Mudo Genel Müdürü Barış Karakullukçu, “İyi bir ekibiniz varsa o sizi başarıya taşır ama iyi bir ekip yoksa siz ne kadar muhteşem bir CEO olursanız olun başarılı olmanız mümkün değil” diyor. Bu sebeple insan kaynağına yatırım yaptıklarını aktaran Karakullukçu, perakende sektörünün ve Mudo’nun daha fazla tercih edilebilir olmasını hedeflediklerini vurguluyor.

Bilkent Üniversitesi’nde mühendislik okumaya karar veren Karakullukçu, yaptığı stajlarda danışmanlık sektöründe çalışmaya karar verir. PwC’de dört sene çalıştıktan sonra master yapmaya karar veren Karakullukçu, Koç Üniversitesi’nde Executive MBA yapar. PwC’de yoğun bir şekilde yabancılarla çalıştıklarını aktaran Karakullukçu, çok uluslu çalışma modeli kendisini heyecanlandırdığı için yurt dışı ofisine geçmek ister ve Accenture Münih ofisine müdür olarak transfer olur. Dört sene boyunca Münih ofisine bağlı olarak 25’ten fazla ülkede çalışır; Tüm Avrupa Ülkeleri, Çin, Kore, Japonya, Brezilya ile iki defa uzun süreli Amerika’da çalışma fırsatı yakalar. 2005 yılında yerleşik bir hayata geçmeyi isteyen Karakullukçu, Türkiye ofisinde Products Grubu’nda yeni bir pozisyon fırsatını yakalar ve çok özlediği Türkiye’ye geri döner. Bu grubu kurup 5 sene sorumlu olarak yönetir. 2012 yılından beri Mudo Genel Müdürlüğü görevini yürüten Karakullukçu’yla 16 yıllık danışmanlık kariyeri ve ardından değişim olarak nitelendirdiği Mudo’daki görevi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

 

İşe hayatına nasıl atıldınız?

Unilever’in İstanbul’daki SAP projesinde part – time çalıştım. Bir aylık planlanan çalışma benden memnun kaldıkları için beş aya kadar çıktı fakat okul başladıktan sonra Ankara’ya dönmek zorunda kaldım. İşlerine hakim, her şeyden anlayan, her şeyi çözebilen duruşları beni çok etkiledi ve ben de danışman olmayı aklıma koydum. Sonunda en çok istediğim yer olan IBİM-SA oldu ve IBM SAP Danışmanlık grubunda olarak çalışmaya başladım. Bir süre sonra başka bir teklif geldi ve bu teklif PwC Grubu’ndan yönetim danışmalığıydı. Bu çalışma deneyimim sonucunda aslında istediğimin SAP danışmanlığından ziyade yönetim danışmanlığı olduğunu anladığım için geçmeyi tercih ettim.

 

Uzun yıllar danışmanlık firmasında yöneticilik yapmak size neler kattı?

16 sene danışmanlık yapınca 25’ten fazla ülkede yüzlerce şirket görüyorsunuz. O çeşitlilik hayatınızı ve bakış açınızı zenginleştiriyor, olaylara hiçbir zaman standart bakmıyorsunuz. En büyük artısı bence o esneklik ve tüm alternatifleri sonuç odaklı ve hızlı bir şekilde değerlendirebilme yetkinliği. Bazen çıkarlarımız farklı şeyleri gerektirebiliyor. Bu departmanlar arası ilişkilerde de böyle, müşteri tedarikçi ilişkisinde de böyle hayatımızdaki her alışverişin içinde var. Bunları iyi bir iletişim içerisinde çözebilmek çok kıymetli bir beceri ve bunu da en iyi kazandığımız yer danışmanlık.

 

Kendinizi birkaç cümleyle anlatmanızı istesek hangi özellikleriniz öne çıkar?

İleri derecede sonuç odaklıyım. Yani her konuda bunu niye yapıyoruz, hedefimiz ne, bu sorunu niye konuşuyoruz, hedefimizle uygun nasıl hareket edebiliriz diye düşünerek hareket ederim. Ayrıca çok fazla empati kurarım, olaylara karşımdakinin bakış açısıyla da bakıp iki taraf için de anlamlı sonuçlara ulaşmaya çabalarım.

