Teknolojinin şirketleri ve çalışanları tamamen değiştirdiğine şüphe yok. Dikkatlerin farklı dijital araçlar tarafından sürekli dağıtıldığı bu yeni dönemde çalışan katılımı da haliyle daha az. Araştırmalara göre ofiste zamanımızın %60’ını verimsiz geçiriyoruz. Michelle Kiss, organizayonların dijital iş ortamında çalışan katılımını nasıl artırabileceğine dair ipuçlarını paylaşıyor.

Çalışan katılımı (employee engagement), çalışanların şirketlerine ve yaptıkları işe ne kadar bağlı olduklarını ve motivasyonlarını inceliyor. McKinsey Global Institute Araştırması, daha yüksek katılım sergileyen çalışanların % 20-25 daha verimli olduğunu tespit etti. Artan ve çeşitlenen araştırmaların odağında şirketlerin çalışanlarını nasıl daha bağlı ve üretken yapabilecekleri yer alıyor.

Daha büyük bir yetenek boşluğu

Milenyallerin de işgücüne katılmasıyla daha önce olmayan bir şey gerçekleşti. Artık dört nesil bir arada çalışıyor. (X, Y, Z, Baby Boomers) Her kuşağın farklı bir iş ahlakı, tercihi ve ustalığı var. Milenyaller en teknoloji meraklısı grup olarak kabul ediliyor ve yeni teknolojiye ve bilgisayar becerilerine daha kolay uyum sağlıyor. Dikkat edilmesi gereken ilginç bir nokta da teknolojinin bazı meslekleri nasıl hızlıca dijitalize ettiğiyle ilgili. 2010’dan bu yana ortaya çıkan 13 milyon yeni işin % 30’u yüksek seviyede dijital beceri gerektirdi ve Milenyaller bu dijital rolleri çok daha kolay bir şekilde dolduruyor.

Milenyaller bu dijital rollerin peşinde koşarken, aslında kuşaklar arasındaki yetenek boşluğu da hızla genişliyor. Yeni çalışanların ilgisini çekmek, sağlam bir onboarding deneyimi oluşturmak ve yönetim kuruluna daha fazla katılımı teşvik etmek için işverenlerin yeni dönemde kişiselleştirilmiş çözümleri odağına alması şart.

Farklı iletişim biçimleri

İletişimin pek çok farklı biçimi var. Artık biriyle iletişime geçmek, iş arkadaşları arasında bilgi paylaşmak ve dünyanın her yerinden biriyle ortak iş yürütmek her zamankinden daha kolay.

Evet bu kulağa harika geliyor. Ama daha fazla iletişim daha çok katılım demek değil. İletişimin kolaylaşması ve yoğunlaşması aslında önemli noktaları kaçırmaya neden oluyor. Araştırmaya göre çalışanların %74’ünün şirketlerine dair önemli bilgi ve haberleri kaçırdıklarını düşündükleri ortaya çıkmış.

İç iletişimle ilgili en büyük zorluklardan biri doğru aracı bulmak. Slack, Snapchat, Instagram, Skype ve mesajlaşma dijital çağın önemli icatları arasında yer alıyor ve iletişim süreçlerine bu yeni araçları dahil etmek şart. Dynamic Signal Araştırmasına göre, çalışanların % 55’i bir mobil uygulama aracılığıyla iletişim kurduklarında daha fazla bilgi sahibi olacaklarını ve etkileşimde bulunabileceklerini belirtmiş. Bu, iletişimin bir masaüstü ekrandan ibaret olmadığını, aksine nerede olursa olsun, direkt çalışanı hedeflemesi gerektiğini gösteriyor.

Daha fazla geri bildirim

Teknolojideki büyük inovasyonlar çok da umursanmayan geri bildirim kavramını milyon dolarlık sistemlere dönüştürdü.

Sosyal medya bu konuda büyük rol oynuyor. Şirketler Twitter’dan müşterilere yanıt vermeye başladıklarında, sadık müşterilerini korumak ve yenilerini kazanmak için aksiyona geçmeleri gerektiğini gördü. Bu eğilim aslında iş yerleri için de geçerli.

Artık çalışanların çoğunluğu haftalık, hatta günlük olarak geri bildirim vermek istiyor. Sürekli bir geri bildirim sistemi ise organizasyonlara açık hedefler koymaları noktasında fayda sağlıyor. Örneğin, daha fazla geri bildirimin milenyallerin profesyonel gelişimini derinden etkilediği ortaya çıktı. Bu da şirketlerin bu amaçla yeni yöntemler geliştirmesini sağlıyor.

İK, artık tüm nesilleri anlamak ve bir arada çalışabilmelerini kolaylaştırmak için daha fazla fikre sahip. Her çalışanı mutlu etmek imkansız, ancak geri bildirimlerden yararlanarak birçok çalışanı daha mutlu hale getirmek mümkün.

Bulanık çizgiler: İş ve Boş Zaman

Biriyle 7 gün 24 saat iletişim kurabilmek ya da dünyanın herhangi bir yerinden çalışabilmek, iş ve boş zaman arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor. Artık tatildeyken görüntülü görüşme yapabilir veya gece yarısı ya da canınızın istediği bir zaman diliminde bir iş maili atabilirsiniz.

Yeni teknolojiler ve wi-fi çalışmayı hiç olmadığı kadar kolaylaştırdı. Çalışanların kendilerini boş zamanlarında ve mesai ücreti almadan isteyerek çalışırken bulduğu zamanlardayız. Dijital çağ, daha esnek bir şekilde işkolik olmayı kolaylaştırdı.

Bilişsel aşırı yüklenme

Bu gerçekten çok iyi bir şey olabilir mi?

Her ay binlerce ürün üretiliyor ve verimliliğin arttığı iddia ediliyor. Şirketler, çalışanların daha çok şey üretmesi, daha iyi iletişim kurması ve zamanı daha iyi yönetebilmesi umuduyla teknolojiye yöneliyor. Fakat bu durum aslında büyük bir ironiyi doğurdu diyebiliriz. Hayatlarımızı iyileştirmek için geliştirilen bu teknoloji, sorunun özü haline geldi. Bilişsel aşırı yüklenme, aldığımız bilgi ve veri miktarının çok dağınık ve yoğun hale gelmesi demek.

Yeni dönemde çok fazla uygulamaya sahip olmamamız oldukça önemli. Çalışanlarınızın halihazırda ne kullandığını bilmeniz ve onların yararı için kullanmayı düşündüğünüz herhangi bir ek teknolojinin gerçekten faydalı olduğundan ve herkesin bunu kullanabildiğinden emin olmanız kritik. Bilgi bombardımanına tutulmuş çalışanların katılımının yüksek olmayacağından emin olabilirsiniz.

İşverenler, çalışanların katılımını iyileştirmeye odaklandıkça, onlara destek olmak için yeni platformlar geliştiriliyor. İnsan etkileşiminin teknolojinin yerini hiçbir zaman tam olarak almayacağını bilmekle birlikte, şirketlerin çalışanlarını dinledikleri ve onlara cevap verdikleri yolun da sonsuza dek değiştiğini bilmeleri önemli.