Tüm dünya olarak dayanıklılığımızın test edildiği ve test edilmeye de devam ettiği bir yıl yaşıyoruz. Kimimiz kendini keşfederken kimimiz belirsizlik içinde kaybolmuş hissediyor. Peki, psikolojik olarak dirençli görünen insanları diğerlerinden farklı kılan ne?  İK Blog’da bugün, dirençli insanlar hakkında söylenen 3 efsaneyi sizin için paylaştık.

Alliant International Üniversitesi Kaliforniya Profesyonel Psikoloji Okulu dekan yardımcısı Debra Kawahara, “COVID hayatımızı tamamen değiştirdi evet, ama aslında çoklu salgınlarla uğraşıyoruz” diyor. Sosyoekonomik eşitsizlikler, işimiz ile kişisel yaşamımız arasındaki sınırların bulanıklaşması ve bu durumlarla başa çıkmaya çalışırken yeni stres faktörleriyle yüzleşmemiz, bizde sürekli bir direnç gösterme eğilimi yaratıyor.

Size bir soru sorsak ve “Direnç nedir?” desek neler söylersiniz?

Peki ya bazı insanlar neden bir diğerimize göre daha dirençli bir duruş sergiliyor?

Kawahara’ya göre dirençli bir kişi, dirençli olmayan birine göre mevcut duruma daha hızlı adapte olabiliyor. Bu hızlı adaptasyon süreci ise kişiyi mutsuz ruh halinden daha çabuk çekip çıkarıyor. Yani aslında bu dayanım, biraz da sağlam psikolojiye sahip olmakla mümkün oluyor. Gerçek bu olsa da bazı insanlar dirençli olan kişiler hakkında pek de doğru olmayan düşüncelere sahip.

Kawahara, dirençli olan insanlarla ilgili söylenen 3 efsaneyi şöyle sıralıyor:

İnsanlar dirençli doğar

Kawahara, bazı insanların zorluklarla mücadelede doğuştan gelen bir dayanıklılıklarının olduğunu düşünse de bunu genellemenin yanlış olduğunu söylüyor. Hayatımız boyunca karşımıza çıkan pek çok engelin ve sorunun aslında bir önceki deneyimden güç alarak atlatıldığını, dolayısıyla dirençli olmanın öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir özellik olduğunu ifade ediyor.

Örneğin; Kawahara’ya göre iyimser olmak ve arada kendi kendine konuşmak iyi bir alışkanlık. Bunun dışında iyi olan bir diğer şey olarak da “minnettarlığı” işaret ediyor. Her gün minnettar olmamız gereken iki veya üç şeyi belirlememizi öneriyor. Bunun iyi hissetmemizi ve daha çok güçlenmemizi sağlayacağını söylüyor.

Adelphi Üniversitesi’nden Josh Altman ise bu konuda şu yorumu yapıyor:  “Dayanıklılık sabit bir durum değildir; bir kapasite, geliştirilebilecek bir beceridir. Zorluklar, büyüme ve öğrenme fırsatlarına dönüşür. Büyüme zihniyetli düşünme modeli; başarısızlığı geçici, eleştiriyi büyüme için bir rehber, sorunları ise fırsatlar olarak deneyimler.”

Dirençli insanlar sorunlarla yüzleşmekten kaçar

Altman, “Herkesin içinde zaten bir direnç tohumu var” diyor. Zor durumlardan kaçınmak yerine üstüne gitmenin bizi daha güçlü kılacağını ifade ediyor.

Travmatik bir deneyimle karşılaştığımızda üzüntü, öfke ve hayal kırıklığı yaşıyoruz. Aslında bu çok normal. Pek çok uzmanın da hemfikir olduğu gibi bu zamanlarda kendimize izin vermek ve sorunlarla baş etmemize yardımcı olacak desteği aramak, dayanıklılığımızı geliştirmek yapılacak en önemli şeyler arasında.

Özetle söylenenin aksine, dirençli olan insanların asıl yaptığı şey sorunlardan kaçmak değil sorunların üzerine giderek üstesinden gelmeye çalışmak. Bu da zamanla dayanma eşiğini arttıran verimli bir egzersiz oluyor.

Dirençli insanların yardıma ihtiyacı yoktur

Dirençli birini hayal ettiğimizde, bazen onları yol boyunca güçlendiren ve destekleyen şeylerin neler olabileceğini unutuyoruz.

“Dirençli olmanın en önemli kısımlarından biri, bir topluluğun parçası olarak desteklenmiş hissetmek ve acıların üstesinden gelmeye çalışırken tamamen yalnız olmamak” diyor Altman ve ekliyor:

“Yardım istemek bir zayıflık belirtisi değildir, aksine bir güç belirtisidir ve yardım istemeyi öğrenen kişilerin dirençli olma olasılığı daha yüksektir.”

Kaynak: Fast Company