir çocuğa sevgi, aile terbiyesi vermen lazım, ailenin öğretmesi gereken kavramlar var. Eskiden geleneklerimiz, göreneklerimiz, ananelerimiz, örf ve adetlerimiz vardı. Şimdi örf, adeti; kan davaları, törelerle falan tanımlıyorlar, hiç alakası yok. Bizim örf adetlerimiz, ananelerimiz; misafirperver olmak, yardımsever olmak, bir yerde bir şey bulduğun zaman onu alıp karakola götürmek falan bunlar bitti.

Şimdi birisi evlenmek istiyor, hangi meslekte olursa olsun mutlak evi arabası, çamaşır makinası, buzdolabı, bulaşık makinesi falan olmak zorunda. Bizim hala eksiklerimiz var, yıllardır çalışıp bunları kapatmaya çalışıyoruz. O zaman hayatın bir amacı oluyor. Ama dediğim gibi ucuzluk ve basitlik her zaman siyasetin getirdiği olgulardır. Sonra tarih boyunca arkamızdan temizleyemeyeceğimiz pislikler bırakıyoruz.

Müziğe geri dönersek, Türk pop müziğinin duayenlerinden sayılıyorsunuz. Sizinle beraber mi gelişti Türk pop müziği, ne gibi bir etkiniz oldu?
Öyle bir şey söylemek çok yanlış bir şey. Başkalarına çok büyük saygısızlık ve haksızlık etmiş olurum. Kilometre taşlarından bir tanesi de ben olayım ama bu işe yıllarca emek veren, aramızda olan olmayan bir sürü insan var. Ben konservatuvar mezunuyum. 68 yılında konservatuvardan mezun oldum. Ben işimi bilerek yaptım, yani teorik olarak. Normal, standart bir eğitim dışında çok fazla bir eğitim aldım. Ama bir şey öğrendim demeden yaptım bunları. Hala da bir şey bildiğimi iddia etmem. Çünkü müzik çok engin, uçsuz bucaksız bir deniz. 12 tane notadan bu kadar beste yapılmış. Aşağı yukarı bir milyar beste yapıldıysa bunun en fazla onu, 20’si, 30’u birbirine benzer, diğerleri benzemez.

Sizin de beş binden fazla besteniz varmış.
Olabilir, herkesin de vardır. O kadar önemli değil, üretmek çok güzel bir şey. Yıllarca alınan eğitimin verdiği melodiler beyninizin bir yerinde kalmış, onların faydası çok fazla oluyor. Ama dediğim gibi birçok insan var benim dışımda, onların da katkıları unutulmasın. Geçenlerde İstanbul Gelişim Orkestrası olarak Efes Pilsen’le 35. yıl konseri verdik, oradaki insanların hepsi bu işe gönüllerini vermiş, o şarkıların hem sözünü yazanlar, hem bestesini yapan insanlar.

İstanbul Gelişim’in okul projesinden bahseder misiniz biraz?
İstanbul Gelişim’in en büyük projesi okul projesiydi. Uzun bir çalışma oldu, en son bir aşamaya geldik, dediğim gibi bir arkadaşımızın yaptığı bir hata yüzünden gecikme oldu. Şu anda Bahçeşehir Üniversitesi’yle bir çalışmamız var. O hayata da girmek lazım, eğitimden geldiğimiz için eğitimin ne kadar önemli bir şey olduğunu biliyoruz. Bugün en önemli sorunlardan biri eğitim. Şimdi her şey teknolojiye dayalı. Teknoloji araç olursa güzel amaç olursa değil. Yani sekiz saatte yaptığınız bir işi iki saatte yapıyorsanız güzel. Bir şey yaparken onu bilmek lazım, ben hep onu iddia ettim. Bir dönem pilotluk yaptım, dersler sırasında dedik ki “bir sürü alet var ne gerek var her şeyi öğrenmemize”. Hocamız çok kızdı, temel prensiplerini bilmemiz gerektiğini söyledi. İstanbul Gelişim için de aynı şey söz konusu. Bu kadar bilgisi var, deneyimi var, bunları yeni kuşaklarla paylaşmak istiyoruz. Belki de yeni İstanbul Gelişimler yaratmak, yeni müzisyenler yaratmak. Biz bunu çok yaptık. Mesela Mustafa Sandal yanımızda ola ola Mustafa Sandal oldu. Bunun için böyle bir okulun olması gerekiyordu.

