İş dünyasında yaşanan kuşak farklılıklarının iyi yönetilmesi adına jenerasyonlar ve duygusal zeka üzerine düşüncelerini aktaran ΔNΔHTΔR Eğitim ve Yönetim Danışmanlığı Kurucu Ortağı ve Öğrenme Partneri Ayça Mumkule Erşipal, bu kez jenerasyonlar ve sosyal zeka konusunda fikirlerini paylaşıyor.

sosyalzeka

Bir önceki yazımda jenerasyonlar ve duygusal zeka konusunu detaylandırmıştık. Şimdi biraz da sosyal zekanın bileşenlerine göz atalım ve jenerasyonları değerlendirelim. Sosyal zekanın ilk bileşeni olan sosyal bilinç kendi içinde alt bileşenlere ayrılıyor.

Empati

Çeşitli duygusal sinyallere kulak verebilmek ve bunun doğal sonucu olarak da bir kişinin ya da grubun hissedilen ama dile getirilmeyen duygularını sezebilmek anlamına geliyor. Empati, öteki kişinin bakış açısını kavrayabildiğinden ve geçmişi farklı olan ya da başka bir kültürden gelen insanlarla iyi geçinebilmesini sağladığı için farklılıkların yönetimi konusunun da mihenk taşıdır. “Ah şu Y’ler” diyen X’lerin ve “Ah şu gençler” diyen Baby Boomer’ların empati yetkinliğini azıcık sorgulamak gerekiyor. Çünkü empati, içinde yargılamayı barındırmayan tam tersine insanları olduğu gibi kavramanın yetkinliğidir. Günümüz insanları, sadece karşısındaki insanları değil dünyanın kendisini de olduğu gibi değil, biriktirdikleriyle algılayıp tanımlıyor. Bu anlamda zaten oldukça sınırlı varlıklarız. Bir de işin içine hayatta kalma (her anlamda) dürtüsü girince işler iyice arap saçına dönüyor. Empati derken, elbette Hannibal dizisindeki Will Graham gibi bir empat olmayı kast etmiyorum. Bununla birlikte, empatiyi bilişsel empati ve empatik ilgi boyutunda ele alıp, bu yetkinliği hayatımıza katmak, kuşak çatışması dediğimiz illeti elimine etmek anlamında son derece önemli. Ancak bu şekilde Baby boomer’lar X’leri ezmeyi, X’ler Y’leri yerden yere vurup kendine benzetmeyi, Y’ler ise “Bana neden zincir vuruluyor?” yargısını hayatlarından çıkarabilirler. Davranışların kök nedenine hakim olmak, problem çözmenin de ilacı. O kök neden ise empati yetkinliği ile mümkün. Belki çok çok saygı duyduğum ve hayranı olduğum düşünürümüz de “Ah şu gençler! Kabalar, saygısızlar, kontrolden çıkmışlar!” demeden önce bunları göz önünde bulundurmalıydı sanki.

 Örgütsel bilinç

Politik açıdan uyanık davranabilmek için, can alıcı toplumsal ağları görebilmek ve kilit iktidar ilişkilerini okuyabilmek anlamına geliyor. Örgütsel bilinci gelişmiş olan kişiler, o örgütte işlerliği olan güçler ve kurallar kadar, kişilere yol gösteren değerleri ve oradaki insanlar arasında geçerli olan sözsüz kuralları da anlayabiliyorlar. Yani, örgütsel bilinç dediğimiz kavrama, empatinin evrilmiş hali de diyebiliriz. Bu nokta da Krishnamurti’yi anmak gerek; “Değerlendirme yapmadan gözlem yapmak, insan aklının doruk noktasıdır” demiş değerli düşünür. Bu kapasite, adının içinde “bilinç” adını verdiğimiz kocaman bir kavramı barındırıyor. Dolayısıyla zekanın da ötesinde, akıldan bahsedebileceğimiz bir bileşen bu. Akıl yaşta değil baştadır ata sözünden yola çıkacak olursak, bu kapasitenin de tıpkı saydamlıkta olduğu gibi jenerasyonlar ötesi olduğunu söyleyebiliriz.