 

Türkiye dışında projeler yürütmenin zorluklarını nasıl aştınız?

Yurt dışında projeler yaparken en büyük sıkıntı iletişimden kaynaklanıyor. Bu sırada özellikle herkesin ikinci dili olan İngilizce üzerinden projeyi yürütüyorduk. İngilizce, onların dil yapısına aykırı bir dil. O yüzden öğrenmeleri ve bunu kullanabilmeleri o kadar kolay olmuyordu ve çoğu zaman sözlü iletişimde birbirimizi anlamıyorduk. Onların ihtiyaçlarını anlamak çok önemliydi. Zamanla iletişimde farklılıklar olabileceğini, kültürel farklılıkların çok uluslu projelerde en önemli proje için başarı kriteri olduğunu ve bunlara dikkat etmemiz gerektiğini, riskleri ona göre yönetmemiz gerektiğini öğrendik ve bir iki projeden sonra zaten bu süreci oturtmuş olduk ve bundan sonraki ülkelerde daha az zorlanıp hızlıca hareket edebildik.

 

Kariyerimde dönüm noktası dediğiniz bir deneyiminiz oldu mu?

Almanya’ya gitmek benim için önemli bir dönüm noktasıydı. Almanya’ya gittiğimde birkaç şeyi sıfırlamak zorunda kaldım. Sosyal değişimin getirdiği zorluklar vardı. Ayrıca, eğitim sistemleri farklı olduğu için bizim mezun olduğumuz yaşla Almanların mezun olduğu yaş çok farklı. Onlar 2 3 sene daha yaşlı mezun oluyor. O yüzden ben müdür olarak gittiğimde çalışma arkadaşlarımın hepsi benden büyüktü. Çalıştığım grubun içerisinde yoğun bir erkek nüfusu vardı özellikle müdür ve üstü seviyenin yüzde 90’ı erkekti. O grup içerisinde en genç olmak, Almanca bilmeyen tek kişi olmak, tek kadın olmak, tamamen farklı bir şirketten gelmiş olmak… Bu dinamikler içerisinde hep ayakta kalmaya çalıştım. Bu farklılıklara rağmen hayatta kalabilmek ve sonuç üretebilmek büyük bir değişimdi. İkinci dönüm noktası da tabii ki Mudo’ya geçiş. Çünkü benim için son derece güvenli bir ortamdan, 16 senedir yaptığım danışmanlıktan diğer tarafa geçmek oldukça radikal bir karardı.

 

Mudo’da göreve başladığınızda öncelikleriniz neler oldu?

Mudo danışma kuruluyla yaptığımız görüşmelerden çıkan önceliklerimiz ve hissedarlarla konuştuklarımız vardı. Biz önceliklerimizi belirledik. Birinci önceliğimiz Mudo’yu geleceğe taşıyacak kadronun oluşturulmasıydı. İkinci önceliğimiz ise, Mudo’nun daha verimli olabilmesi adına önemli adımların atılması, bu tedarik zincirinde, mağazacılıkta, pazarlama, kategori yönetiminde önemli projelerin başlatılması işleriydi.

 

Sizce İnsan Kaynaklarının bir kurum için önemi nedir?

Bu aralar en çok konuştuğumuz konu bu. Ekibiniz kadar başarılısınız. İyi bir ekibiniz varsa o sizi başarıya taşır ama iyi bir ekip yoksa siz ne kadar muhteşem bir CEO olursanız olun başarılı olmanız mümkün değil. O yüzden biz insan kaynağına çok yatırım yapıyoruz, en çok yaptığımız proje bu alanda. Mudo’ya geldiğimden beri bizi geleceğe taşıyacak ekibi oluşturmaya çalışıyoruz. Bizi biz yapan iyi şeyleri tutmaya, bizi yavaşlatan, verimsiz çalıştıran özelliklerimizden de kurtulmaya çalışıyoruz. Her şeyi analiz ediyor, rekabette bizi öne taşıyacak, daha etkin sonuçlar üretmemizi sağlayacak her türlü değişimi yapıyoruz.