İlhan İrem “Piyasada benimle çalışmaya cesaret edebilen tek aranjor” demiş, neden böyle demiş olabilir?
Öyle mi demiş? Sağolsun, İlhan’ın teveccühleri, iltifatları… İlhan çok duygusal bir insan. Aşağı yukarı 25 yıllık falan bir arkadaşlığımız var. İlhan’la çalışmak çok kolay bir şey aslında. İlhan ne istediğini anlatan çok ender insanlardan bir tanesi. “Ben dağıldım aşağı inelim” der aşağı ineriz, “toplandım çıkalım” der çıkarız. İlhan’la çalışmak çok keyifli aslında. İşimde çok sert biri olarak tanınırım ama asla kırıcı olmadım. İşine çok sadık bir insanım. Her şeyin saatinde olması lazım. Hayatımda hiç şunu yapamıyorum: “11 gibi bende ol”. “11 gibi”nin karşılığı nedir? 11’e çeyrek kala mıdır? THY’nin tarifesinde mesela “2.45 gibi kalkacak” şeklinde bir şey yoktur. Bu da aile hayatımda ve eğitimde aldığım bir terbiyedir. Hayatı güzel tarafından ele almak iyi bir şey ama hayat ciddi bir şeydir.

Aranjörü olacağınız şarkıcıyı seçerken neye göre karar veriyorsunuz? Bu işin bir inceliği var mı?
Bunun seçimi bir şeye göre yapılmıyor. Kendim solist bulacağım diyorsan, kendi aradığın niteliklere uygun solist bulursun, parçaları ona göre yaparsın biter. Sözleri solistlere göre seçiyorsun, bu sözler bu solistte nasıl durur diye düşünüyorsun. Bunlar zaman istiyor. Ben solistlere iyi elbiseler giydirmiş bir terzi olarak başarılıyım, öyle görüyorum. Ben yapılan hiçbir şarkıya kötü demedim, herkesin bir emeği var. Seviyorsan dinlersin, sevmiyorsan dinlemezsin bu kadar basit. Ben yaptığım her şeyin arkasında dururum. Ama hata yapılmadı mı? Mutlaka hatalar oldu. Hepimizin heyecanlarına yenik düştüğü, hislerimizin mantığımızın önünde gittiği anlar oldu. Hatalar da yapıldı. Ama önce solisti görmek lazım. Erkek veya kadın, onun hangi yanını ortaya çıkarmak lazım? Yakışıklılığını mı sempatikliğini mi veya seksapalitesini mi? Hem şarkıda hem görsel olarak.

İmajını da belirliyorsunuz yani…
E tabii başka şansın yok. Ben hep misal veririm, Nalan çok iyi bir şarkıcıdır. Nalan’ın ve diğerlerinin nasıl bulunduğunu falan bir takım şeyleri zaman içinde anlatmak lazım. Bir de komik olan bu çocuklar çıkıp sağa sola bir şeyler söylüyor ama söylememeleri lazım çünkü gerçeği biz biliyoruz.

Eurovision’a “Türkçe mi İngilizce mi katılsak?” tartışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu TRT kurumunun takdirinde olan bir şey. Öyle bir karar almışlar, saygı duymak lazım. Müzik teknolojisi o kadar gelişti ki bugün Afrikalı bir adam kendi dilinde söylüyor ve bütün dünya dinliyor. Bir televizyon şovu haline geldi Eurovision yarışması artık, daha dans ağırlıklı, daha hareketli.

Türk müziği hangi ülkelerin müziğinden etkileniyor ?
Bu çok ilginç bir soru. Geçenlerde Kenan Işık çok güzel bir şey söyledi bununla ilgili. Avrupa Birliği derken kültür birliği diyip duruyorlar ama tarihe baktığımız zaman Avrupa’daki kültürlerin nereden çıktığı belli. Anadolu topraklarından çıkan bir kültür. Ülkelerin kültürleri ne kadar geriye giderse o kadar zengindir. Bizim için etkilenmek diye bir şey yok, onlar bizden etkilenmişler. Ama önemli olan kültüre sahip çıkmak. Çok büyük kültür hazinesi olan bir ülkeyiz. Etnik müziğimize hiçbir şekilde sahip çıkmamışız. Önce kendi kültürümüzü tanımamız lazım ondan sonra birşeyler yapabiliriz.