Hizmet

Hizmet yeterliği yüksek olan kişiler, iç ve dış müşteriyle kurulan ilişkiyi rayında tutabilmelerini sağlayacak bir duygusal iklim yaratıyorlar. Daha da ötesinde, müşterilerin tatmin olup olmadıklarını dikkatle takip ederek gereksindikleri şeyi elde etmelerini sağlıyorlar. Bu noktada da ego ve zeka savaşları ile empati yetkinliğini birlikte ele almak gerekiyor. Ego ve zeka savaşına giren kişilerin empati yetkinliğinden yoksun olduğunu söylemekte fayda var. Üst jenerasyonlar, kendilerinden sonra gelen jenerasyonlara yeni yetme gözüyle bakıp kuyruğu dik tutma derdinde olabiliyor. Aynı şekilde alt jenerasyonlar da, kendilerinden önceki gelen jenerasyonu geri kafalılık ya da günün koşullarına adapte olamamak ile yaftalayıp, kendisi için hak gördüğü zihinsel bir tahta oturuyor. Bu hal, sadece birlikte çalışılan insanlar için değil, hizmet vermekle yükümlü olunan müşteriler için de geçerli. Müşteriyi yukarıda sayılan varsayımlar ile yaftalamak, bilinç altında bu kişiye hizmet etmenin gerekliliğini sorgulatıyor. Bu tür ilişkilerdeki diyalaoglar ise, “Sen kimsin be?”,  “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” gibi soru cümleleri ile anlamsızlaştırılan iletişim felaketlerini doğuruyor. Gelelim ilişki yönetimine.

Esinleme

Hem ahenk yaratmak hem de cazip bir vizyon ya da ortak misyonla insanları harekete geçirirmek anlamında son derece önemli bir kapasite. Esinleyiciler, gündelik görevlerin ötesinde ortak bir amaç duygusu vererek, işi heyecanlı hale getiriyorlar. Bu söylenenlerin size aşina geldiğinden eminim; evet karizma’dan bahsediyorum. Hatta öldürücü cazibeden. Açıkça söylemek gerekirse, bir insan cazip ya da karizmatik olmayı hedefleyerek bu amaca ulaşabilir mi? Yahut bu doğuştan gelen bir avantaj hali mi bilemiyorum. Bildiğim tek şey, bu insanların derdinin kitleleri harekete geçirmek olmadığı. Onlar sadece kendilerini iyi hissederken ya da kötü hissederken başkalarına da esin kaynağı oluyorlar bir şekilde. Esinleyici olmaya niyet etmeye hiçbir lafım yok. Zira, esinleyici olmaya niyet etmek demek, duygusal zeka kapasitelerinin tamamında yetkin olmak demek. Ama bu noktada işin dark side kısmı da devreye girebilir. Darth Vader’ın dünyanın en sevilen kötü karakteri olduğunu unutmayalım. Ya da alkol ve uyuşturucu bağımlısı pek çok star’ın histerik bir biçimde kitleleri peşlerinden sürüklediklerini de. Söylediğim gibi, pek çok esinleyici, esinlediği topluluğun farkında bile olmayabiliyor, çünkü hedefi bu olmuyor. Ancak “öğrenilmiş esinleme” kesinlikle her lidere kısmet olmalı. Çünkü sevgili düşünürümüzün “Kaba, saygısız ve kontrolden çıkmış” dediği kitle, muhtemelen diğer gençleri de esinledikleri için şikayete konu olmuşlardı.

