Çocukluğundan beri farklı kültürlere meraklı olan HSBC Türkiye Genel Müdürü Martin Spurling, hayatının ve kariyerinin büyük bir kısmını İngiltere dışında geçirmiş. Ona uluslararası yöneticilik tecrübesi kazandıran ilk işi; uzak diyarlarda, farklı kültürlerde kariyer yapma imkanı vermiş. Spurling, “Türkiye dünyaya yön veren önemli ülkelerden biri. Birçok kişinin Türkiye’yi sadece doğal güzellikleriyle tanıması büyük bir haksızlık” diyor.

Hayatının büyük bir kısmını İngiltere’nin dışında geçiren HSBC Türkiye Genel Müdürü Martin Spurling, 2010 yılından beri İstanbul’da. Spurling, 1989 – 1995 arasında HSBC Grup bünyesinde Hong Kong, Japonya ve Singapur’da çeşitli yöneticilik pozisyonlarında çalıştı. HSBC Hong Kong’da Kredi ve Risk Hazine Departmanı’nda Müdür, HSBC Pakistan’da Kurumsal Bankacılık Bölümü’nde Genel Müdür vekili olarak görev aldı. HSBC Kanal Adaları Uluslararası Yatırım Departmanı’nda Kıdemli Satış Müdürü olarak kariyerine devam eden Spurling, Uluslararası Yatırımlar’da Başkan olarak çalışmaya devam etti. HSBC Tayvan Bireysel Finansal Hizmetler Genel Müdür Vekili ve HSBC Bank International’da Genel Müdür pozisyonlarında sorumluluklarını yürüttü. Spurling, 2010’un Kasım ayında HSBC Bank Türkiye Genel Müdürlüğü görevini devraldı. Yabancı Sermaye Derneği (YASED), Türkiye Bankalar Birliği (TBB), Türk – İngiliz CEO Forum ve Genç Başarı Vakfı Avrupa Yönetim Kurulu üyesi olan Martin Spurling, ailesinin işi nedeniyle çocukluğunu da İngiltere dışında geçirmiş. Bankanın genel merkezinde bir araya geldiğimiz Martin Spurling ile Hong Kong’ta başlayan ve Türkiye’ye uzanan kariyer yolculuğunu konuştuk.

Eğitiminizi İngiltere’de mi aldınız?

Ailem İngiliz Hükümeti adına Dünya Bankası’nda çalıştığı için çocukluğum yurt dışında geçti. Okula gittiğim zamanlarda İngiltere’deydim. Okul yıllarım boyunca İngiltere ile birçok ülke arasında mekik dokudum.1992’de Durham Üniversitesi’nden, 2000’de ise Associateship – The Chartered Institute of Bankers Üniversitesi’nden mezun oldum.

Bankadaki kariyeriniz nasıl başladı?

Üniversiteyi bitirdiğimde tam olarak ne yapmak istediğimi bilmiyordum ama insanları, kâr yaratmayı ve bunu yönetmeyi; en önemlisi de seyahat etmeyi seviyordum. O dönemde benim gibi yeni mezun birine çok az şirket uluslararası bir kariyer sunuyordu. Uluslararası birçok firmadan teklif aldım, kabul etseydim 5 yılımı İngiltere’de geçirmek zorunda kalacaktım. Bir teklif de Hong-Kong Bankası’ndan gelmişti. Bu işi kabul edersem uluslararası yöneticilik tecrübem olacaktı ki bu da bana uzak diyarlarda, farklı kültürlerde kariyer yapma imkanı verecekti. İlk iş günümde kendimi bir uçakta buldum. İngiltere benim memleketimdi ama seyahat etmek istediğimi biliyordum. Afrika, Amerika ve Asya kıtalarında çalışma imkanım oldu. Bugün yine zevkle ve büyük bir keyifle HSBC’de çalışmaya devam ediyorum.

Türkiye’ye gelme kararı almadan önce iş dünyasıyla ilgili endişeleriniz oldu mu?

Türkiye dünyaya yön veren önemli ülkelerden biri haline geldi. Birçok kişi Türkiye’yi sahilleri, doğal güzellikleri ile tanıyor. Bence bu büyük bir haksızlık. Hem bankamızdan hem de dünyanın dört bir yanında çalışan arkadaşlarımdan iyi biliyorum ki Türkiye çok hızlı gelişiyor ve büyüyor. Buraya gelmeden önce genel merkezimizle yaptığım toplantıda Türkiye’deki merkezin ilk 5 merkezden biri olduğunu ve gelişen bir market olduğunu net olarak öğrendim. Şu anda Türkiye’deki merkezimizde çok global bir yapı hakim. Birçok farklı ülkeden çalışanımız bulunuyor.

Sizi en çok ne şaşırttı?

Türkiye’ye geldiğimden beri birçok konuda çok şaşırdım ama en önemlisi bu ülkedeki herkesin fazlasıyla enerji dolu olmasıydı. Ayrıca, kuralları göz ardı etmek bankacılık sektöründe çok avantajlı bir durum değil ama eğer bir girişimciyseniz zaten kuralları yıkmak zorundasınız. Türkiye’de girişimcilik konusunda oldukça başarılı çalışmalar var. Türkler bu konuda çok yetenekli. Çok hızlı ve pratikler; değişime kolaylıkla adapte oluyorlar. Dünyanın çok farklı yerlerinde bulundum. Buraya ilk geldiğimde, iş arkadaşlarıma bir öneride bulunduğumda çabucak kavradıklarını ve hemen aksiyona geçtiklerini gördüm. Diğer ülkelerde bu süreçler çok zaman alıyordu. Şu anda teknolojiyle birlikte çok hızlı gelişen ve büyüyen ekonomide böyle olmak gerekiyor.