 

Perakende sektöründe çalışmanın zorlukları neler, bu zorlukları nasıl aşıyorsunuz?

Perakende sektöründe çalışmanın ana zorluğu çok dinamik bir ortam olması. Ayrıca insan kaynağına çok az yatırım yapılmış bir ortam. İnsan kaynağına, eğitime ve insan kaynağını etkin bir şekilde çalıştıracak süreçlere para harcanmamış olmasından dolayı çalışmak için çok fazla tercih edilen bir sektör değil. Bu nedenle hep birlikte çalışıp perakendeyi daha tercih edilebilir bir sektör haline dönüştürmeliyiz. Bu yalnızca en parlak profilleri bünyenize getirmekle olmuyor, mevcut ekibinizle daha iyi şeyler yapabilmek için neler yapmanız gerektiğini de düşünmeniz gerekiyor. Projelerimizle bunları aşmaya çalışıyor ve bir perakende çalışanının diğer sektör çalışanlarının sahip olduğu fırsatlara, haklara sahip olması için çaba sarf ediyoruz.

 

Yakın dönemde alanınızla ilgili nasıl yenilikler olacak?

Yakın bir zamanda Mudo’nun mobil uygulamasının lansmanını yaptık. Dijital alanda daha fazla var olmak, müşterinin istediği her yerde olmak istiyoruz. Müşteri deneyimi dönüşümüyle ilgili pek çok proje yapıyoruz ve müşteri deneyimini iyileştirmek için müşteri bizden ne istiyorsa onu vermeye çalışıyoruz. Güncel ihtiyaçları belirliyor, müşterimizi sosyal medyadan dinliyor, müşteri araştırmaları yapıyor ve mağazaya gidip her fırsatta onlarla konuşmaya gayret ediyoruz.

 

2013 yılı içerisinde hayata geçirmeyi planladığınız projeler neler?

Müşteri memnuniyeti projeleri, hem teknolojik boyutta hem de mağaza deneyimi olarak en önemli projelerimiz. Tedarik zinciri ve satış sonrası servisler kısmını iyileştirmekle ilgili çok yoğun projelerimiz mevcut ve altı aydır hayata geçirdiğimiz projelerden çok olumlu sonuçlar aldık. 2014 bizim 50. yılımız ve gündemimizde 50 projemiz var. Projeler bittikçe yeni projeler, yeni fikirler ortaya çıkıyor ve bu fikirler her yerden geliyor. Mağaza çalışanlarından gelen fikirler de var, depo çalışanından da, tasarımcıdan da. Nasıl daha iyi sonuçlar üretebiliriz diye odaklanmış durumdayız.

 

Boş vakitlerinizde neler yapıyorsunuz?

Hobilerimin hepsine zaman ayıramıyorum çünkü çok yoğun bir çalışma tempomuz var. 2.5 ve 4.5 yaşında iki oğlum var, yoğun çalışmadan fırsat buldukça onlarla birlikte seyahat ediyoruz. En son onlarla birlikte Dubrovnik’teydik. Her ne kadar küçük olsalar da birlikte eski yerleri dolaşmak, keşfetmek, en sevdikleri taşıtlara bakmak güzel bir deneyim oluyor. Ayrıca, kitap en büyük hobim ve vazgeçemeyeceğim şeylerden bir tanesi. Okumadan yatmayı sevmiyorum.

 

Film yapımı ve dans hobileriniz arasında…

Üniversite sonrası seyahatlerim arasında fırsat bulunca Buenos Aires’da Nacional Del Tango Akademisi’nden tango dersi ve New York Film Akademisi’nde yönetmenlik eğitimi aldım.

 

Kısa Kısa

 

·        En son izlediğiniz film? Cars2

·        En sevdiğiniz mekan? Elio Sedef

·        Başucu kitabınız? Kardeşimin Hikayesi, Playing To Win

·        En sevdiğiniz yemek? Yaprak sarması