Etkileme

Bu kapasitenin belirtileri, belli bir dinleyiciye hitap edecek doğru şeyi bulmaktan, kilit kişilerden nasıl onay alınacağını bilmeye ve bir inisiyatif için destek ağı kurmaya kadar uzanır. Etkileme becerisine sahip kişiler ikna edicidir ve bir gruba hitap ederken ilgi uyandırırlar. Bu kapasite üzerinde düşünürken aklıma gelen ilk şey hep retorik olmuştur. Konu retorik olunca da, “Duygusal zeka ile iyi insan olmak aynı şey değildir, ikisi farklı kulvarlarda incelenmelidir” görüşümü kucaklarım da kucaklarım. Madem jenerasyonlardan bahsediyoruz, o zaman daha da ileri gidelim. Sorarım size; şu dünyada, etkileme kapasitesi çocuklardan daha fazla olan başka bir varlıkla karşılaştınız mı? Elbette hayır… Bunun sebebi oldukça basit. Çünkü çocuklar duygusal zeki doğuyorlar ve biz onları büyüdükleri yıllar boyunca törpüleyip bu yeteneklerini unutturuyoruz. Biz de aynı yollardan geçtik, hele ki benim kuşağım olan X, bu törpülemenin en belirgin temsilcisidir. Daha genç olan kuşaklar ise, teknolojinin içine doğmanın avantajını büyük ölçüde kullanabilirler. Çünkü onlar döngüyü geri çeviren kuşak. Pek çok kuşağın aksine onlar, bazı konuları kendilerinden önce gelen kuşaktan daha iyi biliyorlar. Dolayısıyla eğer bu konuda çaba gösterirlerse, etkileme kapasitelerini geliştirip, kuşaklar arası çatışmaya da bir dur diyebilme şansına sahipler. Başkalarını geliştirmek; Bu kapasiteyi etkin kullananlar, insanların yeteneklerini geliştirmek konusunda ustadırlar. Yardım ettikleri kişilerin hedeflerini, güçlü ve zayıf yönlerini anlayarak onlara gerçek bir ilgi gösterirler. Bu tür kişiler tam zamanında yapıcı geribildirimlerde bulunabilir; dolayısıyla doğal bir akıl hocası ya da eğitmendirler. İşte X’lerden duygusal ve sosyal zeka anlamında en büyük beklenti de tam olarak budur. Belki de bu yüzden Koçluk müessesesi giderek parladı. Ve belki de bu yüzden koçluk eğitimi alan pek çok X koç, bu eğitimleri en çok da kendilerine ayna tutabildikleri bir fırsat yakaladıkları için sevdiler. Geribildirim konusuna gelince, asta geribildirim vermek zaten yeteri kadar zorlanılan ve bu konuda eğitimler talep edilen bir konu iken, bir de üste geribildirim konusunu tartışır olduk. Tüm jenerasyonların farkında olması gereken tam olarak şu; geribildirim faaliyeti, kucaktaki taşların dökülmesini fırsat kılmak demek değil. Hınç ve intikam alınan bir süreç asla değil. Tam tersine, tüm jenerasyonların birbirlerine rağmen değil de, birlikte yaşamalarına olanak sağlayan bir süreçtir. Ne büyük bir fırsattır ve görüldüğü üzere bu işin anahtarı da duygusal ve sosyal zekadır. Değişim katalizörlüğü; Bu işin ilk adımı değişme gerekliliğinin fark edilebilmesidir. Çünkü ancak bu türlü bir farkındalık statükoya meydan okuyabilmek ve yeni düzeni desteklemek konusunda motivatör olabilir. Değişim katalizörü olanlar, direnişle karşılaşsalar bile değişimin güçlü taraftarları olup onu cazip bir biçimde savunabilirler. Ayrıca değişimin önündeki engelleri aşmanın pratik yollarını da bulurlar. Bu kapasite, görüldüğü üzere, farklı jenerasyonların temsilcisi olsalar da hepsi yetişkin olan insanların fikren el ele tutuşması gerekliliğini işaret eden bir kapasite. Fikren el ele olmaktan kastettiğim elbette tek tip fikir toplumu olmak değil. Bahsettiğim şey romantizmden uzak, aklın destekleyip duyguların güçlendirdiği bir realistik duruştur. Evren bile durmadan genişleyip değişirken evrenin küçümencik parçaları olan insanların hayat içindeki minör değişimlere karşı durması hakikaten çok enteresan. İnsanlar bu katı ve dirençli duruşlarını değişime değil de değişimle birlikte gelişmeye yönelik kullansalar ne harika olurdu. Üstelik beynimiz, nöroplastisite yeteneği sayesinde bu sıçramaya çoktan hazır.