Çalışanlarınızla ilişkileriniz nasıl?

HSBC’nin içinde de kendinizi ailenin bir bireyi gibi hissedeceğiz bir ortam yaratmaya çabalıyoruz. Kısa bir süre önce İzmir’de bir şube müdürümüzle yemek yedik. Kendisi uzun bir zaman bizimle çalıştıktan sonra farklı bir bankada kısa süre görev yapmış, ardından yine ekibimize katılmış. Sebebini ise şöyle anlattı: “Evimden işe gelmek için kendimi değiştirmek zorunda kalmıyorum. Kendimi geliştirirken ve kariyerimde yükselirken karakterimden ödün vermek zorunda değilim. Kendimi evimde gibi hissediyorum.” Bizim yaratmak istediğimiz tam da bu!

İK, işinizin ne kadarını kapsıyor?

Çok şanslıyım ki İnsan Kaynakları benim işimin önemli bir parçası. Yönetim, ekibime koçluk yapmak, iş konusunda tecrübelerimi paylaşmak gibi birçok sorumluluğum var. Ama en önemli kararlar çalışanlarla ilgili verdiklerim. Bir günlük ajandama baktığımda hemen hemen tüm zamanımı insanlarla geçirdiğimi görüyorum.

Sizce, İnsan Kaynakları departmanlarının olmazsa olmazları var mı?            

İnsan Kaynakları departmanı olarak; çalışanlarımızın kendilerini evlerinde hissettirecek uygulamalar yapmalısınız. Doğru işleyen bir sistem kurup, çalışanlarınızın zamanında ücretlerini almaları, ihtiyaç ve sorularına anında yanıt alabilmelerini sağlamalısınız. Bu nedenle ücret konusunda adil davranmalısınız. Eğer çalışanlarınızdan biri aynı pozisyondaki başka birinden daha düşük ücret alıyorsa bu onu mutsuz edecektir. Market dinamiklerini de göz önünde bulundurarak şeffaf bir yapıya sahip olması şart.

İK profesyonellerine ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Genel müdür olarak çalışanlarımla iletişim kurmalıyım ama öncelikle onların söylediklerine çok iyi kulak vermeliyim. Ben de bir insanım ve iki gözüm, iki kulağım var. Yine de iyi dinlemem, hissetmem ve iyi analiz etmem gerekiyor. İnsan Kaynakları da aynı şekilde. İK ekipleri; başarılı olmak için çalışanları dinlemeli, CEO ile hareket etmeli ve İK sistemlerini geliştirmek için çalışmalı.

İş dünyasının Oscar Ödülleri verilecek olsa hangi ödüle layık görülmek isterdiniz?

HSBC çalışanları ve müşterilerimiz tarafından verilecek “Yılın CEO’su” ödülü beni çok mutlu ederdi.

Okuyucularımıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Kendi deneyimlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki yurt dışında çalışmak kişiye müthiş bir tecrübe kazandırıyor. Eğer karşınıza uluslararası bir tecrübe fırsatı çıkarsa bunu mutlaka değerlendirin.

İş – özel hayat dengesini nasıl kuruyorsunuz?

Özellikle hafta içi çok uzun saatler çalışmak zorunda kalıyorum. Cuma akşamından itibaren işi tamamen bir kenara bırakıp tümüyle ailemle bir arada olmaya özen gösteriyorum. Çok acil bir durum olmadığı sürece hafta sonu iş arkadaşlarıma mail atmıyorum. Çalışanlar gerçekten genel müdürlerinden herhangi bir mail ya da telefon gelmeyeceğini bilerek hafta sonunu geçirmeli. İki gün boyunca işten uzaklaşarak deşarj olmalı.

İstanbul’a alıştınız mı?

Eşim benimle birlikte İstanbul’da yaşıyor. 13 ve 14 yaşlarındaki oğullarım okul nedeniyle İlgiltere’de. Onları görmek için 5 – 6 haftada bir Cuma akşamı yanlarına gidiyor, Pazar akşamı dönüyoruz. İstanbul’u çok sevdim. Elbette trafik ciddi bir sorun. İnanılmaz bir tarihi geçmişi, enerji dolu ve sıcakkanlı insanları var. Birçok ülkede çalıştım ve uzun yıllar İngiltere’den uzak yaşadım. Her ülkeden ayrılırken çok üzüldük ama en zoru sanırım Türkiye’den ayrılmak olacak. Eminiz ki İngiltere’ye geri döndüğümüzde bile buradaki dostluklarımızı devam ettireceğiz. Türkiye emekli olduğumda dahi tekrar geleceğim ülkelerin en başında geliyor.

İş dışında neler yaparsınız?

Seyahat etmek de en büyük hobim. Bana göre dinlenmek; koltukta oturup televizyon seyretmek değil. Kendinizi yenileyebileceğiniz, enerji depolayacağınız zaman olarak adlandırıyorum. Yeni insanlar, yeni kültürler ve yeni yerler görmek için seyahat etmeyi çok seviyorum.