Daha bağlı çalışanlara sahip olmak bir şirket için oldukça önemli; çünkü aidiyet duygusu taşıyan çalışanlar hem kendileri başarılı oluyor hem de kurumlarını başarıya taşıyor. İş Yaşamı Koçu Selmin Gök, güçlü bir kurumsal yapı için doğru  iletişim dili kullanmanın önemini yazımızda anlatıyor.

Yirmi üç senelik iş hayatımda binlerce insanla çalıştım, son on üç senelik eğitmenlik, koçluk ve danışmanlık rollerimdeyse on binlerce iş insanıyla buluştum. İnsanların, hayatın genelinde olduğu gibi, iş yerindeki ana sorunlarının kökeninde de iletişim, temas, saygı, sevgi, güvenlik, değer görme ihtiyaçlarının karşılanamaması yatıyor.

İnsanlar, dünyaya geldiği ilk andan itibaren varlığının onayını kendisine bakım verenlerden alıyor. Bu onayı almak için alan bulmaya ve temas kurmaya ihtiyaç duyuyor. Oyuncağını yere atıyor, elindeki cisimleri ağzına götürüyor ve merakla yeni alanlarda ötekiyle temas ediyor. Bu durum engellenmezse, temas ettiğinde yaşadığı duyguları aynalanırsa, bu davranışında bir sorun olmadığını deneyimliyor; duygularına alan buluyor ve bir çeşit “Ben varım” kararına varıyor. Eğer çocuk engellenirse, kendine alan bulamazsa duygularını düzenleme becerisi kazanamıyor ve sonuç olarak bu eksiğini başka yerlerden başka şeyler yaparak kapatmaya çalışıyor.

Bu süreç, erişkin olduğumuzda iş yerlerinde de aynı şekilde tezahür ediyor. Kendimizi var edebilmek için varlığımızın görülmesini sağlamak istiyoruz. Bu görülme şekilleri her zaman sağlıklı ya da işlevli olmayabiliyor. Oyuncaklarına zarar vererek, yolda durup ilerlemeyerek, ağlayarak ebeveynlerinden temas ihtiyacını karşılamaya çalışan çocuklar; erişkin hayatlarda bazen toplantı odasını terk ederek, işe gelmeyeceğini yöneticisine bildirmeyerek, kalabalık bir ortamda karşısındakine sesini yükselten erişkinler olarak karşımıza çıkabiliyor.

Amerikalı psikoterapist John Welwood, “Alan ve temas ihtiyacı karşılanan kişi, sevgi ihtiyacını karşılar.” demiş. İş yerlerine uyarlarsak erişkinler de kendilerine alan açılan, temas ihtiyaçları karşılanan bir iş yerinde çalıştıklarında sevgi ihtiyaçlarını da karşılıyorlar ve çalıştıkları iş yeriyle bağ kuruyorlar.

İş yerlerindeki ilişkiler her birimize kendimizi büyütmemiz için sonsuz fırsatlar sunar. Rekabet, tetikleyici kişiler ya da sözler, yok sayılma, dışlanma, önerilerin ya da iş yapış şeklinin eleştirilmesi, korku kültürünü yayma gibi davranışlara maruz kalanların duygusal dayanıklılığını artırması; yapanın da karanlığını (gölge) aydınlatması için bir fırsattır. Özetle iş yerindeki tüm ilişki ve iletişim sorunları rolden bağımsız tüm çalışanların büyümesi ve dönüşümü için bir nevi fırsattır. Bu durumu fırsata çevirenler, tolerans penceresini genişletebilir, kendine ve diğerlerine şefkatle yaklaşmayı öğrenebilir, suçlama, savunma, kinaye, duvar örme, toksik iletişim yöntemlerini kullanmak yerine; daha etkin dinlemeyi, güçlü sorular sormayı, geri bildirim vermeyi ve çözüm geliştirme kapasitesini geliştirerek aksiyona geçmeyi alışkanlık haline getirebilir.

Bir çalışanın ilettiği e-postayı yok sayarak cevaplamamak, çalışanı ya da akranı başarısızlıklarından, yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı suçlamak, benliğine, değerlerine yönelik eleştirilerde bulunmak, başarısızlıklarıyla ya da başarılarıyla dalga geçmek, onu hor görmek, çalışma arkadaşlarının dedikodusunu yapmak, çalışanın davranışlarını, iş yapış şeklini sürekli olarak eleştirmek, hakaret etmek, onunla dalga geçmek, dışlama niyetiyle olmasa bile çalışanları ya da mesai arkadaşlarını yalnız bırakmak, başkalarıyla karşılaştırmak ve onları küçümsemek gibi pek çok göstergesi olan toksik kültür, iş yaşamındaki insanlara hasar verebilir, yaşam sevinçlerini ellerinden alabilir.

İş yerlerinin çalışanların pek çok duygusal ihtiyacını karşılama potansiyeli vardır. Bu durumu farkında olarak yapılacak her uygulama çalışan bağlılığını artırmak için önemlidir. Organizasyonel kültür, bireyin davranış ve duygulanımını etkiler. Bu kültürün baş mimarları ve yayıcıları üst yönetim ve liderlerdir. Kültürün açık, şeffaf, güvene dayalı, duygu ve ihtiyaçların her ne pahasına olursa olsun dile getirilebileceği şekilde inşa edilmesi, işin de kesintisiz ve yüksek verimlilikte olmasını sağlar, çalışan aidiyetini artırır.

İç iletişimi ve çalışan ilişkileri sağlıklı olan organizasyonlarda çalışan kişiler de sağlıklı olur. Kurumun iletişim kültürü, gücünü belirler.

Konuk Yazar: Selmin Gök / Girişimci- İş Yaşamı Koçu

Yazara ait diğer yazıları okuma için buraya tıklayabilirsiniz.