Çatışma yönetimi

Farklı bakış açılarını anlayabilmek, sonra da herkesin destekleyebileceği ortak bir ideal bulabilmektir. Çatışmayı görmezden gelmek yerine yüzeye çıkarmak, kendisinin ve karşısındakinin duygu ve görüşlerini dikkate almak ve enerjiyi yeniden ortak ideale yönlendirebilmek gerekir. Daha evvel bahsettiğim isabetli özdeğerlendirme, duygusal farkındalık ve empati, çatışma yönetiminde başarının olmazsa olmazlarıdır. Ancak bu şekilde zeka ve ego savaşının önüne geçilebileceğinden de bahsetmiştik. Bu önemli bir konu. Çünkü ne ego savaşının ne de zeka savaşının bir kazananı yoktur. Söz konusu olan jenerasyonlar olduğunda konuyu kişisel değerler bağlamında da değerlendirmek gerekiyor. Çünkü her jenerasyon, kişisel değerlerini, büyük ölçüde hakim toplumsal değerler ile kültürel zekası eşliğinde belirliyor. Çatışmalar da büyük ölçüde bu değerlerin çarpışmasından kaynaklanıyor. Belki de düşünürümüzün sözlerinin tamamını bu bilgiler doğrultusunda değerlendirmekte fayda var. İşte o zaman jenerasyonlar arasındaki çatışmanın sebebini daha iyi idrak edebiliriz.

Ekip çalışması ve işbirliği

Ekip çalışması ve işbirliği, kişilerin kolektif çabaya etkin ve coşkulu bir biçimde katılmaları anlamında önemlidir. Bu bakış açısı kişinin içinde bulunduğu grubun ruhunu ve kimliğini birlikte geliştirir. Özellikle son yıllarda üzerinde çokça konuşulan kolektif zeka ya da bir felsefesi yaklaşımı da, bu önemi vurgulamakta ve aslında karşı koyulması zor bir ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Çünkü insanlar gerçekten birbirlerine kimyasal, biyolojik ve zihinsel olarak bağlıdırlar. Ayrılıklar sonradan icat edilmiştir ve insanın doğasına aykırıdır. Yani doğa ile akılın ve belki de düşünce yavrusu duyguların savaşından bahsediyoruz. Kişilerin zorluklar ve/veya hedefler doğrultusunda adeta tek vücut olması hali, sadece jenerasyon problemi de değildir. Aynı jenerasyonun mensupları da birlik olabilmek konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorken, jenerasyonlardan birlik beraberlik beklemek biraz komik oluyor. İşbirliği yapabilmek demek, rollerin; kişisel beceriler, yetkinlikler ve yetenekler doğrultusunda doğru dağıtılması ve herkesin bu dağıtılan rolleri yürekleri ile sahiplenmeleri ile mümkündür ki bu da duygusal zeka demektir zaten. Ancak günümüzde ideal işbirliği ruh haline girebilmek için sanırım bir uzaylı istilası gerekiyor.

Gelelim şu ünlü ve gizemli düşünürümüze… O 2400 yıl kadar önce yaşamış çok önemli bir filozof; Aristo! Ne onun, ne de eleştirdiği gençlerin hangi jenerasyona mensup olduklarını hiç mi hiç bilmiyorum. Böyle bir tasnif hiç yapılmadı, çünkü o zamanlar takım elbise, döpiyes, business casual, maaş bordrosu, plaza ve Amerikan tipi kavram icadıyla pazarlama zamazingoları yoktu. Tek bildiğim, jenerasyonu her ne olursa olsun gençler ve az gençlerin, duygusal ve sosyal zekadan uzak durdukları müddetçe daima benzeri didişmeler içerisinde olacağıdır. Asıl olan uzaylı istilasıdır ve neden bu kadar geciktiği sorusudur… Net.

ΔNΔHTΔR Eğitim ve Yönetim Danışmanlığı Kurucu Ortağı ve Öğrenme Partneri Ayça Mumkule Erşipal
ΔNΔHTΔR Eğitim ve Yönetim Danışmanlığı Kurucu Ortağı ve Öğrenme Partneri Ayça Mumkule Erşipal